Atölye olarak dünya yazarlarından öykü incelemeleri kararını geçen mayıs ayında almış, öykü seçimlerimizi yapmıştık. Kırka yakın öykü listesinden tercihler yapılmış, Neyya Edebiyat Grubu’nun büyük çoğunluğu yazarıyla baş başa kalmıştı. O sıralar internette farklı edebiyat okumaları yaparken karşımıza İzak Babel’in adı çıkınca listeye “Odessa Öyküleri” de eklendi. Odessalı yazarın tüm atölyeyi etkileyen dramatik ölümü ve mizah dolu içten anlatımı, öykülerin geçtiği şehri yıldız gibi parlattı. Üstelik Odessa, Edinburg gibi Avrupa’nın edebiyat şehirlerinden biriydi, Opera Meydanı’ndan Potemkin Merdivenleri’ne inen geniş alanda dünyanın her tarafından gelen edebiyatseverler tarafından Babel’in Odessa Öyküleri okunur olmuştu.

Odessa’nın kurucusu, 18. yüzyıl sonlarında şehri Osmanlı’dan koparıp büyüten, lise tarih derslerinden adını duyduğumuz Çariçe II. Katerina. Günümüzde ondan daha ünlü olan Potemkin ise II. Katerina’nın bir generalinin adı. Ölümünden sonra savaş gemisine Potemkin’in adı veriliyor, içinde isyan çıkan gemi Eisenstein’ın filmine konu olup Potemkin Zırhlısı adını alıyor. Bebek arabasının düştüğü ünlü merdiven sahnesinden sonra Odessa merdivenlerinin adı değişiyor, Potemkin Merdivenleri oluyor. Kuruluşundan sonra Almanya’dan epeyce Yahudi’nin Odessa’ya gelip yerleştiği bilgisi, yazarımız İzak Babel’in söylediklerini doğruluyor. Babel, bir yazısında şehir nüfusunun yarısının Yahudi olduğunu söylüyor.
1940 yılında dönemin Sovyet yönetimi tarafından öldürülmeden önce yaşadığı mahalleye birkaç yıl önce konulan heykelini görmek, yüreğindeki sonbaharı sezmek için yanına koşuyoruz. Sonbahar yağmurunda birlikte ıslanıyoruz.

Rishelyevskaya ve Zhukovskaya caddelerinin köşesinde, 1909-1924 yılları arasında yaşadığı eski apartmanının karşısındaki caddeye Babel’in heykeli yerleştirilmiş. Büyük bir “kader çarkı” nın yanında oturmakta ve bir defteri karalarken uzaklara hülyalı bir şekilde ve hüzünle bakmakta Odessalı yazar. Heykelin yapılış hikâyesi de hayli ilginç. Bir anıt yaratma fikri 2007’de ortaya çıkmış. O yıl yapılan Ivan Franko anıtı Odessalılar düşündürmüş, çünkü Franko Odessa’yı ziyaret etmiş ama Odessa ile ilişkisi olmayan bir kişiymiş. Gerçek Odessalıların anıtlarının olmadığını düşünen bir grup insan İzak Babel anıtı için girişimde bulunmasıyla Odessa Şehir Konseyi’nin de desteğiyle özellikle yurt dışında yerleşmiş Odessalılardan toplanan fonlarla bir yarışma açılmış. Moskovalı heykeltıraş G.Frangulyan tarafından önerilen proje kabul edilmiş. Anıt yapıldıktan sonra Babel’in yüzündeki hüzün, duruş biçimi bazı hayranlarını ve aile fertlerini rahatsız etmiş. Babel’in kızı heykeli çok beğenmeyen kişiler arasında ve söyle yazmış :“Yeni nesil Babel’i anlayabilecek mi, yoksa sadece kambur, yalnız, üzgün bir adam mı görecekler karşılarında? Aslında Babel gerçek bir Odessalıydı – komik, neşeli, parlak gözleriyle ve olağanüstü mizah anlayışıyla…

Köşedeki geniş binalardan birinde oturduğunu öğrenince avluya açılan yüksek tonozlu uzun girişte yavaşlayan adımlarla ilerliyoruz. Duvarlar karşılıklı olarak ve boydan boya resimlerle dolu. Hayata dair figürlerle birlikte yaşayan Babel’in ıslak telaşı bedenimizi sarıyor. Kim bilir belki sadece bu avlu bütün renkleriyle İstanbul’dan buraya çağırmıştı bizi.

