Selim İleri’nin Kapalı İktisat öyküsü üzerine geniş çalışmayı Fatih Altuğ yapmış ve Everest Yayınları’ndan çıkardığı Kapalı İktisat Açık Metin deneme kitabıyla okuyucuyu buluşturmuştur. Metinlerarasılık kavramından yararlanılarak yazılan öykü, birçok alıntı ile farklı pencerelere bakma fırsatı sunmaktadır okura.
Metinlerarasılık Nedir?
Metinlerarasılık; modernizm ve postmodernizmle birlikte, edebiyat metinlerinin içinde yer almaya başlayan bir çalışma yöntemidir.
“Bir yazar başka bir yazarın metninden parçaları kendi metninin bağlamında kaynaştırarak yeniden yazar.” Kubilay Aktulum’un Metinlerarası İlişkiler kitabında Metinlerarasılık kavramının kısa bir tanımdır.
Geniş çerçevede bakarsak; Kubilay Aktulum’un tanımı şu şekildedir:
Kristeva’nın ortaya attığı ve 1960’lı yılların sonlarından başlayarak her yazınsal çözümlemenin artık zorunlu bir aşaması olarak görülen metinlerarası, kabaca iki ya da daha çok metin arasında bir alışveriş, bir tür konuşma ya da söyleşim biçimi olarak anlaşılmalıdır. Kavram genel anlamıyla bir yeniden yazma (reecriture) işlemi olarak da algılanabilir. Bir yazar başka bir yazarın metninden parçaları kendi metninin bağlamında kaynaştırarak yeniden yazar. Her söylemin başka bir söylemi yinelediğini, her yazınsal metnin daha önce yazılmış olan metinlerden ayrı olarak yazılamayacağını, her metnin açık ya da kapalı bir biçimde önceki metinlerden, yazınsal gelenekten izler taşıdığını savunan yeni eleştiri yanlıları onun “alıntısal” özelliğini göstermeye uğraşırlar. Hepsi de metnin bir alıntılar toplamı olduğunu, her metnin eski metinlerden aldığı parçaları yeni bir bütün içerisinde bir araya getirdiğini ileri sürerler. Metinlerarasında, her metnin kendinden önce yazılmış öteki metinlerin alanında yer aldığı, hiçbir metnin eski metinlerden tümüyle bağımsız olamayacağı düşüncesi öne çıkar. Bir metin hep daha önce yazılmış metinlerden aldığı kesitleri yeni bir birleşim düzeni içerisinde bir araya getirmekten başka bir şey olmadığına göre, metinlerarası da hep önceki yazarların metinlerine, eski yazınsal bir geleneğe bir tür öykünme işleminden başka bir şey değildir. Kısacası, bu bağlamda, her yapıt bir metinlerarasıdır. (1)
Bu tanımdan her şeyin yüzyıllar önce söylendiğini ve her anlatımın yeniden anlatım olduğunu varsayabiliriz. Bir önceki yazardan alıntılayarak yazabilir ya da aynı düşünceyi kendi bakış açımızla yeniden kelimelere dökebiliriz.
Bu düşünceden M.Ö. 384- 322 yılları arasında yaşayan Aristotales’in Poetika kitabında bahsedilen taklit düşüncesine doğru yol alabiliriz. Poetika birinci bölüm altıncı maddesi şu şekildedir;
“O halde birkaç sanat daha var ki, bunlar bütün bu adı geçen taklit araçlarını kullanırlar: Ritm’i, melodi’yi ve mısra ölçüsünü. Bu sanatlar, dithtrambos şiiri, nomen şiiri, tragedya ve komedya’dır. Fakat bu sanatlar da kendi aralarında tekrar şu yönden birbirlerinden ayrılırlar: İlk ikisi; bu taklit araçlarım baştan sona dek kullanır; tragedya ve komedya ise onları yalnız belli bölümlerde kullanırlar. Bütün bunlar, sanatların kullandıkları taklit araçları yönünden gösterdiği ayrılıklardır.” Aristotales, bu açıklamayla başka sanatların da taklitten faydalandığını söylemiştir.
