Hastanedeyim, ameliyat olduktan sonra beni ayılma odasına almışlar. Yarı baygın halde yatarken, birden bembeyaz bir güvercin oluverdim.
Gökyüzüne her bakışımda kuşların hayatını merak ederek onların yerinde olmak isterdim. İşte şimdi uçmanın zevkini hücrelerimin içinde hissediyorum. Yeşilin her tonunu görebiliyorum, çam ağaçlarının keskin kokusunu içime çekiyorum, tam da istediğim hayat diyorum bir yandan. Ne tarafa gideceğimi nasıl bileceğim diye kafamdan geçirirken izlediğim belgeseller gözümde canlanıyor, güvercinlerin kafatasları ile beyinleri arasındaki manyetik özellik sayesinde çok uzak yerden bile yönlerini bulabildiklerini hatırlayıp rahatlıyorum. Ağaçlar arasında, kâh tek başıma kâh hemcinslerimle birlikte kanat çırpmak çok güzel. Bir de saflığın ve barışın temsilcisi beyaz güvercin olmak çok hoşuma gitti doğrusu. Ormanların tepesinden geçip, mavinin tüm tonlarının hâkim olduğu denizin üzerinden korkusuzca uçmak muhteşem. Ağaçların arasında süzülürken diğer arkadaşlarım da yanımda. Selvi ağacına konduğum sırada çok renkli, uzun kuyruklu bir kuş görüyorum. Cennet kuşuymuş, yuva yapacağı için beni istemiyor yanında, kavgaya tutuşuyoruz. Ben de yuvasını bozmamak için ayrılıyorum o ağaçtan. “Aman yarabbi benimde tüylerim rengârenk olsaydı ama ben de bembeyazım, asilliğin simgesiyim” diye düşünerek uçuyorum, uçuyorum yüksek bir binanın cam kenarında mola veriyorum. İçerdeki küçük çocuk koşarak annesini çağırıp geldiğinde annesi, beni kovalamaya çalışırken çocuk elindeki ekmekten parçalar atıyor önüme. Sonraki günlerde yine aynı evin camına gittiğimde ekmek kırıntıları ve su veriyorlar, bazen de bulgur koyuyorlar, benimle konuşuyorlar. Sevildiğimi bilerek başka zamanlarda da oraya sık sık gidiyorum. Zaman içinde beni gören arkadaşlarımda gelince, cam kenarına sığamıyoruz, birbirimizi itip kakmaktan yemleri yiyemiyoruz bile. Sonraki günlerde, teraslarında bize özel yer ayarlıyorlar, özgürce dolaşıp yine oraya dönüyorum. Bir sefer yine terastaki yuvama gittiğimde o insanları bulamıyorum. Başkaları gelmiş ve beni sopayla kovuyorlar, tekrar doğaya dönüyorum. Kırlangıçlar ve yağmur kuşları ile dostluk içinde uçuyoruz. Kırlangıçlar uçarken bile sinek ve böceklerle karınlarını doyuruyor ama ben yemek için bir yerlere inmek zorundayım bu yüzden onlardan ayrılıyorum. Yağmur kuşları ile yoluma devam ederken alçalmalarıyla bataklıkta yaşadığını anlayıp bana göre yer değil diye yükseliyorum. Tek başıma havalandığımda alıcı kuşların üzerime gelmesiyle korku ve panik içinde kaçmaya çabalarken daha da hızlandım ne kadar uçtuğumu bilmiyorum, kanatlarımda hal kalmadı artık canım burnumda, çaresizim. Alıcı kuşun pençelerini boğazımda hisseder hissetmez uyanıyorum.
Yoğun bakım odasındayım, doktor; ameliyatımın iyi geçtiğini ve iki gün sonra hastaneden çıkacağımı söylüyor. İki gün nasıl geçecek? Her canlının yaşaması için mücadele etmesi gerektiğini daha iyi anlayabiliyorum.
Özlem Gemici