İki gün önce lapa lapa düşen kar, yağmayı kesmiş olsa da bıraktığı ayazıyla, şehri beyaza boyamayı sürdürmekte ısrarcıydı. Gecekondu ya da süper villa ayırt etmeden tüm evlerin çatılarını, bacalarını, varsa bahçelerini dolaşmış, ulaşabildiği en kuytu yerlere bile izlerini bırakmıştı. Eriştiği her zeminin üzerinde oluşturduğu kar kümeleri eriyemeden donmuşlar, kirli havayla buluşunca siyaha çalan beneklerle lekelenmişlerdi.

Ne zamandır yürüyorlardı. Yorulduğunu fark ediyor, arkadaşlarının bir yerde durup mola vermesini sabırla bekliyordu. Kızlı, erkekli gruptakiler gördükleri her kar manzarasının resmini, akıllı telefonlarıyla çekiyor, grinin tonlarına dönen karın rengini fotoğraf düzeltme programı aracılığıyla bembeyaz olarak değiştirip, sosyal medyadaki gruplarında paylaşıyorlardı. Beğenilerin sayısı ve sesi paylaştıkları her kareyle biraz daha artıyordu. Kendisi de gerçeğinden çok daha beyaz görünen fotoğrafların hepsini beğeniyor, coşkulu birkaç emojiyle resimlerin altına yorum yapmaktan kendini alıkoyamıyordu.

Yol ağzında durdular. Nereye sapacaklarına bir türlü karar veremiyorlardı. İçlerinden birinin bacaklarına, tekir bir kedi yavrusu sürünmeye başladı. Zaman zaman başıyla da desteklediği bu hareketin kediler âleminde “karnım aç, bana yemek ver,” demek olduğunu iyi biliyordu. Gruptakilere bunu söyleyeceği sırada, arkadaşlarından biri heyecanla karşı sokağın başındaki camekânı gösterdi. Vitrinde oyuncak bir kedi sergileniyordu. Koşarak girdiği dükkândan, elinde tuttuğu oyuncakla çıktı. Grubunun yanına varır varmaz, heyecanla onlara gösterdi. Gerçek olan yavru kediyle oyuncak olanın benzerliği karşısında hepsi çok şaşırmışlardı. Oyuncak kedi tüylerinin rengi, deseni, boyutları, ağzı, burnu her şeyiyle ilk bakışta gerçek olanın ikizi gibiydi. İçlerinden beyaz gömlekli olanı; bir eliyle oyuncak, diğeriyle de gerçeği kavradı. İkisini de göğsüne bastırdı. Çekilen fotoğrafı internette paylaştı. Ardından elinde tuttuğu iki kediden hangisinin gerçek olduğunu sordu. Gelen yanıtların çoğu oyuncak kedinin gerçek olduğunu söylüyordu. Önce şaka yaptıklarını düşündü. Çok değil birkaç dakika sonra oyuncağı gerçek olarak tanımladıklarını fark etti. Beyaz gömlekliyle beraber diğer tüm arkadaşları da hikâyeyi baştan sona bilmelerine karşın bu aldatmacaya inanmış görünüyorlardı. Gruba girdiği günden beri ilk kez, paylaşılan bir resmi beğenmedi, yorum yapmadı.

Ayrıntılar üzerinde düşündü. Durmadan miyavlayan yavru kediye baktı. Gözleri şaşıydı. Oyuncak kediye baktı. Göz bebekleri milimetrik denecek kadar simetrikti. Gerçeğin, bir kulağının ucu kesikti. Oyuncak olanınkiler çok düzgün görünüyordu. Miniğin tüyleri yer yer kirlenmişti. Oyuncağın tertemizdi. Yavrunun iki gözünün ortasında bir yara izi vardı. Oyuncaksa çok sağlıklı görünüyordu. Gerçek bize kusurlu olanı, eksik tarafımızı gösteriyor gibiydi. İnsan da buna katlanamıyor olabilirdi.

