Marcel Proust’un Swann’ların Tarafı romanında çaya banıp yenen madlen kurabiyenin işaret ettiği geçmiş zaman insan beyninin işlevi konusunda hepimizi yeniden düşündürmüştü. Beynin sadece bir organ değil, bir süreç olduğunu söyleyen sinirbilim tezini doğrulayan edebiyatın içinde geçmişin bayram anlarını yakalamaya uğraşalım.
Arife günü Hacıbekir’den alınan badem şekeriyle renkli yaldızlı yarımay biçimindeki çikolatalar, mavi cam şekerliğe özenle yerleştirildi evin babası tarafından, yanında duran taze çekilmiş kahvenin kokusu etrafı sararken. Annenin yoğurt tatlısı meşhurdu, bazı bayramlar kabarmadı diyerek hayıflanması da.
Bayram günü babaannenin kırk metre karelik evinde otuz kişiyle yenilen aile yemeğinin ferahlığı çözülemeyen sır olarak kaldı. Masanın olmazsa olmazı olan zeytinyağlı barbunyanın lezzeti de.
Bayramın ayakkabıları siyah rugandan yeniyetmelikte siyah süete geçti. Fırfırlı kırmızı elbiseler de kot pantolonla mavi gömleğe.
Vereceği harçlık tutarı merakla beklenen küçük amcanın bazı bayramlarda yurtdışı gezisine gitmesi bayramın erken matemiydi. Güzelim okul çantası vitrinde kalmıştı. Mendil içine konan paralar ancak mahalleye gelen dönme dolaba bindirirdi ya da yeni model kalemtraşa yeterdi.
En güzel mendil yakın akrabalardan gelirdi. Tok kumaştan renkleri uyumlu kolalı ütülü. Onların hayatı törenselleştiren yanları hep sevilirdi.
Aradan geçen onlarca yıl sonra bayram kutlaması yazlık sitelerde yapılıyor. Havuz başında ağızları tatlandıran çikolataların yaldızı ne yazık ki renkli değil. Olsa bile hiç kimsenin elde düzeltip kitap arasına yerleştirmek için eli boş değil, cep telefonu tutan parmaklar ya fotoğraf çekiyor, ya facebook’da paylaşıyor.
Proust’un izinde yakalanan zamanın söylediği şey, edebiyatın hayatımız olduğudur.
Hayatı edebiyat kılan Pazartesi14 ekibinden herkese iyi bayramlar.