Çocukluk yıllarımda her bahar, komşumuzun evinde hışır hışır sesler çıkararak dut yapraklarını yiyen ipek böceğini hiç unutmadım.
Her gün getirilen dut dallarının – yapraklarını yiyebilecekleri şekilde gece gündüz ev halkının koşuşturması ile- üst üste konulması ve dalların arasından yaprakların hemen bitivermesine şaşardım. Tırtılların kendilerini, incecik ipek ipliklerinden ördükleri yere hapsetmeleri, uykuya dalışları sonrası ortaya koza ve kelebek çıkması beni hayretlere düşürürdü. Onların yaprak yerken çıkardıkları hışırtıdan, bir musiki dinlerken duyumsanacak hazzı ve bir başka zamanı yaşardım. Sonra kendimi Arap Deresi’nde bahçelere atıp, dut ağaçları arasında dolaşır, üzerlerine çıkar, dallarından keyifle dut yerdim. O günlerde çocuk halimle görkemli, pahalı kumaşların yapıldığı; dünyanın en sağlam ipini bu tırtılların yaptığını, ev halkının çok emek verdiğini bilemezdim.
Başlangıçta ipekli dokumanın ihtiyaç duyduğu ham ipek Çin’den karşılanır, ipek büyük ölçüde kervanlarla taşınırmış. Kervanlar deve yürüyüşü ile günde 30-35 kilometre yol gittiğinden, hanlar bu aralıklarla yapılmış.

Gölpazarı merkezinde bulunan, kervanların konakladıkları Mihal Bey Hanı da Vezirhan, Mahan, Taşhan, Katırhan, Nallıhan, Çayırhan gibi Gölpazarı- Ankara istikametindeki han ve kervansaraylardan biridir. İpek yollarının Anadolu’dan, aynı zamanda Bağdat-İstanbul hattından geçen kollarıyla ilişkilidir.
İlgi duyduğumdan Mihal Bey Hanı’nın yani Taşhan’ın tarihçesini, mimarisini yerel birimlerin kaynaklarından araştırmaya başladım.
Bala Hatun ile Osman Bey aşkının neden olduğu savaşın neticesi oluşan arkadaşlık hikayesi ilginçti.
Kızını Bilecik Tekfuru’nun oğluyla evlendirecek olan Yarhisar Tekfuru, Osman Bey’i düğününe davet edip öldürmeyi planlar. O zaman Bala Hatun’un babası Ahi Şeyh Edebali, Osman Bey’in kayınpederi ve Osmanlı Devleti’nin manevi kurucusudur. Fakat Bala Hatun yüzünden eskiden çıkan bir savaşta, yenilip esir düşen ve Osman Bey tarafından serbest bırakılan Harmankaya Hakimi Köse Mihal, suikast planını Osman Bey’e bildirir. Bu olaydan sonra Köse Mihal ile arkadaş olur. İşte, Osman Bey’in arkadaşı olan Köse Mihal’in torunu, Gölpazarı’nın kurucularından olan ve Taşhan’ı yaptıran Mihal Bey’dir.
Mihal Bey’in Gölpazarı’nda Zincirli Kuyu ve her biri, bir üçgenin köşesi olan Taşhan, Çarşı Cami, Çarşı Hamamı olmak üzere dört eseri bulunur. Bu üçgene dahil olan yolun sağında ve solundaki çınarlar giriş kapısı işlevi görür.
Bu eserleri yaptıran Mihal Bey, önem addederek Gölpazarı’nda neden bulunmuştur? Yüksekte bulunan, izi kalmayan Löplüce (Leblebici) Kalesi’nden, dört tarafı dağlarla çevrili, verimli ovasına bakınca hangi ruh halindedir? Osmanlı’nın yerleşim yerleri açma girişimleri, kararında ne derece etkilidir? Taşhan’ı yapma kararı, İpekyolu için, güvenlik arzetmesi nedeniyle midir? Kafamda bir çok cevaplanmayan soru var.
Sadece Taşhan’ın kitabesindeki bilgi ile yetinmek zorundayım. Türkçeye, “Bu mübarek binanın yapımı hayır sahibi, sıkıntıları gideren ve yöneticilerin en adaletli olanı Mihal Bey tarafından 1415 yılında başlanmış olup, 1418 yılında tamamlanmıştır.” diye çevrilmiştir.
Taşhan; silindir tonoz örtüsü, mazgal tipi pencere, çerçeveli teknik gibi Erken Dönem Osmanlı Mimarisi’nin özelliklerini taşır.
Mihal Bey için, Taşhan’ın kitabesinde belirtilen “yöneticilerin en adaletli olanı” ifadesi, dikkatimi çeker. Okuduğum Gazi Mihal İlkokulu’nun, isminin anlamını daha iyi idrak ederim.

Doğduğum yer olan Gölpazarı’na son yıllarda gittiğimde, Taşhan’a birleşik olan parkta zaman zaman otururum. Bölge geçmişinde gelir kaynağı olan ipekböcekçiliğinin simgesi olmuş, “Koza” isimli heykele gözüm ilişir ve mekana, meydana, kente kattığı anlamı görürüm. Sonra Taşhan’a hayretle bakar ve içinde dinlenen bir ticaret kervanını düşünürüm; nasıl zaman geçirirler? Neler yerler? Hangi şarapları içerler? Ne düşünürler? Oyunlar tertipleyip eğlenceler olur mu? Halkla ilişkileri, onlara yarar ve zararları nasıl olur? İpek böceğinin bakılmasını yöre halkına öğretmişler midir? Ayrıca Taşhan’a gezgin bilim adamlarından gelen olur mu? Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Beş Şehir kitabında sık sık bahsettiği Evliya Çelebi, birkaç saatliğine de olsa uğramış olamaz mı, diye türlü türlü soruları kendime sorarım. Ve bir an mazgal tipi pencereden içeri dolan ışık huzmelerinin içine girer, renk tonlarının coşkusunda bir ressamın han tablosunda yerimi alır, tarihi orijinalinde ozan tarzına uygun musiki dinler; değişik yörelerden, başka medeniyetten olan insanların arasında şarap içer, sohbet eder halde o zamanı yaşarım…
Taşhan’ın bakımsızlığı 1970’li yıllardan beri beni rahatsız ederdi. Kapalı olduğundan içeri giremez, etrafında arkadaşlarla zaman geçirirdik. 2009 yılında ise geniş çaplı bir restorasyon yapıldı. Son dönemde ise Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi öncülüğündeki, “Köyünü Yaşat Projesi” kapsamında tarihi Taşhan çevre düzenlenmesi yapılmaktadır.
Mihal Bey’i bu proje gerçekleşirken öğrencilere; Taşhan’daki tonoz örtünün yapım tekniği ve çevresinde bulunan park, tarihi dokuların korunması, restorasyonu hakkında bilgi verirken ayrıca elinde tuğla çalışırken hayal ederim. Taşhan önünde bir masada, etrafındaki halktan kişilerle çay içip, sohbet edişini ve “Gölpazarı Taşları” türküsünü dinlerken tasavvur ederim. Taşhan, cami, hamam üçgeninde gezinip, yakınında bulunan Horhorlar’dan su içerken ve ovada traktörle dolaşırken düşünürüm.
Mihal Bey, dağlarımızı, ormanları talan eden, tozuyla tarım ürünlerimize zarar veren maden ocaklarını, beraberinde mermer taşıyan büyük TIR’ların; Taşhan, cami, hamam üçgeninden geçerken neden oldukları sarsıntıyı ve yolların delik deşik olduğunu görse ne derdi, diye merak ederim.
Muhsin Başaldı