Fotoğraf çekimi bittiği halde aralarındaki şamata tüm hızıyla devam ediyordu. Beyaz gömlekli; gerçek kediye oyuncak muamelesi yapmaya devam ediyor, gövdesini sıktıkça sıkıyordu. Hoyratça sıkıştırılmaktan bunalan yavru, acı bir miyavlamayla kurtulmak için hamle yaptı ve beyaz gömleklinin yanağını tırmıkladı. İstemsiz açılan kollardan öyle bir fırlayışı vardı ki… Tırmıkladığı yanaktaki çizikten sızan kanı görenler, yavru kediye lanetler yağdırmaya başladılar. Konuşmalar kolonyalı mendil ve kuduz aşısı etrafında yoğunlaştı. Eczane bulmak için sağdaki yola sapmaya karar verdiler. Onlarla yürümek istemiyordu. Bir işi olduğunu söyleyip, diğer yola saptı. Oyuncak kediyi düştüğü yerde bıraktı.

Sağanak başlamıştı. Yolun kenarında biriken donmuş karlar, üzerine hızla düşen su damlalarıyla çözülüyor; toz toprağa karışıp, çamur oluyordu. Eriyen karların altından çıkan sefalete baktı. Sokağın sesine kulak kabarttı. Yoldan gelip geçen taşıtların sabırsız kornaları, bir yerlere yetişmeye çalışan aceleci ayak sesleri, çocuğu için dilenen yaşlı bir kadın sesi, ekmek teknesinden bir tane ekmek isteyen bir çocuk sesi. Fırının önünde durdu. Ekmek teknesi tabelasında bir çarpı işareti vardı. Boncuk gözlü çocuğun aldığı ekmekle buluşmasını ve çarpıyı tek çizgiye dönüştürmesini izledi. Küçüğün az ötede park ettiği kâğıtlarla dolu çuvaldan arabasına doğru attığı yorgun adımlarını takip etti. Bastıran sağanağa aldırmadan iştahla ekmeğin kenarından bir parça koparışını izledi. Çocuğun gözlerinin bir yere takılı olduğunu fark etti. Başını o yana doğru çevirdiğinde, kışın açan kırmızı gülü gördü. Kaldırımın kenarında tutunduğu bir karış topraktan başını kaldırmış; tüm karmaşanın içinde al al parıldıyor; iliklere işleyen soğuğa, kara bile meydan okuyordu.

Fotoğrafını çekerek sosyal medyada paylaştı. Bir, iki beğeniden sonra gülün gerçek olmadığını, hatta yapay olduğunu, kimi kandırdığını, bu mevsimde açan bir gül olamayacağını yazanların sayısı git gide arttı. Gülü çok yakından gösteren fotoğrafları çekip gönderse de sonuç değişmedi.

Gerçek neydi? Kendinden şüphe duymaya başladı. Çiçeği incitmemek için parmaklarını usulca dalında, yapraklarında gezdirdi. Yukarı doğru uzanırken dikenlerinden biri parmağına battı. Elini geri çekti. Sızlayan parmağını diğer elinin parmaklarıyla ovuşturdu. Gerçek gülün öz varlığını savunması, onun için kusuru olmuştu. Gülümsedi. Karşısında dimdik duran kışın açan gül, somut olarak var oluşunu ispatlıyordu.

Kâğıt toplayan çocuk ekmeğini bitirmek üzereydi.

– Bir şey sorabilir miyim?

– Sor abla.

– Sence bu gül gerçek mi?

– Bak, şu elimde tuttuğum kadar gerçek.  Buradaki en güzel şeydir hem de.

Instagram’da  açacağı yeni hesabına  isim düşündü. Kışın açan gülün gerçek olduğuna inananlar çok uzun geldi. Kışın açan gül derdini tam anlatmıyor gibiydi. Ondan da vazgeçti.  Bir süre sonra heyecanla harflerin üzerine basmaya başladı. @kisinacanguleinananlar

Mavi  Mavi – Ekmek Teknesi

Bir çarpı iki ekmek eder

İki ekmek iki boğaz

Ekmek teknesinde bir çizgi

Bir de kışın açan gül

Mavi mavi ağlayan

kâğıt toplayıcısı çocuğu

iki kez mutlu eder

Gülayşen Erayda