Eşinden ayrılalı çok olmamıştı. Birbirlerine karşı saygılarını yitirmeden evliliklerini noktaladıklarında, yaşadıklarını sorgulamadan kendini hayatın akışına bırakmaya kararlıydı. Ancak çalıştığı yerde işlerin bozulması ve şirketin konkordato talebi sonucunda işsiz kalması onun için kötü olmuştu.

Günleri iş görüşmelerine gitmekle geçiyor, ümitle gittiği her görüşmeden “biz sizi ararız” sözü ile ayrılıp beklemeye başlıyordu. Tam da zamanıydı diye düşünmeden edemiyordu. Öyle ya daha yeni boşanmıştı, tek meşgalesi ve gelir kaynağı olan işinden çıkarılması üzüntüsünün üstüne tuz biber ekmişti. İş arama zamanları dışında sıkıntısını kâh kitap okuyarak kâh eskiden hiç hoşlanmadığı sosyal medyayı takip ederek gideriyordu. En yakın arkadaşları ile görüşmekten kaçınıyordu, çünkü hep aynı konuları konuşmaktan sıkılmıştı. Eve gelince hemen bilgisayar başına geçiyor saatlerce, sırtı ağrıyana dek kalkmak bilmiyordu. Yine böyle bir gece, aklına yeni bir hesap açmak geldi. Profil resmi olarak arkadaşının kedisinin fotoğrafını koydu, kapak olarak da gün batımının denize yansıması olan bir fotoğrafı seçti. Birkaç gün önce arkadaşının facebook’da onu hayvan severler grubuna eklediğini hatırladı. Arkadaşını aradı, “beni yeni adımla gruba ekler misin?” diye sordu. Arkadaşı yeni adını hem hayvan severler grubuna hem de okey grubuna ekledi. Artık yemeklerini bile bilgisayar başında yiyordu. Sanal dünya öyle bir âlemdi ki kısa zamanda onu da çekmişti içine, kısa sürede müptelası olmuştu bile.

Geceleri bilgisayarda okey oynamaya başladı, oysa daha önceden oynayan arkadaşlarına kızardı, tanımadığınız insanlarla nasıl oynuyorsunuz, ne gereği var derdi hep. Sonunda kendi de aynı duruma düşmüştü işte, okey bağımlısı oluvermişti. Bir süre sonra oyun arkadaşlarından biri ile aralarında garip bir şekilde samimiyet doğdu. O kişinin deniz manzaralı profil resmi ilgisini çekmişti başından beri. Aralarındaki bağ ilerledikçe bir yandan kendine kızıyor, ben neler yapıyorum diye söyleniyordu.

Yazışarak dertleşirken, onun da yakında eşinden ayrıldığını öğrenmişti. Her ikisi de yeni bir serüvene başlamanın heyecanı içinde bulmuşlardı kendilerini. Öyle ki birbirlerinden haber alamayınca merak içinde kalıyorlardı. Artık bu böyle olmayacak diyerek buluşmaya karar verdikleri gece değişik duygularla girdi yatağına, evliliğinin nasıl bitme noktasına geldiği canlandı gözünde. Son zamanlarda kocası; elinde telefonu ile kendi dünyasına kapanır, o ise sohbet etme çabasıyla bir konu açar ya da bir şey sorardı ama üç beş cümle sonra konuşma kesilir, daha fazla uzamazdı. Aynı evde ayrı dünyalarda yaşamak canına tak etmişti. Boşanma sebeplerinden biriydi telefon.

İlişkisini bitiren bu alet artık kendi elinden düşmez olmuştu. Nasıl bir çelişkiydi bu yaşadıkları, anlam vermiyordu. Kafası iyice karışmıştı kendine şaşıyor ama yaşadığı heyecanı da seviyordu. Meçhul kişi ile sohbet edebilmek ve ortak zevklere sahip olmak hoşuna gidiyordu. Kocasından sonra ilk kez biriyle buluşmak nasıl olacaktı, görüşecekleri gün tanınması için kırmızı mantosunu giyeceğini söylemişti. Heyecanla mantosunu dolabından çıkarıp sırtına geçirdi ve kapının yanındaki aynaya bakıp üzerini düzeltirken yakasında büyük lekeyi gördü. Bir an ne yapacağını bilemedi. Vakit daralmıştı acele ile siyah kabanını giydi. Yolda arayıp söylerim düşüncesi ile telaşla merdivenleri indiği sırada, kapıda komşusunun ambulansa konulduğunu gördü. Aklı komşusunda kalarak taksi ile buluşma yerine vardığında o henüz gelmemişti. Nasılsa tanırım onu düşüncesi ile kafede cam kenarındaki masaya oturdu. Tam o sırada da kapıdan giren siyah kasketli ve gri kabanlı kişiyi gördüğünde, “aman tanrım siyah kasket, gri kaban. Bu o, olamaz” diyerek çantasını yüzüne siper edip bir an önce kafeden ayrılmak istedi. Koşar adımlarla tam kapıdan çıkacağı sırada ardında eski kocasının sesini duydu.

Özlem Gemici