Poetika’nın ikinci bölümünün üçüncü maddesinde ise düzyazı ve nazımda da bu taklit yönteminden, “Bundan başka şu da açıktır: Adı geçen taklitlerden [sanatlardan] her biri, birbirinden farklı olan [iyi, gerçeğe uygun ve kötü] eylemleri taklit etmesi bakımından ötekinden ayrılmakla yine bu ayrılık gösterir. Dansta olduğu gibi, flüt ve kitara sanatlarında da bu ayrılıklar görülebilir, aynı şekilde düzyazı ve nazımda da. Örneğin, Homeros daha iyi karakterleri, Kleophon gerçeğe uygun karakterleri ve ilk kez parodie şiirleri yazan Thasos’lu Hegemon ile “Deliade” yazarı Nikokhares ise daha kötü karakterleri taklit etmişlerdir. Aynı şekilde bu ayrılıklar dithrambos’lar ve nomenlerde de görülebilir. Örneğin Kyklop, Argas’ın… yahut Timotheos’un ve Philoxenes’in onu taklit ettikleri gibi betimlenebilirdi. Tragedya ve komedya arasındaki bir ayrılık yine bu noktada bulunur; çünkü komedya, ortalamadan daha kötü karakterleri, tragedya ise ortalamadan daha iyi olan karakterleri taklit etmek isterler.” bu tanımla bahseder. (2)
Klasisizm temsilcilerinden; Le Bruyere’in “Her şey daha önce söylenmiştir”, “Yedi bin yıldır insanlar vardırlar ve düşünmektedirler”, tanımlamasından metinlerarasılık yönteminin geçmiş dönemlerde ‘taklit yöntemi’ tanımına uyum sağladığını söyleyebiliriz.

Kapalı İktisat’ta metinlerarasılık nasıl kullanılmıştır?
Kapalı İktisat’ta; yoğun olarak göze çarpan, ilk olarak kitabın başlangıcında yer alan Kadro dergisi alıntıları, Melankolinin Anatomisi kitabı ve Cek Cansın karakterinin alıntı yaparak okuduğu hikâye bölümleridir. Bu bölümler Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Yaz Yağmuru öykü kitabında bulunan “Teslim” öyküsüdür.
Kadro Dergisi
Kadro dergisi 1932- 1935 yılları arasında yayınlanmıştır. Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Şevket Süreyya Aydemir, Vedat Nedim Tör, İsmail Hüsrev Tekin ve Burhan Asaf tarafından çıkarılmıştır.
Kadro dergisinin ilk sayısında derginin çıkış amacı şu şekilde belirtilmiştir: Türkiye, bir inkılâp içindedir. Bu inkılâp durmadı. Bugüne kadar geçirdiğimiz hareketler, şahit olduğumuz muazzam kıyam manzaraları, onun yalnız bir safhasıdır. Bir ihtilal geçirdik. İhtilal inkılâbın gayesi değil, vasıtasıdır.(3)
Kapalı İktisat’ın başlangıcında yer alan alıntılar, Kadro dergisinin 1933 yılında çıkan 14. ve ikinci teşrin diye belirtilmiş 23. sayılarıdır. İki alıntı yapılan metin de Yakup Kadri’ye aittir. 14. sayıdaki metinde; Sovyet Rusya, Faşist İtalya ve Nazi Almanyası’nda bulunan gençlerin inkılaplarını korumak için nasıl çaba sarf ettikleri anlatılır. Alıntılanmış olan metinde “Gençlik müesseselerini politikalaştırmayacağız diye, inkılap nesline uslu ve kâmil bir çelebi terbiyesi vermekte olduğumuzun farkında mıyız?” sorusuyla Yakup Kadri, gençliği inkılap yararına politikleştirmeyip, yumuşak huylu, ince bir nesil olarak yetiştirmenin zararlı olacağı düşüncesini belirtir. 23. sayıdaki metinde “Türk İnkılabında Üslup” başlığı adı altında yayınlanan Yakup Kadri’ye ait olan metnin son paragrafıdır. Burada Faşizm ve Nazi düşüncesinin kötü oluşu buna karşın Türk inkılabının sade, samimi ve ölçülü oluşundan bahseder. Bu alıntı ile alakalı Fatih Altuğ, Kapalı İktisat Açık Metin kitabında alıntının konumunun ironik olduğunu vurgulamış ve şöyle belirtmiştir. “Şeffaflık söylemi ve liderle halkın, dilin ve üslubun özdeşleşmesi üzerine kurulu alıntıyla, sadeliğin karşıtı bir muğlaklığın ve bulanıklığın, samimiyetin karşıtı bir hiçbir şeyin göründüğü gibi olmaması durumunun yürürlükte olduğu hikâye karşıtlık içerisindedir.”
