Arabamı doğduğum kasabadaki evimin önüne çektim. Ayağımı yere bastığımda kollarımı yukarı kaldırıp göğsümü şişirerek aldığım derin nefesle, o temiz havanın ciğerlerime dolması yol yorgunluğumu hemen geçirdi. Evin önündeki ufak bahçede dut ağacı epeyce büyümüş, erik, armut ağacının yanındaki duvar kenarından balkona yükselerek tahta tarabaları asma sarmıştı. Suyu akmayan çeşmenin beton holluğu çeperlerinde hayat bulmaya çalışan, azıcık topraktaki çimler ve çevresindeki böcekler hemen dikkatimi çekti. Evimin kapısını açınca üzerime düşen toz kümelerini, odalara doğru ilerlediğimde tavandaki örümceklerin efelenircesine gezindikleri ağları görsem de, ciğerlerime dolan temiz havanın verdiği coşkuyu kaybetmeden merdivenleri çevik bedenimle hızla çıkıp balkonun kapısını açtım. Yükselen yamaçlarının kayalarla sonlandığı dereden gelen esintinin ve kayalara yansıyan güneşin kızıllığı içinde birkaç güvercin evin saçağına doğru geliyordu. Temizlik işinin çok zaman alacağını bilmeme karşın ortamın verdiği şarhoşluğu akşam yemeğinden sonra içeceğim şaraptan önce yaşamaya başlamıştım.
Temizlik arası dinlenme kahvemi içerken, bir anda iş yerimin önünde gördüm kendimi. Kaldırımlara park eden, yayalara yol vermeyen araçlar, bitişik nizam apartmanların huzursuz görünüşü, kameralarla denetlenen sokakta apartmanın birinden koşar adımlarla arka arkaya çıkan kadınla erkeğin yüksek sesle kavga edişi, yine bir kadının eve girmek istemeyen çocuğunun kolundan çekiştirmesi gözümün önüne geliverdi.
Yan komşumun “Hoş geldin,” demesiyle kendime geldim. Hal hatır sorduk, güncel olaylardan, yeniden yapılacak belediye seçimlerinden konuştuk, ayrıca uzun süredir gelemediğim için evin bakımsız kaldığını anlattım. Sonra bir kadeh şarap koydum kendime. Dolunay, geceyi aydınlatırken ayaklarımı keyifle tarabalara uzatmış haldeyken yeniden işyerime döndüm.
Anahtarcılık öyle bir meslektir ki iş çıksın diye beklersiniz ama gittiğiniz mekânda eğer hırsızlık gibi bir olay yaşanmışsa sizi iş çıkmasının mahcubiyeti sarar ve olayı yaşayan insanlara üzülürsünüz. Aynı zamanda işiniz gereği semtinizin her yerini bilir, mağdur olan insanları tanır, duygularını paylaşırsınız. Gecesi gündüzü olmayan bir meslektir çilingirlik. Bunları düşünürken geçmişteki bir olayın hafızamdaki çıtası yükseldi. Bir akşam çalan telefonda bir kadının çığlıkları yükseliyordu. “Lütfen gelin, kilidi açmamız gerek!” çağrısına “Hırsızlık olayı ise polise haber vermelisiniz,” diye yanıt verdim. “Lütfen siz yakınsınız, çok önemli!” diye ısrar etti. Bir yandan hırsızlık olayından başka ne olabilir düşüncesi, bir yandan ne olduğunu bilmememin baskısıyla başıma iş açmaktan korksam da mesleğim gereği bana gereksinim duyulan bu durumu görmezden gelemezdim. Hızla üstümü başımı giyinip, alet çantamı kapıp nefes nefese yan sokaktaki apartmana koştum. Kadın, “Genci” dedi, ” biraz önce evine çıkarken gördüm, omuzları çökük, bitkin görünüyordu, elinde tuttuğu torbanın içinde urganı farkedince, ‘Merhaba oğlum, nasılsın?’ dedim, beni duymadı. Zaten birkaç zamandır halini hiç beğenmiyordum. Üstelik takur tukur bazı sesler duyunca yukarıdan,” dedi. Telaşımı belli etmeden kilitle uğraşmaya başladım, kötü bir durumla karşılaşmak istemiyordum, saniyeler içinde kapıyı açtım. İçeri girdiğimde masa-tabure devrilmiş, kitap-defterler yerde dağınık haldeydi. Odaya yönelince kalın bir urganla asılı genci gördüm, kadın tiz çığlığını attı, O andaki refleksimle bacaklarına sarılarak yukarı kaldırdım. Kadına bıçak deyince, bedeni titreyerek etrafa bakıp mutfağa yöneldi, kollarımın kaldırdığı bedenin zayıflığına şükrederken komşu kadın, masanın üzerine çıkıp kalın urganı zorlanarak da olsa yemek bıçağıyla kesebildi. Önce genci sonra kendimi yere yatırdım. Yüreğimdeki yük beni halsiz bırakmıştı. Kendime geldiğimde kadın yüzüme su serpiyordu. Kalktığımda ise gencin bazı sesler çıkardığını duydum. Kadın ağlıyordu, ben o an hiçbir şey düşünemiyordum. Genç gözlerini açtı ve “ölmek istiyordum!” dedi.
Şarabın etkisinden çıktığımda üşüdüğümü fark ettim ve kalkıp sırtıma kazak aldım. Ay, yeni yıkanmış porselen bir tabak gibi gökyüzünde asılı dururken yıldızların çokluğu gecenin büyüleyici ortamını arttırıyordu. Pencereden sızan ışığın aydınlattığı dut ağacının yanından, bir yarasa gözümün takip edemeyeceği hızla geçti. Sonra genci yeniden hatırladım.
Olayın sabahı, ev sahibi olduğunu öğrendiğim kadın, teşekkür etmek için beni kahvaltıya çağırdı. Sokak sabahın berraklığı ve aydınlığı içindeydi. Kahvaltımızı balkonda yaparken bir kumru balkon demirlerine kondu. Gece, ölmek isteyip ona iyice yaklaşan genç, yanımızdan kalkıp kumruya yem verdi ardından balkon demirlerinde asılı olan sardunyaları suladı. Kahvaltı masasındaki sohbetimiz esnasında ölümden döndürmenin sevincini duydum yüreğimde. Çilingir olmak hayat kurtarıyordu.
Daha sonra delikanlıya yeni taktığım kilidin anahtarlarını verdim. Evin kapısını açarken, “Duşunu al, dinlen! Hazırlanmalısın, yaşam devam ediyor,” dedim. Ev sahibi kadın ağabeyine haber vermişti. Ona gencin psikolojik yardım alması gerektiğini söyledim. Ev sahibi kadın bir yandan gülüyor, bir yandan beni başıyla beni onaylıyordu.
Şarabımı bitirirken kasabamda yaşayan insanın ölmeyi istemeyeceğini düşündüm. Gecenin anımsattıklarını artık geride bırakmalıydım, evin yarım kalan temizlik ve tamirat işleri yeni sabahla beni bekliyordu.
Muhsin Başaldı