Fahrettin Bey, sabah pencere önünde göğsünü gerip, kollarını aşağı yukarı hareket ettirdi. Başını dışarı çıkardığında soğuk yüzüne çarptı. Sonra evin önündeki yaprakları dökülen armut ağacı gözüne ilişti ve kışı içinde hissetti. Kasabanın, tapu dairesinden emekli oluşunun ilk sabahı, uzağa, dağların üzerinden gökyüzüne baktı. ‘Yeni bir gün’ duygusu ile sisin, gri bulutların arasından sızan ışıkların gerisinde güneşi ara
Bugüne kadar daireye sessiz sakin, sağa sola bakınmadan gider, tüm işlerin yükünü çektiğinden arkadaşları onu hep severdi. Tapu işlerinde eline sıkıştırılan üç beş lirayı almaz ve haksızlığa tahammül edemezdi. İşine gelmeyen ekabir takımı ‘selamsıza’ çıkarmıştı lakabını. Dairedeki işinin haricinde bahçesinde meyve, sebze yetiştirirdi. Gece kahveye hiç çıkmaz, çocuklarının en küçüğü olan oğlu Selim’e ve liseyi bitiren kızları Emine, Fadime, Kerime’ye derslerine çalışırken yardımcı olurdu.
Pencerenin camında kendi yansımasını gördü, sesli konuştu onunla; “Çocukların geleceği önemli, birikimimiz var.” Sağ elini cam üzerinde gezdirdi, parmaklarını ileri geri çekti. “Bu evi de satıp İstanbul’dan ev alabiliriz. Ya hanım kabul etmezse, ama eder, çocuklarını düşünür Hanım!” İşaret parmağını cama doğrulttu. Omuzları ileri geri, başı öne arkaya gitti, bir an durdu dişlerini sıktı. “Ev, hanıma babasından miras kaldı,” dedi. Hanımı Hatice odadan anlamadı konuştuklarını, fakat yine de “Fahrettin kiminle konuşursun,” diye seslendi.
Emeklilik sonrası ‘yeni bir gün’ heyecanı ile düşüncesini hızla uyguladı. İstanbul Kadıköy’deki hemşehrisi Hüsnü’nün bulduğu tarihi, altmış metrekare olan evi alıp taşındı. Hanımı Hatice’nin tedirginliği, korkusu, çocukların meraklı bakışları ve kendi şaşkınlığında Kadıköy’lü olmuştu. Bir süre ‘rüya mı görüyorum?’ diye düşündü ve sokak aralarında kendi kendini dolaştırdı. Bir süre sonra ‘yeni bir gün’ yerini geçim sıkıntısına bıraktı ve kendini ürkek kuşa benzetti.
Israrla sokaklardaki ilanlara baktı. Hemşehrisi Hüsnü “Emlak işinde iyi para var,” dedi ve oturdukları evin sokağında emlakçı olabilecek bir oda buldu. Yapabileceği tek işti, kiraladı ve emlakçı oldu. Geçen haftalar içinde alım satım işinin olmamasına şaşırdı. Ayrıca olumsuz bir iki müşteri ilişkisi yaşadı. Sonra emlak işlerinin yıllarca yaptığı, emek verdiği tapuculuktan farklı olduğunu anladı.
Oğlu Selim ise babasına zorla Facebook kurulu telefon aldırdı. Fahrettin Bey, çevirmeli telefon avizesi elinde, etrafına “Ne gerek var, yeter bu bize, görgüsüzlük, takoz cep telefonunu ile tuvalette dahi konuşuyorsun, ayrıca yaptığınız müsriflik,” demiş sonra sessiz sakin haliyle gösterdiği tepkiye kendisi de şaşırmıştı. Selim’in okulda notları düştü ve evde babası, kardeşleri ile kavga eder oldu. Emine, babasına kardeşinin sürekli telefon kullanmasının zararlı olduğunu ve kendisine gerekli olduğunu ileri sürdü; “Fadime ve Kerime de telefon istiyor,” dedi. Ayrıca kardeşi Selim’e “Tekne kazıntısı ne olacak,” derken, kardeşi Selim ise kısa boylu, kıvırcık saçlı ablasına “Çepiş, çepiş gel yanıma tepiş,” diyor ve onu kızdırıyordu. Fahrettin Bey, Selim’i yanına alacaktı, şimdiden yavaş yavaş işe alıştırmalıydı. Kızlar iş bulur veya bir şekilde baş göz olurlardı. Selim ise, telefonun daha iyisini istiyordu. Fahrettin Bey “Ne yapacaksın pahalı telefonu, okulun var. Ayrıca ablaların yüksek okula girmek istiyor, bir de evin ihtiyaçları var,” dedi. Selim, “Okulda arkadaşlarımın iyi telefonları var. Teknoloji düşmanlığı bu, gericisin sen,” diye tepki gösterdi. Oğlunun tavrına şaşıran Fahrettin Bey şehir hayatında, eğitim sisteminde bazı şeyleri anlayamadığını düşündü ama ses çıkarmadı. Oğlu sanki telefon sihirbazıydı yalnız içinden ‘aferin’ derken, için için de korkuyordu. Yavaş yavaş onun okuyacağından umudu kesmeye başladı. Okumasa da olur, baba oğul baş başa verir emlak işi yaparız diye düşündü. Hemşehrisi Memişler’den Hasan, İstanbul’da, oğlu Hamza ile bakkal dükkanı açmış sonra marketler zinciri kurmuştu. Hem emlakçılık yapılan odanın kilitli kalmaması lazımdı. Alım satım yapımının hazırlanması ve kiralık yerler bulmak için koşuşturmak, çıkan fırsatları değerlendirmek gerekiyordu. Selim’e seslendi; “Artık okul yok, itiraz istemem, iş olmadığında telefonunla istediğin kadar oynarsın!” Selim telefonla ilgili sözleri duyunca, ‘Okula gitmiyorum’ diye düşündü ve babasına “Söz verirsen!” fısıltı halinde ise “Kabul,”dedi.
