Odam teras kattaydı. Evimizin önünde akan derenin sesinden büyük keyif alırdım. Öyle ki artan kirliliği de kokusu da beni olumsuz etkilemezdi. Zamanla, sağlıklı yaşam, ilgilendiğim tek konu oldu. Kişisel gelişim kitapları aldım, reklâmları, seminerleri takip ettim. Kendimi iyi hissedeceğim, hiç hastalanmayacağım, yaşlanmayacağım, enerjimin, işlevselliğimin hep aynı düzeyde devam edeceği, adeta ölmeyeceğim gibi düşünceleri benimsemeye başladım. Böylece kendimi odamdaki aynanın karşısında saatlerce uğraşır buldum. Kaşım, gözüm, saçım… Mutluluk, onların mükemmel olmasıydı benim için, belki de mükemmellik formülünün ardında mutluluk arayışım vardı, bilemem. Erkek arkadaşlarımın güzellik övgülerinin üzerimde olumlu etkisi oluyordu elbette ama henüz bir sevgilimin olmayışı üzücüydü. Minyon tipli oluşumun buna engel olmadığını düşünüyordum ama sıra ellerime gelince fikrim değişiyordu; ellerim benek benek küçük lekelerle kaplıydı.
Onlardan kurtulmalıydım. İlk önce özel sigortamın sağladığı avantajlardan yararlanıp çoktan ihmal ettiğim sağlık taramasından geçerek tüm tahlillerimi yaptırdım. Cildiye doktorum, lekelerin stresle ilgili olduğunu, yazdığı ilaçları düzenli olarak kullanmamı önerdi. Dediklerini harfiyen uyguladım ama en ufak değişiklik göremedim.
Çoğu zaman kitap okuyor, film seyrediyordum. Kültürel açıdan arkadaşlarımın arasında öne geçmek kadar güzelliğimle de onları etkilemek çabasıyla aynanın karşısında geçirdiğim saatler giderek artıyordu. Gözlerim hep minyon tipime çok yakışan narin ellerime ilişiyor, lekeleri görünce bütün keyfim kaçıyor, mutlaka tedavisi olmalı diye düşünüyordum.
Bir arkadaşım ay ışığının iyi geleceğini söyledi. ‘Cilt hastalıklarına doğal ve kesin çözüm, ay ışığında.’ diye bir sağlıklı yaşam haberi duymuş. Bu haberle her zaman romantizm yaşadığım geceleri, hayaller kurduğum yıldızları, Ay’ı düşündüm. Onları kendime daha yakın hatta içimde hissettim. Aklıma yattı. Denemeliydim. Ay ışığının ne zararı olabilirdi?
Evimizin önündeki dereden geçip, yamacı tırmanınca varılan yassı kayalıklar bu tedaviyi başlatmam için biçilmiş kaftandı. Orası, kendimi yalnız hissettiğim zamanlarda sığındığım tek yerdi. Sivri kaya ile konuşur, yassı kayanın üzerine oturup ayaklarımı boşluğa sallandırırdım. Kayalıkların ilerisi, çocukluğumda oynadığım şimdi ise arkadaşlarımla zaman geçirdiğim uçsuz bucaksız yeşil alandı.
Kayalıklarda, mermer bir taşın üzerine ellerimi koyacak, onlar ay ışığıyla yıkanırken sabaha kadar bekleyecektim. Tedaviye sonuç alıncaya kadar devam etmeliydim. Sabırla uygun zamanın gelmesini bekledim. Kıştı; soğuğu düşünüp çekiniyor sonra birkaç geceden ne olur diye durmadan kendime telkin ediyordum. Yaza altı ay vardı, o kadar bekleyemezdim. Ellerimin ışıl ışıl olacağını hayal ettikçe heyecanım, inancım artıyor sabrım daralıyordu.
Enerjisi yüksek bir mermer ısmarladım, yuvarlak, damarsız bembeyaz… Mermer yontucusu futbol topu büyüklüğünde yapmıştı, biraz ağırdı ama çok güzel görünüyordu. Sanki güneşin simgesiydi! Sonra kayalıklarda rahat oturabileceğim minderler ayarladım. Ellerim mermerin üzerinde durabilecek her şekilde yatabilir, oturabilirdim.
Hava raporlarını her gün takip etmeye başladım. Yalancı bahar dediğimiz günlerin geleceğini duyunca dünyalar benim oldu. On beş Ocak gecesi, dolunayı gördüm. Işığın büyüleyici etkisi bedenimi şimdiden sarmıştı. Aradığım geceydi işte. Gökyüzü berraktı. Ellerimi mermerin üzerine koydum. Soğuk içime işledikçe mermere tutundum. Enerjisiyle bütünleşmiştim sanki. Gökyüzü gülümsüyor, ay ışığı kabarıp duruyordu. Yaz mıydı yaşadığım? Mermer top yükselmeye başladı. Kayalardan uzaklaştıkça Ay’a mı yaklaşıyordum ne? Yıldızlar, yıldız kümeleri ne kadar yakındı öyle! Rengârenk oldular. Ay ışığının rengi sardı göğsümü; yoksa bu büyüleyici duruşu, etrafımı saran renklerin toplamı mıydı? Ya mermer top, o neredeydi, ellerimi kimin elleri tutuyordu? Gittikçe yükselen fısıltılar geliyordu kulağıma…
Kendime geldiğimde soğuğu hissetmiyordum ama gözlerimden yaşlar akıyordu. Sevinç gözyaşlarımdı. Hemen ellerime baktım, lekeler azalmıştı. Başardım diye haykırdım. Kayalar cevap verdi: ‘Başardın, başardın!’ Derenin sesiyle ağaç dallarının hışırtısı karıştı ay ışığına.
Arkadaşlarım, akrabalar ve komşular arasında, ellerimdeki lekelerin geçmeğe başladığı söylentisi yayılıyor, ay ışığının gücü, kayaların tılsımı, derenin kerameti gibi yakıştırmalar çoğalıyordu.
Afrika’da ‘bir kabilenin ay ışığı ile tüm hastalıkları tedavi edip ölümsüzlüğe ulaştıkları’ haberi şehre yayılmaya başladı. Şifa ay ışığındaydı. Önce cilt sorunu olanlar, daha sonra her çeşit hastalığa şifa arayanlar akın akın derenin oraya, yassı kayalara, yeşil alana gelir oldu. Öyle ki “ay ışığı günleri” diye takvimlere işaretler kondu, dilek ağaçlarına çaputlar bağlandı, ateş yakıp şenlikler düzenlendi, zaman içinde halk arasında ay ışığı hikâyeleri dilden dile anlatılır oldu.
Ellerim mi? Onları beğeniyorum, minyon ve güzeller…
Muhsin Başaldı