Sonuç olarak iki metin de Kadro dergisinin açılış amacına uygun seçilmiştir ve hikayedeki başat karakter olan anlatıcının naifliği ile bu desteklenmektedir.
Melankolinin Anatomisi
Melankolinin Anatomisi’nin yazarı İngiliz akademisyen ve yazar Robert Burton’dur. Öğrenci olarak girdiği Oxford Üniversitesi’nde melankoli, matematik ve astroloji üzerine araştırmalar yaptı. Oxford’da papazlık yapan Burton psikoloji bilgisinin insanın en önemli gereksinimlerinden biri olduğunu iddia etti. Kendisinden sonra gelen birçok yazarı etkileyen Burton, Tristram Shandy gibi metinlere esin kaynağı oldu. Melankolinin Anatomisi dışında Philosophaster başlıklı bir hiciv metni sağlığında yayımlandı. Ölüm nedeni bilinmemekle birlikle intihar ettiği düşünülmektedir.
Kapalı İktisat’ta Melankolinin Anatomisi’ne giriş beşinci sayfada başlar. Anlatıcımız kendini tanımlarken; “Daha bir iki yıl önce gittiğim şölenleri, çağrıları kahkahalara boğan aldırışsız kişiliğim, sanki gövdemi terk etti ve ben, hiç tanımadığım bir insanın ruhunu taşımak zorunda bırakıldım. Yabancı ruhumla birlikte sonu bellisiz bir akışta sürükleniyorum. Bugüne kadarki başlangıç· varsayımlarımı üç öbekte toplamak olası.” ifadesinden sonra Melankolinin Anatomisi’ni ikinci sıraya koyar.
“2- Ama geleceğimizin korkunçluğuna ilişkin önsezime -çevremdekiler, her nedense bunun bir “saplantı” olduğu kanısındalar- Yüksekkaldırım’daki eski kitapçıdan, 7 numerodaki Matmazel Ester’in dükkanından acı bir öykünün sonucunda nasılsa elime geçen, o günden sonra da yanımdan hiç ayırmadığım Melankolinin Anatomisi’ni karıştırır karıştırmaz varmıştım. Doğrusu bu çok eski yapıtın içindeki illüstrasyonları kim görse dehşete kapılır.”(4)
Bu paragraftan sonra Melankolinin Anatomisi ve karakterimizin içindeki melankoli sonuna kadar bize yansıyacaktır.
Yazarın; asıl dikkatimizi çektiği nokta kitapta var olan illüstrasyonlardır. Bunlardan biri özellikle eski nişanlısı Sema ile yaşadıklarına dikkat çekici bir benzerlik sağlar.
Aslında bu illüstrasyonlar Frederic Ruysch’un Thesaurus Anatomicus’unda yer alan çizimlerdir.
Bahsedilen İllüstrasyonlardan biri için Fatih Altuğ’un kitabından alıntılayarak bahsedersek şu tanım vardır. “Ackerknecht’in tanımı ise şöyle ‘Fevkalade bir hidrosefali vakası. Bu yedi aylık fetüs elinde bir plasenta parçası tutmaktadır.”
Bu tanımdan, öykümüzde kahramanımızın nişanlısı Sema’yla ayrılış sebebi onun hamile olmasını öğrenmesidir. Öncelikle bebeği aldırırlar ve sonrasında kahramanımız nişanlısını bir daha hiç aramaz. Orada Sema için kullandığı “içi kazınmış nişanlım” ifadesi bu illüstrasyona en uygun tanımdır.
Hikâyenin tamamında kahramanımızın kaybı vardır. Bu kayıp Nedret’tir. Kaybın oluşturduğu duygu durumu melankoliye dönüşür. Baştan sona bu melankoliyi hissederiz. En başında bıraktığı nişanlısı Sema’nın hikâyenin sonunda karşımıza çıkışı Nedret’e duyduğu kaybın hüznünden çok aslında Sema’nın kaybıdır.
