Eli ayağı tutmaz, çehresi son derece üzgün, neşeli gözleri yerini korkuya bırakmış, görüntüsü de dehşete kapılmış hissi uyandırıyor. Beni endişelendiriyor hali. Adam için zaman ilerlemez görünse bile, gerçek şu, her şey onun aleyhine işliyor. Umutsuzluğa kapılmış, neden? Niçin? Kafasında cevap aramakta. Travma! Atlatamadığı gibi, saatleri sorgulamakta. Sormalıyım, nasıl oldu? Çok sinirli, sürekli telefonla konuşmakta… İhtiyatlı davransam da, çoktan gözünden düşmüştüm… Şimdi onu rahatça inceleyebiliyorum.

Gece olmak üzere, adam tir tir titriyor.

Saat yedi buçuk, ay geceye hazır, belirgin, parlamaya başlamış.

Hafifçe rüzgâr yüzlerimizi yalayıp geçti, gece biraz ayaz çıkacağa benzer.

Sokakta baharın mis kokusu, bu kez duymadı, acısından…

Hayatta en sevdiği mehtap. Çiçek kokusuna beyni kapanmış, hissiz.

Dünyadan ve hayattan vazgeçmiş, donuk ve suratsız, kuvvet göstergesi omuzları düşmüş…

Olayla ilgili bilgi duymak ve anlatmasını istedim, adam anlatmakta kifayetsiz, yetersiz bir kişiliği var. Yiğitliğine hiç sözüm yok… Dinlerken heyecanımı bastırmaya çalışıyorum. İşte bu adamın peşinde nefes nefese yürüyorum.

Belleğinde bildikleri yanlış mı? Çözemedi…

Bildikleri; sadık, dost, korumacı, fedakârlığın yanı sıra, rahatsız edici kötü, iğrenç, fena özelliklere sahip değil, diye düşünse de, işin içinden çıkamıyordu. Koşulsuz sevgileri olan çıkarı olmayan, beklenti içine girmezler diye mırıldandı.

Mırıldanmasını “anlayamadım” desem de duymadı. “Sesli mi düşünüyorsun?” Yine tık yok.

Peşi sıra yürürken, takip ettiğimin farkında değil, hafızasını kaybetmiş gibi.

Çenesi göğsüne düşmüş; Yüzü soluk, buruk, saçını düzeltti, sonra üstüne başına çeki düzen verdi, mutsuz, niye benim başıma geldi diye düşündü adam…

Sigara yakmak, bir nefes çekip dumanı havaya savururken dünyaya meydan okumak istedi ama kadere de inanırdı, “olacakla öleceğe çare yok!” dedi.

– Asabım iyice bozulmuş oldu. Davranışı karşısında şaşkınım.

Tam karşısına geçip gözlerinin içine bakarak sordum.

– Ansızın mı çıktı karşına?

– Evet! Yüreğimde korku oluşturdu. Tartışılmaz bir gerçek şu ki, ben kimseden korkmazken…

– Agresifleşmiş herhalde…

– Sahibine hesabını sormakta kararlıyım.

Olay çok ciddi bir hal almıştı şimdi…

Önce evinin yakınındaki sağlık ocağına, oradan hastaneye, sonra diğerine derken telaşı acilin kapısındaki memura yansıdı.

Hastane kalabalığını, kendine bakan gözleri göz ardı ederek koridorda yürüdü adam.

Kapı açıldı, işte doktor karşısında…

Doktor sordu, hafızasındakiler teker teker gözünün önüne geldi.

Göğsü açıldı, odayı kolonya kokusu sardı, ilaç kokusuna karıştı.

Tırmık izi var, diş izleri belirgin. Önce tetanos dedi doktor, kuduz sonra arkasından…

Yüreği burkuldu, yine bir şey diyemedi. Ağzını açmasıyla kapaması bir oldu.

“Alman çoban köpeği dedi sahibi, ısıran sokak değil, ev hayvanı.”

Solgun, bitkin, çaresiz açtı iki kolunu adam, çözüm yolu aşıları olmakta…

Güner Başaytaç