Evet sevgilim, rüyalarını izleyeceğim. Bir süredir bana olan mesafen, kıtaların ötesine taştı. Her gece yanımda güzellik tanrıçalarını kıskandıracak kadar eşsiz uzanmış uyuyorsun. Olduğu yerden koparılıp yanıma isteksizce devrilip bırakılmış bir heykel gibi bembeyaz ve ruhsuz görünüyorsun. Kara parçaları gibi birbirimizden uzaklaştıkça aramıza giren dalgalardan, bambaşka bir coğrafyaya dönüşen aşkımızın, tanrısına hesap sorma vakti geldi artık.

Bugün karar verdim rüyalarını izleyebileceğime. Evimizin kalın siyah perdelerini sokağın suratına kapatmadan önce gökyüzüne dipsiz bir çukura bakar gibi baktım. Karanlık gökyüzüne olan minnettarlığıma, sokak lambasının havai fişeğe benzer saçılan patlayışı ve sönüşü de eklendi. Yatağımıza, sol yanına uzandım. Bana arkanı dönmüş bedenin, kusursuz kalçanın üstünde duran ince narin parmaklarını usulca tutmadan hemen önce simsiyah odaya eşlik eden şehvetli bir inilti döküldü dudaklarından.

Sıklaşan nefesin kulağımda yankılanırken, parmakların hâlâ parmaklarımın arasındayken girdim rüyana. Rengârenk rüyalarını, elleri göğe ulaşmış bir ağacın dalında kuzgun olup izledim.

Artık herşeyi açıklıkla görebiliyorum. Hayatında yerde sürünen solucan kadar bile değerim yok. Vücudunu ve muhteşem gülüşünü sergilediğin, başkalarının kollarında geçirdiğin şehvetli dakikalarını izledikçe, acıdan sürünüyor, kaçacak delik arıyor, gökyüzünün en yükseğine çıkmaya çalışıyor, kendimi, yere ya da göğe gömmek istiyor, başaramıyorum…

Günahlarını izliyorum… Gördüklerim, duyduklarım, kafamın içinden geçerek, vücuduma yayılan kandan lavlara dönüyor. Tanıklık ettiğim günahlarının hepsi, onları unutmamam için hafızamın içinde süzüldükleri her hücreye dağlayarak yerleşiyor.

Rüyandan uyandım sevgilim. Acımasızlığın, bana ait olan her şeye yapışıp, rüyanda kötürüm yaptı beni. Uyandım, zifirî sarmaladı bedenimi. Karanlıkta her şeyi böylesi bir berraklıkla görebileceğimi fark edeli çok oldu. Sevgisizliğin yüzünden, önce güneşe sırtımı dönmeye karar verdim, karanlık gölgem karşıladı beni, sonrası zifirî. Sevgilim, karanlıkta ne çok şeyi görebildiğini bilsen şaşardın. Ben rüyalarına gizlice misafir olabileceğimi o zaman öğrendim.

Beni sadece nefret kuşu gibi etrafta dolandırdığın neşeli rüyalarını gördükten sonra şimdi karar zamanı. Bendeki seni mi yoksa sendeki beni mi yok etmeliyim? Yok hayır, bu defa karar vermek pek çetrefilli olmayacak benim için.

Aç gözlerini, uyan sevgilim, tatlı rüyalarından uyanma vaktin geldi artık. Suratına doğru inen bu balyoz kötü bir kâbus değil. Ölümün habercisi. Sahi, sonsuz uykuda da rüya görebilir mi insan?

Bembeyaz kusursuz yüzün darmadağın olmuştur. Siyah bir sıvı fışkırıyordur her yanından. Evet her yer simsiyah. Demiştim değil mi sevgilim, karanlıkta da çok şey görülebilir. Ve hatta duyulabilir de demiştim değil mi? Kulağıma çatırtılar geliyor. Kolların, severdim bana sarıldığı zaman… Balyoz çok ağır, her indirip kaldırışımda daha da ağırlaştı. Yüzüm yapış yapış, bedeninden çıkan simsiyah sadakatsizliğin yapıştı her yanıma, biliyorum. Hoşça kal sevgilim, senin taşlaşmış ruhunu da özleyeceğim, bunu da çok iyi biliyorum.

Siz, diğerleri, ruhuna günahın tohumu saçılanlar! Göz kapaklarınızın sizi gömdüğü karanlığı hatırlayın. O şehvetli, o yasak, o bencil rüyalarınızı… Bilinçaltınızın tırnaklarıyla delerek girdiği rüyalarınızın masumiyetinden mi bahsedeceksiniz bana? Küçümsemeyin beni… Artık gerçeğinizle tanışma zamanım geldi. Siz de benimki ile tanışacaksınız.

Nalan İncekara