İçeri girdiğinde annesini, komşusu Hafize teyzeyle konuşur buldu. Böyle zamanlarda sohbet konusu kendisi olurdu genelde,  içeri girince sustular.

-Hoş geldin Hafize teyze .

-Sen de hoş geldin kızım.

Odasına doğru ilerlerken annesi arkasından seslendi.

-Hafize teyzen muskatlı çöreğinden yapmış. Mutfakta duruyor,  al istersen.

‘Muskatlı çörek’ deyince duraksadı Sıla. Gözleri daldı.

-Alırım, diyerek mutfağa yöneldi.

Ardından fısıldaşmaları  duyuyordu.

-Birkaç kurabiye, çörek bütün yediği. Bazen geceleri kalkıp poğaça yapar buluyorum. Sonra yine odasına kapanıyor. Kendi yapıyor, kendi yiyor. Hep odasında.

– Geçer elbet, genç bunlar, aşık mı acaba?

– Kime aşık olacak, Hafize teyze, poğaçalara mı?

– Kara sevdadır belki hasret çekiyordur. Kendine kıymasın da…

-Kim kıymış kendine, tövbe estağfurullah?

-Kıymış mı, yoksa saldırmışlar mı belli değil. Yoğun bakımdaymış şimdi. Allah şifa verir inşallah.

– Kimmiş, de hele?

– Hani şu arka sokaktaki Demet apartmanında oturan, hah, Yeşim’in oğlu Bumin.

İkisi de mutfaktan gelen tabak bardak şıngırtılarıyla irkildiler.

-Kızım ne oldu, bir şey mi kırıldı yine?

-Tamam anne topluyorum şimdi. Merak etme.

-Ayol elleri de işe alışkın değil, kafaları dalgın, böyle oluyor işte.

-Anne boş yapma duyuyorum.

-Peki kızım, yeni tabak al gel otur yanımıza biraz.

Hafize teyze çok sardırmadan konunun üstüne gitmeye kararlıydı.

-Hastanede olduğunu Yeşim’in komşusundan öğrendim.

-Yeşim de sırra kadem bastı. Zaten biraz ketum bir kadındı.

-Bunlar ana oğul birlikte yaşıyordu biliyorsun. Oğlu İTÜ’ de doktora yapıyordu, çok akıllı ve çalışkan bir çocuk olduğunu söylerlerdi. Bir proje üstünde çalışıyordu.

-Aman Yeşim’in havasından geçilmiyordu o sıralar. Neyin projesiyse sanki dünyayı kurtarıyor oğlu.

-Ne dünyası,  benim muskatlı çöreğimi kurtarmaktı bütün derdi.

-Ayol neyini kurtaracakmış senin çöreğinin ?

-Hani ertesi güne kuruyor ya, hep taze kalması için uğraşıyormuş.

-Böyle doktora olur muymuş? Bir yaşıma daha girdim.

– Ben de pek şaşırmıştım. “Onun için uğraşılır mı be oğlum?” dediydim. “Ben sana hep yaparım. Taze taze yersin hem.”

Hafize teyze çayından bir yudum aldı. Bunun düşüncesi bile korkunçtu.. Çörekleri her zaman taze kalırsa hiç kimse ona havadis vermek için taze çöreklere tav olmayacaktı.

Bu sırada Sıla elinde tabakla içeri girdi. Elinin titremesine engel olmak istercesine diğer eliyle bileğini kavramıştı. Annesi sevindi.

-Hafize teyzesini kırmaz evladım.

Bir avcı gibi kızının muskatlı çöreklerden ağzına atmasını bekliyordu. Ne zamandır ağzını aramış,  bir şey öğrenememişti. Belki çörekler işe yarardı. Boşuna mı çağırmıştı karga Hafize’yi.

Hafize kendinden emin:

-Biz de Yeşim’in oğlundan bahsediyorduk. Sen tanırsın belki, senin yaşlarında, böyle yakışıklı, uzun boylu, geleceği parlak diyordu herkes onun için. Sonra ne olduysa bir gecede çocuğu Murakeş’e göndermeye karar verdiler.

-Murakeş mi?

-Evet anne Marakeş Fas’ta bir şehir.

-Nerden bileyim?

-Anne uzatma.

-Orada bir akrabaları varmış, ziyarete gidecekmiş güya, ama gidiş o gidiş,  daha gören olmadı.

-Hastanede olduğunu söylediniz ya Hafize teyze.

-Kızım etkilenmişsin belli, bak dudakların  bembeyaz oldu. Sana çay getireyim.

-Etkilenir tabii. Ben de etkilendim. Bir keresinde yolda karşılaşmıştık onunla. “Hep çalışıyorsun oğlum, yok mu bir nazlı güzel?” diye takılınca, var demişti. “Hem çok güzel bir kız arkadaşım, hem de çok güzel projelerim var.”

Çayından bir yudum daha aldı. Yan gözle Sıla’ya baktı. Gözleri dolmuştu kızın.

-Neymiş bu proje deyince bana gülümseyerek “Senin muskat çöreğini  hep taze kılacağım,” demişti.

– İlahi  çocuk! Şimdi bir hastane odasında can çekişiyor .

-Yeşim hanım da durur mu? Yollara koyulmuş çoktan. “Bir proje yüzünden oğlumdan ayrı kaldım. Bana güvende olacak demişlerdi,” diye ağlıyormuş.

– Hafize sen kimseye vermezsin ki muskat çöreğinin tarifini, o yüzden mi kaçmış elin Mura’sına?  Bu işte bir tuhaflık var, bilemedim.

Sıla tabağı orta sehpaya bırakıp hızlıca odasına koştu.

-Bak bir lokma atmadı ağzına.

– Gençlik işte varmayacaksın üstlerine. Sen otur kalk, dua et Murakeş’e kaçmıyor.

– Nerden aklına gelir bunlar, güldürme beni Hafize.

-Biraz sonra kızının sırt çantasıyla kapıda belirdiğini gördü. Gözleri parlıyordu kızın.

-Kızım hayırdır,  pek çıkmazdın bu saatte dışarıya?

– Geleceğim anne merak etme.

Hafize büyük haber  yakalamanın sevinciyle, ağzı kulaklarında mırıldandı;

-Hayırdır, hayırdır.

Arka arkaya çıktılar.

Annesi sehpayı toplayıp, kızının odasına doğru yöneldi. Genellikle kapalı duran odanın kapısı bu kez ardına kadar acıktı.

Masanın üstünde eski poğaçalar  duruyordu.

“Ne zamandır yapmıyordu, küflenmiştir bunlar”, diyerek atmak üzere eline aldı

Poğaçalar fırından henüz çıkmışçasına tazeliğini koruyordu. Çok şaşırdı. Kendi yaptıkları olsa taş gibiydi şimdiye.

Gözleri masanın üstündeki nota ilişti.

“Anne gitmek zorundayım. Bumin’in yanında olacağım. Seni çok  seviyorum,” yazıyordu.

Hızla cep telefonuna sarıldı.

-Aradığınız kişiye şu an ulaşılamıyor, lütfen daha sonra tekrar arayın…

Alev Ramiz

A.R / N.İ.