Fahrettin Bey, oğlu Selim işe gelince emlakçıları bir bir gezdi, nasıl çalıştıklarını gözlemledi. İşlerin sosyal medyadan genellikle Twitter, İnstagram yanında özellikle Facebook kanalıyla yapıldığını keşfetti. Oğlunun huzursuzluk yaratan davranışları vardı fakat ‘Facebook kurdu’ olduğunu düşündü. Hemen emlak işi için bilgisayar, kendine de akıllı telefon aldı. Dergilerden, gazetelerden sosyal medya nedir, nasıl ulaşılır, araştırmaya başladı. Bir dergide “Myanmar’da Facebook neredeyse internet anlamına geliyor, dolayısı ile tek haber kaynağı. Telefonlar Facebook kurulu olarak satılıyor” haberini okudu. Emlakçıları gözledi, ‘bizim ülkemizde de böyle’ diye düşündü. Kararını verdi ve her işini daha çok Facebook kanalıyla yapacaktı. Ani karar veriş durumunu seviyordu.
Sosyal medyayı kullanmaya başlayınca bir iki derken, satışlar artmaya başladı ve cesareti arttı. Sonra cadde üzerinde geniş bir yer kiralayıp emlak işlerini oraya taşıdı. Gelen müşterilere güven vermek çok önemliydi. Sessiz sakin ‘selamsız’ lakaplı tapu memuru; konuşkan, müşteri konuşmalarının satır aralarında ayrıntılar yakalayan Fahrettin Bey’e dönüşmüştü. Selim’in işlerle ilgilenmeye başlamasına çok seviniyordu. Küçük kız Emine kiralık, satılık dairelerin resmini çekip, görüşmeler yapıyordu. Ayrıca büyük kızları Fadime, Kerime iş bulmuş; Hatice Hanım ise ev işlerinin yanında örgü işi yapmaya başlamıştı.
Yine bir dergide ‘Facebook’ta insanların akıldışı hareketlerini öngörebilmek’ yazısını okudu. Hemen Facebook’u takip eden kişilerden kiracı olanların listesini yaptırıp, ev sahibi olma isteklerinin, kira yatırma günleri olan ay başlarında olduğunu istatistiklerden yararlanarak tespit etti ve ay başlarında yoğun bir şekilde ‘Artık bir evimiz olsun,’ cümlesini sloganlaştırıp, değişik ev modeli resimleri ile beraber, kiracı olanların sayfalarına yoğun bir şekilde paylaştı.
Satışlar artmaya, zenginlik de hızla büyümeye başladı. İlk önce daracık evden kurtulup yine cadde üzerinde aldıkları, büyük olan eve taşındılar. Apartman komşuları giyimi düzgün, kültürel düzeyi yüksek kişilerdi.
Kendini ekonomik olarak daha güçlü görüyordu, fakat elinden telefon, önünde sürekli bilgisayar vardı. Rahatladıkça Facebook’un müptelası olduğunu hisseder oldu. Küçük Kızı Emine, oğlu Selim’i eleştirdiği gibi babasını da eleştirir olmuştu. Bir gün işyerinde “Baba memurluk günlerini, kasabada olan komşuluğu hatırla ‘dürüstlük’ anlayışın nerede kaldı? Kardeşim Selim gibi sen de Facebook bağımlısı oldun. Telefon, bilgisayar yerinde kullanılmalı; Facebook’ta dahil. Yazılımlara, uygulamalara insan onuru, adalet gibi değerler rehber olmazsa, şeffaflık, hesap verebilirlik olmaz.” Masasından kalkıp takip ettiği iş dosyalarının yarısını babasının, diğer yarısını kardeşinin masasına attı, “Takip edemez durumdayım.” Yine masaların arasında dolanıp “Ayrıca sosyal medyada insanların zaaflarından yararlanarak iş yapmanız bana ahlaki gelmiyor ve artık işe gelmiyorum,” dedi ve ayrıldı.