Babel ailesinin oturduğu Rishelyevskaya Caddesi laik Yahudilerin oturduğu canlı, kültürel aktiviteleri zengin bir caddeydi, o dönem Odessa nüfusunun üçte birini oluşturan Yahudiler her ne kadar Çar yönetimi tarafından çok sevilmeseler de kentin gelişimine katkı sağlıyorlardı. Babel’in ailesi Rusça konuşuyordu, Babel, Sholem Aleichem’ın eserlerini daha iyi çevirmek için Yidiş dili öğrenmişti ama ana eğitimi Odessa’da Rus okulunda tamamladı. Babel’in babası, başarılı bir iş adamı olarak iki çocuğuna da modern bir Rus eğitimi vermek için elinden geleni yaptı, yabancı dillerle klasik müzik (Babel ünlü Pyotr Stolyarsky ile keman okudu) ile desteklenen bir eğitim almalarını sağladı.

Bir hahamın oğlu olan yaşlı Babel, çocuklarının Yahudilik ve İbranice konusunda eğitilmelerine de özen gösterdi. Babel’in Talmud ve Yahudi dini geleneği hakkındaki bilgisi, 1920’de Galiçya’daki Hasidik akademisyenlerle geleneksel Yahudiliğin daha ince noktalarını tartışmasına izin vermek için yeterliydi. Bununla birlikte, yetiştirilmesi, çoğunlukla laik ve ülkenin eğitimli toplumunun Rus aydınlanma kültürüne dayanıyordu. Düzyazı kurgudaki ilk girişimleri (hiçbiri günümüze kalamadı) Fransızcaydı. Odessa’nın önemli Fransız topluluğunun üyesi bir Fransız öğretmenden iyi derecede Fransızca öğrenmişti. Babel, I. Dünya Savaşı yıllarında Kiev’de ekonomi okudu ve daha sonra St. Petersburg’da Hukuk fakültesine kaydoldu. Muhabirlik yapıyor ve kısa öyküler yazıyordu. Bu yıllarda siyasal olarak şiddeti reddeden bir Tolstoyan (Leo Tolstoy’un felsefi ve dini görüşlerinden etkilenen bir hareket) ve sosyal demokrat oldu. Rusya’nın sosyal, ekonomik gelişimi üzerine makaleler yazdı, Rus modernizasyonunu savundu. Maksim Gorki ile uzun sürecek arkadaşlığı da St. Petersburg’da başladı.
1917 yılının yaz ve sonbahar aylarında nerede olduğunu kimse bilmiyordu, Odessa’ya yakın Romanya cephesinde olduğunu söyleyenler vardı ama 1918 yılında Petrograt’ta ortaya çıkıp Gorki’nin Bolşevik karşıtı gazetesi Novaya Zhizn‘de yazmaya başlamıştı. 1919’da Odessa’ya geri döndü ve babasının iş ortağının kızı Yevgeniya Gronfayn (1897-1957) ile evlendi. Birçok yayın kuruluşuna çalıştı.
Kızıl Süvari döngüsünün ilk hikâyeleri Odessa’nın basınında 1923 gibi erken bir tarihte ortaya çıkmaya başladı. Babel 1921-23 Polonya Rus savaşının etkisinde bu hikâyeleri yazdı, Yahudi gangster Benya Krik’i ince bir alegori yazması Odessa Yahudilerini satırlara yansıttı, sonrasında bu eser onu Rusya’nın Maupassant’ı yapacaktı. ” Kral ,“23 Haziran 1921’de Odessa gazetesi Moryak (”Denizci”)’da yayınlandı.


