(Selim İleri’nin, Bir Denizin Eteklerinde adlı beş uzun hikâyeden oluşan kitabının dördüncü metnidir Kapalı İktisat… Kitap, bütününde yalnızlık temasını işler ve yayınlanması 24 Ocak 1980 ile 12 Eylül 1980 arasında gerçekleşir. Kitaptaki diğer öyküler, kişi yalnızlığından dem vururken söz konusu öykü hem kişilerin hem de bir ülkenin yalnızlığına bir gönderme, bir ağıttır. Sanki başına gelecekleri sezen ama duyurabilmenin imkânsızlığıyla kıvranan bir meczup gibidir. Yazar, bir imza gününde uzun yıllar sonra, bu öykünün diğerlerinden ayrılarak başka bir yayınevi tarafından tek başına kitap haline getirileceğini ummadığını ama bunun kendisi için sevindirici olsa da diğer dört öyküyle birlikte okunmasını tavsiye etmiştir.)

Devrin ekonomik ve sosyal aklına ilişkin metin ne anlatmaktadır?

Dönem, Türkiye’nin ekonomik ve sosyal altüst oluşunun arifesidir. (1974-1980) İthal ikameci bir ekonomi politikasının tüm kurumlarıyla ortadan kaldırılmasını amaçlayan bir dizi dayatmalarla karşı karşıya olunduğu, ülkenin adeta ‘Bir cehennem trenine bindiği’ yıllardır. Dünyada henüz Sosyalist ekonominin tasfiye edilmediği ve genel geçer tabirle Soğuk Savaş ve Detant Politikasının varlığını sürdürdüğü zamanlardır, sosyalist ekonominin kapitalist ekonomi tarafından kesin hezimete uğratılmasına daha on yıl vardır.

2019 yılından geriye baktığımızda o dönemi analiz etmek zor değil, nitekim üzerine çok tezler yazıldı ve yazılmakta. İlginç olan, yazarın ülkenin sosyoekonomik geçmişinin ve yakın gelecekte başına gelecek olan acı değişimlerin öngörüsünü, bir ABD’li Cek Cansın’a söyletmesi 12 Eylül Cuntasının ABD’de pişirilip Türkiye’de sofraya konmasının açık söylemi. Metin o dönemdeki sağ-sol çatışması olarak gösterilen olayların altında faşizmin planlı saldırısının yattığı burjuvazinin, kara ya da kahverengi gömlek giydirebileceği bir sınıf aradığını, bu sınıfın kendinden üstünler karşısında uşak, güçsüz olanlara zorbaca davranan sıradan kalabalığın ülke için tehlike oluşturduğunu söylüyor. Küçük kentsoylulukla faşizmin ilintisini açımlamayı çağdaş görev sayıyorum diyor yazar ve kitapta görülen toplumsal ve bireysel terör ile iki kişilik ilişkilere sirayet etmiş faşizm fikirlerinin kaynağında Gramsci beliriyor:

Gramsci, Faşizmin yalnız kapitalizmin silahlı ordusunun tepkisi olarak değil, kitlelere özellikle küçük kentsoylulara el atmayı amaçlayan uzun bir üstyapı savaşı olarak da çözümlenmesi gerektiğine işaret etmiştir. Bu cümleden olarak faşizmin kitle ruhu ve insanlara sirayet eden ya da zaten içimizde var olan, ortam bulunca başını bir kobra gibi diken “İnce Vahşet” (Subtle Violence) olgusuna da dikkat çeken yazar, eğer çevirisini elde edebilseydi ya da aslından okuyabilseydi, Hanna Arendt’in  Kötülüğün Sıradanlığı adlı müthiş yazısından da alıntı yapardı hiç şüphesiz.

Selim İleri’nin Kapalı İktisat öyküsü, dönemin işçi sınıfı hareketlerine yer vermemesi açısından eksiktir. O dönemde gerek sanayi gerek tarımdaki örgütlenmelerin gücünü yansıtacak bir karakteri hikâyeye koyabilirdi. Bu güç azımsanacak bir boyutta değildi. Gerek Tariş gerek Maden- iş Kimya- iş v.s tüm ekonomik birimlerdeki işçi direnişlerinden söz etmiyor nedense. Nasıl ki Cek Cansın gibi hiç var olmamış birine, Türkiye analizi yaptırabiliyorsa, baskıya direnen insanlardan bir karakter seçip pekalâ metnin kıyı köşe bir yerine yerleştirip konuşturabilirdi. Yapmamış.

1970’ lerin dünya durumu, petrol krizi, sağ-sol çatışmasının ekonomik yanı.

