Kapımın zili alışık olmadığım bir saatte telaşla çalındı. Kapıda Leyla yüzünde güller açmış duruyordu. Bir hamlede içeri girdi. “Hani okulda bir erkek arkadaşım vardı evlenecektik ama… Hatırladın mı?”Aradan yirmi yıldan fazla zaman geçmişti. “Eee ne olacak?” Beni hiç unutmamış. “kaybettiğimiz zamanı kapatalım” diyor. Facebook’taki arkadaş grubumuzdan bulmuş, bugün uzun uzun konuştuk. “Bu karşılaşmanın olacağını bu yıl için yayınlanan yıllık burç yorumunda okumuştum” dedi. Karşımda mutlu mutlu gülen Leyla’yı, biricik arkadaşımı, tek dostumu başkasıyla mı paylaşacaktım, birde evlenirse yalnız kalırsam!
Yalnızlıktan korkarım. Bana göre o alevi görülmeyen bir ateştir, yakar. Bazen kalabalıkta da hissederim bu duyguyu, dayanamam kaçarım oradan.
Leyla bir kaç ay önce Facebook kullanmaya başlayınca, ısrar etmiş “artık herkes kullanıyor, ayıp oluyor ama…” diye üsteleyerek istemediğim halde bana da hesap açmıştı. Gerçi iyide olmuştu. Akşamları yalnız saatlerimi artık daha kolay geçiriyordum.
Uykusuz geçen gecenin sabahında “Yıllık yorumu kaçırmışım bari günlük burç falıma bakayım” diye düşündüm.
Burç falı sitesine girdim “Jüpiter burcunuzda, sağlık ve iş durumunuz çok iyi elinizi attığınız her şey olumlu gelişecek, hayatınızın düzenini değiştirmek için önemli bir fırsat elde edebilirsiniz” yazıyordu. Şarkı söyleye söyleye giyinmeye başladım. Ajurlu çorabımın deliklerine parmağımı geçirip hızla çekince diz altından patladı. Çorap çekmecemi karıştırmaya başladım. Çorapları alınmış, kartonları ve naylon torbaları kalmış bir yığın içinde sağlam bir çift çorap bulamadım. Sabahın bu saatinde açık tuhafiyeci de bulmam mümkün değildi. Kıyafetimi değiştirerek çorabımın patlak yerini nispeten kapatacak bir etek giydim.
Arabama binip iş yerine gitmeye koyuldum fakat araba daha yolun yarısında stop ederek kaldı.Bir taksi bulup gitmeyi düşünürken, aniden başlayan şiddetli yağmurun altında kaldım. Dakikalarca taksi bulamadım. İş yerine geç gittim haliyle.
Müdürümüz bir müşterimiz yanında beni bekliyordu.
Saçlarım dağılmış, makyajım bozulmuş, aşağı kadar akmış yer yer patlamış çoraptan etleri fırlayan bacaklarımla karşısına gelince “müşteri temsilcimiz” derken uzun zamandan beri beni yok etmek isteyen bakışlarında şimşekler çaktı. Müşterimizin bana doğru uzanan eli “Ben üstünüm” şeklinde elimin üstüne gelince falımın “Elinizi attığınız her şey olumlu gelişecek” sözünü nasıl anladımsa, halime bakmadan elimi “ben üstünüm” şeklinde elinin üstüne koydum. Her ikisi de gülünce onuruma dokundu. “Niye gülüyorsunuz” diye başlayıp, müdürümle kavga ederek, hayatımın düzenini değiştirecek neler söyledimse, bir anda sıfıra inen başarı çizelgemle işyerinden atılmamı sağladım!
İşsiz kaldığımın vahametinin farkında olmadan evime gidip face’mi açtım. Leyla’nın tanıdığı, katılabildiğim guruplardan birinde, Claude Monet’in Nilüferler tablosunu gördüm. Monet’in ünlü onlarca eseri arasında en çok Gün Doğumu ile Nilüferler tablosunu seviyorum. ‘Su gurubu burcuyum ondan mı acaba?’ diye düşünürken tablonun altındaki öyküyü okudum. Duygusal bir aşk öyküsüydü. Fotoğrafı olmayan yazara çok beğendiğimi yazdım. Biraz sonra “Memnun olduğunu” bildiren cevap geldi. Ben de yazmak istediğimi ama nasıl yazıldığını bilmediğimi söyledim. Gece yarısına kadar bana bilgi verdi. Sonunda ünlü bir otelin lobisinde kendisi için ayrılan bir masa numarası vererek, ertesi gün buluşmak üzere kapattık. Normalde böyle bir şey yapmazdım ama hayatımı değiştirmek için önemli fırsatı elde edebilirdim. Belki seveceğim, hayatımı paylaşacağım bir adam vardı karşımda, kim bilir? Gerçekleşirse Leyla’ya söylediğim zaman nasıl şaşıracak; “Facebook kullanmak istemiyordun bak iyi ki kullandık” diyecekti. Hayatımın dönüm noktasında mıydım? Sevinerek yattım.
Sabah otele gittim çayımı söyledim, telefonumu açıp facebook’a başımı eğmişken, hayatımda hiç bir zaman unutamayacağım ses tonu “Günaydın” dedi. Karşımda yazar falan değil, yıllar önce beni kooperatif kurup “ev sahibi yapacağız” diye kandırıp dolandıran, sonunda kayıplara karışan adam duruyordu. İçimdeki hiç sönmeyen öfkemle ayağa fırlarken bileğim burkuldu, cam masanın üstüne düştüm, elimdeki çay bardağı karşımdakine fırladı. Alnımdan aşağı doğru akan şey gözlerimin önünden inip ağzımın kenarına kadar süzülünce, elimi yüzüme götürdüm kırmızıydı, kendimi kaybettim.
Şimdi hastane odasında başım sarılı, sağ ayağım diz altına kadar alçılı, sağ elim bardağı savurduğum zaman yaptığım ters hareketle şişmiş yatıyorum.
Hayatımla ilgili yaptığım programa göre, sağlam sol elimle sımsıkı tuttuğum telefonumla Leyla’yı bekliyorum. Hayatımı altüst eden ondan ve facebook’tan kurtulacağım. Face’nin ne kabahati var kullanamamışsın diyebilirsiniz. Ama hata bende de değil! Leyla’da, çünkü o zayıf noktalarımı elimin altına kolayca ulaştırmasaydı başıma bunlar gelir miydi?
Nebahat Alptekin
Nebahat cim, öykülerini okudum. Hepsini çok beğendim, harika öyküler.Başarılarının devamını dilerim, öykülerinin okuma takipçisi olarak ben de yola devam..
BeğenBeğen
facebook he yanı sanal alem .İnsanın ne ararsa onu buldugu farklı bır dunya.Adısanal ama var o kadar gerçekkı..
BeğenBeğen
Nebahat abla, harika akıcı bir öykü, zevkle heyecanla okudum. Tebrikler, başarılar…
BeğenBeğen
Nebahatcigim cok başarılısın tebrik ederim başarılı harika yazılarınızın devamını diliyorum.Sevgi ve saygilarimla
BeğenBeğen