Hikâyenin tamamında aşk üzerinden bir kayıp, melankoli olsa da aslında derininde iktisat üzerine bir anlatım mevcuttur. Bu Nedret’in ilgi alanlarının üzerinden verilmiş ve okuyucu bu konuya yönlendirilmiştir.
İktisat üzerinden en derin anlatım, Cek Cansın’ın bulduğu bir kitaptan yaptığı alıntıdır. Bu Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Yaz Yağmuru kitabındaki Teslim öyküsüdür.
Ahmet Hamdi Tanpınar, Teslim Öyküsü
Teslim öyküsü, içinde yaşadığı topluma yabancılaşan ve toplum tarafından önemsenmeyen Emin Bey’in hikayesidir. Hikâye bir tren istasyonunda başlar. Emin bey, bulunduğu gruptan ayrılıp eski bir arkadaşıyla karşılaşır ve sonrasında onu ve ailesini gördükten sonra bazı şeyleri değiştiremeyeceğini anlar. Burada teslimiyet başlar. Yabancılaştığı hayata teslim olmuştur.
Öyküde, hayatın içinde yaşayan sıradan insanlar ve aydınlar arasındaki ikilikleri gündeme getirir ve deneysel fikirlerle taşra hayatının kavranamayacağını vurgular. O hayatı hizaya getirici bir aydın bakışıyla kavrayamayacağını, onların hayatlarının içine giremeyeceğini düşünür. Yabancılaşma burada devreye girer. Kişilerin bölünmüşlüklerinin bir nedeni de bu yabancılaşmadır. Onlar içinde bulundukları topluma yabancılaşmışlardır.
İnsanlar üzerindeki fikirlerini aktarırken, taşra yaşamında politikanın olmadığını düşünür “Politika topraktı, pazardı” diyerek bu kavramın büyük şehirlere mahsus olmadığını anlar. Kitapta buradan başlayan alıntı o şehirde yaşayan insanların kendi ve kendine benzeyen insanlardan çok başka türlü olduğundan, tüm yaptıklarında gizli bir hesap olduğundan, mimiklerinde, ses tonunda, latifelerinde ve el kol hareketlerinde her hareketin gizli bir hesap içinde olduğunu anlatır.
Her konuşmanın altındaki şifreleri görür ve bunların doğumdan evvel hazırlanmış bir programa göre yaşadıklarını anlatır. Emin Bey; kendi ve onun gibi olanların hayatlarının ne kadar günlük olduğunu anlar.
Bu insanların tüm yaşamları doğumdan ölüme programlıdır.
Kapalı İktisat’ta Cek Cansın; alıntılanan bu bölüm için şu yorumda bulunur. “Dış görünüşüyle küçük esnaf zihniyeti. Ama ardında bütün bir sermaye gücü yatıyor. Çoktan çözümlenmesi gereken köklü bir sorun işte.”
Bu alıntı; kahramanımızın da bir yabancı olduğunu anlatır. Çünkü sonrasında Cek Cansın’a karşılık olarak verdiği “Büyük kentlerde öyle değil” yanıtıyla kendini Emin Bey’le aynı seviyede ve aynı yalnızlıkta gördüğünü anlayabiliriz.
Ekonomik bir çözümlemenin üzerinden kahramanımızın yalnızlığına, kaybolmuşluğuna ulaşırız.
Bu öykünün sadece iki sayfalık bölümünden alıntılama yapılmıştır. Hikâyenin öncesi ve sonrasına bakarsak; Emin Bey’in trenle geldiği şehirdeki insanların “kendisini dinleseydi çok daha iyi durumda olacaklarını” söylemesiyle hikâyeye girişini görüyoruz. Selim İleri’nin alıntıladığı bölümde onların içinde bulunduğu ekonomik durumu gözlemlemesi, o şehirdeki insanların yalnızlıklarından kurtulmak için çevresine nasıl ödünler verdiğini, doğum, ölüm, evlilik bunların dahi bir politika çerçevesinde işlediğini anlatır. Oradaki yaşamı bir hasır örgüsüne benzetir. Sonrasında eski bir arkadaşıyla karşılaşmasını, aydın bir kişi olan arkadaşının kaybettiği babasını ve sonraki eşinden olan sekiz kardeşini bulmasıyla bu taşra yaşamının girdabına girişini ve artık onlardan biri olduğunu anlatır. Emin Bey, bu yaşama ve içindekilere Teslim olmuştur.