Söz konusu yıllar ABD’nin ve Sovyetlerin Detant politikası güttüğü yıllardır. ABD’nin daha fazla petrole ihtiyacı vardır ve en zengin yataklara ulaşamamaktadır. O yatakların bulunduğu ülkeleri denetleyememektedir. Sosyalist ve Kapitalist iki dünyanın dışında Üçüncü Dünya Ülkeleri diye adlandırılan bir grup da mevcuttur. Başını Hindistan’ın çektiği bu ülkeler; Suriye, Libya, Irak Afrika’da bazı ülkeler, Latin Amerika’nın darbelerle sürekli değişen hükümetleri ABD’nin etki alanına girmeye direnmektedirler. Yani durum ABD için hiç iç açıcı değildir. Nato’nun ileri karakolu Türkiye, onun için Truva atıdır, oradan başlanmalıdır. Yükselen sol muhalefetin gücü bir an önce kırılmalıdır.

Taşra ekonomisi mi? Esnaf ekonomisi mi?

Bu konu kitapta, Cek Cansın geldiğinde Nedret dolayımıyla sunulan faşizm kavrayışı biraz daha maddileştirilir. Ülke koşullarında faşizmin nasıl köklendiği Tanpınar’ın Teslim hikâyesi aracılığıyla tartışılır ve böylelikle faşizmin küçük burjuva bağından küçük esnafla bağına geçilmiş olur. Bin çeşit töre ile kuşatılmış büyük çoğunluk, der Cek Cansın onlar için ve ekler: bu çoğunluk, ülkedeki faşizmin de kaynaklarındandır.

Türkiye o yıllarda özellikle sol-sosyalist analizlerinde ‘esnaf’ı değişik yerlere oturtmuş kâh sınıf oluşturduklarını kâh komprador burjuvazinin şehir ve kasabalarda güvenilir ayağı olarak durduklarını, çıkarları kimden yana ise her an o yöne kayabilecek oynak bir zemin üstünde durduklarını söylemiştir. Küçük burjuvazinin kırsaldaki uzantısı olarak nitelenmiştir. Selim İleri bu konuda Sabri Ülgener’in “Teslim” öyküsündeki analizini aynen benimsemiştir.

Kasaba esnafının iktisadi değişimde ne kadar önemli olduğunu, dindar muhafazakâr yapısının 2000’li yılların Neo-Liberal vahşi kapitalizminin hayata geçirilmesinde oynadığı rolün önemini yaşayarak gördük. 1980’lerde bu henüz belirli değildi.

Sanayileşme üzerine neler söylenebilir?

Dönemin sanayileşme hamleleri hamasetinin altında yatan söylem, çok uluslu kapitalizme kayıtsız şartsız teslimiyet anlamındadır. Bu teslimiyet 24 Ocak kararlarında şeklini yazılı olarak bulurken, uygulama süreci kanlı olacaktır. 24 Ocak kararlarını tam metin olarak Cumhuriyet gazetesi yayınlamış ve bizi bekleyen felaketin ne denli büyük olduğunu öngörmeye çalışmıştır; bir ekonomik sistemin yerine kurumları, ideolojisi, hukuku ve ekonomisi ile yeni bir sistemi oturtmak, toplumsal konsensüsle değil, kanlı bir savaşla olacaktır. Sanayileşme dedikleri, Kamuya ait büyük işletmeler; Petrol Rafinerileri, Tarım Kooperatifleri başta olmak üzere üretim araçlarının tümünde Uluslararası Emperyalizmin tam tahakkümüdür.

Soğuk Savaş ekonomisi, Amerikalı adamın (Cek Cansın) tezleri.

Soğuk Savaş denilen dönem, ABD ile Sovyetler Birliğinin ekonomik etki sınırlarının her iki taraf için genişletilemez hale geldiği bir sistem mücadelesidir. Ya Sosyalist Ekonomi ya da Kapitalist Ekonomi yok olacaktır. Sıcak savaşı yani nükleer savaşı imkânsız hale getiren bu durum bir yandan teknoloji ve enformasyon savaşı olarak devam ederken diğer yandan “Üçüncü Dünya” ülkelerinde kanlı mücadelelere sahne olmaya devam etmektedir.

Anlatıda, Cek Cansın karakteri, açıkça ABD casusu olarak adlandırılmasa bile en aymaz okurun bile anlayacağı şekilde çizilmiştir. Var mıydı? Ya da o kimlikle var mıydı? Çok da önemli olmamakla beraber, dönemin planlayıcısı olan Pentagon’un temsilcisi olduğu açıktır. ABD’nin, öyküdeki Truva atı diyelim hadi. Nedret’in doğumu için geliyor. Dersine iyi çalışmış her ajan gibi kimliğini gizlemekte usta ve çok biliyor. Ülkeyi herkesten iyi analiz ediyor. Elindeki lacivert-turuncu kapaklı kitap, Tanpınar’ın Yaz yağmuru. İçinde özellikle bir öykü: “Teslim”.