Fahrettin Bey, kızının haklılığı karşısında hiç konuşamadı. Kızını ne kadar çok ihmal ettiğini, görmezden geldiğini ve yüksek okula girdiğini hatırladı. Oğlum Selim’in geleceği derken, Facebook bağımlısı olmuş ve oğluna benzemişti. Sonra yaptığı emlak işini düşündü. GMYO (Gayri Menkul Yatırım Ortaklığı) aşamasına kolay gelinmemişti. ‘Kurumsal bir müesseseyiz, kişiler gelip geçicidir, kızım Emine kendi bilir, benim için oğlumun geleceği esastır’ diye düşündü.
Yine dergilerden ‘sosyal medyada profesyonel gazeteciliğin her geçen gün gerilediğini, politik etkileme gücünün arttığı, demokratik hesap verilebilirlik zorunluluğunun azaldığını,’ öğrendi. ‘Yeni bir gün yeni kararlar almayı gerektirir’ diye düşündü ve politikaya girme kararı aldı.
Politikaya girme kararı, Facebook’u daha fazla kullanma gerekliliğini getirdi. Facebook kurdu oldukça azgınlaştı, azgınlaştıkça keyif almaya başladı. Fakat kızı Emine’den, oğlunun Facebook bağımlılığının yanında, uyuşturucuya başladığını haber alması umudunu kırmıştı. Tüm imkanlarını seferber etti. Küçük kızı Emine’ye yardımcı olmasını, kardeşine sahip çıkmasını istedi. Oğlu uyuşturucu bağımlılığından kurtulmalıydı.
Politikaya girme kararı iş çevresinde değişikliklere neden oldu. İstanbul Boğazı’ndan villalar alıp satmaya başladı. Hanımı Hatice’ye “Kadın Efendi” dedi ve saray gibi bir yalı aldı. Kızlarına Fadime Sultan, Kerime Sultan, diye seslendi.
Facebook’tan keyif aldıkça yeni alışkanlıklar edinmeye başladı. Takip ettiği kişilerin özelliklerini gözledi. Cüretkar ve teşhirci oldu. Aynanın karşısına geçip göğsüne, pazılarına bakıp güçlülüğüne imrendi ve günlerce değişik pozlarda resimlerini paylaştı. Facebook’ta takipçilerinin sayısı her geçen gün artıp milyonları buldu. Bir ara takipçilerinden beğeni alma yarışına girdi. Kitap, tarihi eser, ressamların tabloları ve çevre resimleri paylaştı. İş adamı olunca, çevreye uyum için kültürlü olmaya gereksinim vardı. Arkadaşlık sitelerinden güzel kızlarla yazıştı. Beş altı yıl görüştükleri oldu. Güzel fotoğraflarına bakarak, ellerinden tutuyor, sevişiyor ve sanal alemde güzel günler geçiriyordu.
Artık gerçek yaşamdaki kimlik, dışarıya yansıttığı kimlik ve sosyal medyadaki kimlik farklılık gösteriyordu. Çok kimlikli haliyle değişik zamanlarda değişik dalgalanmalar yaşadı. Sonuçta hayata küsme, karamsarlık yaşıyordu. Oğlunun uyuşturucudan koma haline gelmesi ve ölümü, daha da huzursuz günler geçirmesine neden oldu. Evde kavga hiç eksik olmadı. “Kadın Efendi” dediği hanımı; memurluk günlerini, kasabayı arar oldu.
Sosyal medya tutkusu ile yine bildiğini yaptı, sonradan edinilen sermayenin, yarattığı amansız hırs; Facebook ile daha da görünür oldu.
Sonra eski tapu dairesi memuru, yeni emlakçı, gayrimenkul ortaklığı sahibi, kabuslar görmeye başladı. Rüyalarında en çok kiracıların ev alma istemlerini tetiklemek için Facebook’ta dürtmekten zevk aldı. Bu keyifli geceler fazla sürmedi. Bir gece rüyasında insan görünümüne bürünen Facebook’un yakasına yapışmış, “Oğlumun canı… Hesabı…” diyordu. Boğaz boğaza saatlerce cebelleştiler. Sonra birden, kafası telefon ekranının içine gömüldü. Elleri yerde ayakları havada sanki amuda kalkmıştı. Ayaklarını ellerini aşağı yukarı oynatıyor, kafasını gömülü olduğu telefon ekranından kurtaramıyordu. Telefon camından neredeyse boynu kesilecekti.
Sesler çıkararak kan ter içinde uyandı. Elleri titrek, yüzü saf, gözleri korkar halde bakıyordu. Küçük kızı Emine ellerini tuttu, “Ben yanındayım, geçti baba, sakinleş her şey yoluna girecek,” diyordu. Yanında beklemediği kızını görünce ‘tekrar rüya mı görüyorum?’ diye düşündü. Ellerini tutuyordu. Hanımı Hatice, kızları Fadime ile Kerime de geldiler. Sarılıp yumak oldular. İlk işleri hep beraber oğlu Selim’in mezarına gitmek oldu.
Sonra Hanımı Hatice’ye miras gelen, sattıkları kasabadaki evi satın aldılar. O yaz tapucu Fahrettin Bey bahçede meyve sebzelerle uğraştı. Hatice Hanım ise “Evim bahçem,” dedi. Kızları ise hiç yalnız bırakmadı, sık sık gezmeye geldiler.
Muhsin Başaldı