Peki bu alıntılar olmasaydı, öykümüzün seyri nasıl değişirdi?
Tüm hikâye aslında iki bölüm üzerinden ilerler. Birincisi iktisadi bakış açısıdır. İkincisi aşk üzerinedir.
İktisadi bakış açısını aşk üzerinden verir. Nedret’e âşık olan kahramanımız, onun savunduğu düşünceler üzerinden faşizm ve ekonomiye dokunmuştur.
Ahmet Hamdi Tanpınar’ı aşk ve İstanbul romanlarının yazarı olarak gören okurlara onun topluma nasıl hâkim olduğunu, toplumu çözümleyişini ve yaşamın içinden bize nasıl dokunduğunu göstermek isteyen Selim İleri, Cek Cansın üzerinden Ahmet Hamdi Tanpınar’ı övgüyle anlatır. “Alayla güldü Cek Cansın; körüklü çantasını karıştırarak, “Bilir misiniz?” dedi. “Yeni yeni ilgilenenler var deminki yazarınızla. Onu aşk ve İstanbul’un romancısı sanıyorlar.” Çantasından üç beş dergi çıkardı, bir şeyler arandı; sonra caymışçasına yerleştirdi dergileri. “İktisadi görüşlerini, toplumsal betimlemelerini beğenmiyorlar. Ama bir kadını, kentinizi onun kadar iyi anlatan yokmuş. İnsan bu kitapları okuyunca rakı içmek istiyormuş… Tehlikenin eşiğindeyken bunca kaygısız olmak, doğrusu akıllara durgunluk verici bir şey. Ah çok yazık! Böylesine büyük ve bilge bir kültür, yalnızca tarihe karışsın … Beni bir tek büyük kültürünüz, görkemli sanatçılarınız ilgilendiriyor. Bu gizilgüç, sonra halkınızın henüz erden kalınış gönülleri gelecek için nasıl da anlamlı kaynaklar. Farkında değilsiniz, hissetmiyorsunuz!”
Kadro dergisi alıntıları, İlk alıntıda Nedret’in savunduğu düşünceler ve faşizmle alakalı geçen bölümlere en başından giriş yapmıştır. İkinci alıntıda ise kahramanımızın karakteri ile tezat bir yazı vardır. Kendi ülkemizin gençlerinin ve aydınlarının yumuşak yapıda olmamalarını vurgulamak içindir. Kahramanımıza güçlü olmayı gösterir.
Kadro dergisi döneminin güçlü ve önemli bir dergisiydi. Selim İleri, Kadro dergisini tanımayanlara onu tanıttı ve tanıyıp da unutanlara yeniden hatırlattı.
Melankoli’nin Anatomisi, öykümüzde aşkın, kaybedişin hüzünlü anahtarı konumunda. Özellikle kullanılan illüstrasyonlarla okuyucuyu etkilemiş bir alıntıdır. Hikâyenin içindeki dramı arabeskleştirmeden hüzünle okuyucuya aktarmıştır.
Bu alıntılar en çok göze çarpan metinlerarasılık konuları olmuştur. Bunun dışında Selim İleri Kapalı İktisat’ta; William Shakespeare’ın Ofelya’sından, Besteci Gustav Mahler’den bahseder. Dönemin en büyük problemlerinden biri olan sağ- sol kavgalarını öne çıkarmak için “Solcu genci, sağcıların öldürdüğü açıklandı” başlıklı bir gazete haberini kurgu olarak alıntılar. Faşizm’i uzun uzadıya anlatır. Uzun öykü olan bu kitap bizi birçok terimle, yaşamın içinden olaylarla ve kişilerle tanıştırır.
Selim İleri Kapalı İktisat öyküsüyle, okuru birçok pencereye yönlendirir. Müzik, tiyatro, dergi, kitap, resim, sanatın her dalına dokunduğu bu öyküde, aşkın var olup yok oluşu karmaşasının içinde bize iktisatı anlatır.
Alıntılar:
(1)Kubilay Aktulum, Metinlerarası İlişkiler
(2) Poetika, Aristotales
(3) Kadro Dergisi, 1. Sayı
(4)Kapalı İktisat, Selim İleri
Zeynep Pınarbaşı