Bugün hâlâ tartışılan geçmiş üzerine ortak bir görüş yoktur. Türkiye’de sınıfların durumu birbirleriyle ve egemenlerle ilişkileri sübjektif tezlerle dolu. Geçmişi doğru analiz edemeyenlerin geleceği oluşturamayacağını yaşayıp görmekteyiz.

Karakterlerin ekonomik bağlantıları

Tek tek bakalım:

Anlatıcı: Osmanlı bürokrasisinin yarattığı rantiye sınıfından. Hiç çalışmasa da konforlu bir hayatı sürdürecek geliri var. Nedret’le tanıştıktan sonra değişime uğrayan bir tırtıl.

Nedret: Burjuva kültürünün incelmişliğini simgelerken öte yandan bu sınıfın yaşama biçimine karşı çıkan feminist bir kadın. En sinir olduğu söz, ‘Evinin kadını ol’. Eşi Zafer birtakım davalardan bolca para kazanan bir taşralı. Nedret, toplumun ondan beklediği hem ana hem kısrak hem yosma rolüne şiddetle karşı çıkarken istemeden boyun eğmenin çelişkisinde yaşayan bir kadın.

Zafer: Anlatıcının ilkokul arkadaşı. Malatyalı çiftçi kökenli bir ailenin çocuğu. Avukat. Nedret’in kocası. Malatya’dan memleketim diye söz eden ve bağını kayısı bahçelerinin gelirinden dolayı koparmayan, bir ayağı taşrada olan dönem zengini.

Cek Cansın: Nedret’in ‘Aziz dostu’ bu adam kimdi? Türkiye’ye on beş günlüğüne gelip sonra ortadan yok olan bu hayalet, hâlâ başka isim ve ittifaklar içerisinde gelip giderken kaderimizle oynamaya devam ediyor muydu? Bugünlere dönersek, günümüzün Cek Cansınları kim? Kimlerin evinde misafir oluyor? Türkiye’nin sosyo-ekonomik analizinde edebiyata ayrı bir önem veren bu ‘bilge’ kişinin şahsında yazarın bizlere gönderdiği bir mesaj saklı; toplumun günlük hayatını anlatan romanlar, meseller, hatta pullar dahi dikkatli bir gözde silaha dönüşebilir mi?

Köy, kasaba ve şehir ekonomisi.

Köy ve şehir üretkendir. Biri tarım diğeri endüstri merkezidir. Kasabanın rolü bu ikilem arasında nerededir? Kasaba nedir? Ekonomideki yeri ne olmuştur?

‘Kasaba eşrafı’ üretimden ziyade devletin manipüle ettiği ve ideolojisinin sürdürebilirliğinde önemli bir etken saydığı çıkar gruplarından oluşmuştur. Tasfiye edilememiş feodal düzenin temsilcileridir. Eşrafın, iktidar için ne denli önemli olduğunu yine edebiyattan öğreniriz; Tanpınar’ın Teslim öyküsü, Yakup Kadri’nin Panorama‘sı, Yaşar Kemal’in tüm eserleri ve daha niceleri… Bu kasaba fenomeni öyle güçlüdür ki günümüz edebiyatında pek çok yazarın yaza yaza tüketemediği, üstesinden gelemediği, kişiliğini bulabilmek için terk etmek zorunda kaldığı bir nostaljik mekândır. Bu kopuş isteğinin tam olarak başarılamadığının anlatıldığı depresif romanlarda, kâh baba sendromu kâh ‘Mayıs Sıkıntısı, kâh ‘Ahlat Ağacı’ şeklinde sanatsal bir kisveyle önümüze getirilen bir sorunsaldır. Bitmemiştir.

Kasabada üretim yoktur demiştik. Üreten köylüdür. Köylü tabiatı bilir, toprağı tanır. Şehirli ise modern sanayi ve ticari hayatın sorumlusudur. Kasabanın siyaseti de dedikodudan ibarettir çünkü yapacak fazla bir iş yoktur, kasabadan eğitimli insan yaratma projesi ‘Köy Enstitüleri’nin önü kesildikten sonra Anadolu eliti yaratma imkânı kalmamıştır. Sanayileşme ile 1960-1970’lerde artan köyden kente göç, gecekondulaşmaya devlet eliyle izin verilmesi işçi açığını kapatırken tarım zayıflamış toprağı işleyecek güç kalmamıştır. Aslen bir tarım ülkesi olan Türkiye’ye yeni biçilen elbise; haddini bilmesi ve dünya kapitalizminin montaj sanayiinde bir unsur olmaktan öteye gitmemesidir.

Kitaba dönersek; başta da belirtildiği gibi, beş uzun öyküden oluşan, Bir Denizin Eteklerinde adlı eser özünde, yalnızlığın kitabıdır. Yalnız kalmış küçük burjuvanın, yalnızlaştırılmış ve köklerinden koparılmış bir ülkede hayatta kalma çabalarının hikâyesidir.

 Kapalı İktisat, Doğan Kitap 5. Baskı – 2005

Gönül Jiliani