Odessa Hikâyeleri, yazarın ironik bir alter egosu olan “burnunda gözlükler ve kalbinde sonbahar” taşıyan genç bir adam tarafından anlatılıyor. Bu anlatıcı, sadece kendini zenginleştirmek için değil, zenginliği yeniden dağıtmak uğruna şiddete başvuran kozmopolit bir Yahudi olan Benya Krik’in küstah enerjisi ve utanmaz cinselliğinden etkileniyor; adalet ve aynı derecede önemli olan eğlence hayatı “geceyi bir Rus kadınla geçirebilir ve bir Rus kadın da tatmin olur,” cümlesiyle anlatılıyor. Bu hikâyelerde, Babel’in eşsiz anlatısı kişiliğinin ve sesinin komik veya trajikomik bir dışa vurumudur. Benzer bir anlatı tekniği ikinci dünya savaşı yıllarında, Amerika’daki Yahudi yazarlar Philip Roth ve Grace Paley’in eserlerinde de karşımıza çıkmaktadır.

Kızıl Süvari‘nin kısa öyküleri ve vinyetleri, anlatıcı Kiril Lyutov’un karakteri sayesinde birleşip, bir roman tadı verir. Kızıl Süvari ve Odessa Öyküleri‘nin benzeştiği bir çok yer vardır, Kazaklar ve Odessa gangsterleri acımasız araçlar kullanırlar; ölüm, tecavüz, haraç, yağma, hırsızlık kol gezerken bir taraftan da adalet gibi devrim gibi yüce bir amaç için de çalışırlar.
Babel’in eserleri Rusya’da büyük ilgi uyandırmış, Sovyet Sosyalist Rejimi tarafından çok eleştirilmiştir. Bolşevikler 1929 yılından sonra yazarlara rejimi destekleyen yazılar yazma yolunda baskı yaptılar. Tarım reformu, hızlı sanayileşme ile sosyalizmi inşa etme üzerine yazılar yazıldı bu dönemde. Babel’de kolektif tarım konusunda bir kaç hikâye yazdı, yaşadığı süre içinde sadece bir tanesi “Gapa Guzhva” 1931 yılında yayınlandı. Üslubu Stalinist kanona uymuyordu, Stalin de öyküyü okuyup Babel’in Sovyet davasına sadık olduğundan emin olamadığını söylemişti.
Babel’in tek “sanayileşme” hikâyesi, “Petrol” 1934’te yayınlandı, uzun bir hikayeydi, bir novella olarak düşünülebilirdi. Çok yoğun, özlü ve parlak bir hikâyeydi. Ülkenin dönüşümünde insan faktörünü ele almıştı, insanların emekleri, çabaları, yaşadıkları, kaybettikleri… Beş yıllık planı destanlaştırmaktan çok uzak bir metindi. 1930’ların başından itibaren, fazla eseri basılmaz oldu, birkaç kısa öykü ve Maria adlı bir oyunu basıldı sadece. Bununla birlikte, Babel’in yazmaya devam ettiğine dair işaretler var.
1935’te Paris’e giden Babel Fransız film yapımcısı Jean Lods ile “Odessa” hakkında bir belgesel yaptı. Film, güçlü savaş karşıtı duyguları ön plana çıkarırken, Eisenstein’ın “Potemkin Zırhlısı” (1925) adlı filminin ünlü Odessa merdivenleri sahnesini ironik bir şekilde düzenlemekteydi.
Paris’te birçok kongrede konuşuyor, entelektüel çevrelerde bulunuyordu. Ilya Ehrenburg ve Andre Malraux en çok görüştüğü yazarlardı, Paris’te hayat renkli, çarpıcı olsa da Odessa onu çağırıyordu. Paris’te kalamadı, geri döndü. İkinci kere evlendi, rejimle arasındaki sorunlar devam ediyordu, 1939 yılında tutuklandı, işkence gördü ve 1940’ın ilk günlerinde idam edildi. Eserleri de imha edildi. Unutturulmak istendi.
1954 yılında Babel’in elde kalan eserleri toplandı ve dostu İlya Ehrenburg’in ön sözüyle yayınlandı. Okuru ile tekrar buluşmuştu Babel.

Edebiyat Müzesi’ndeki odalardan birinin duvarı İzak Babel’e ayrılmış. Aile fotoğrafları, dergi yazıları ve kitaplarıyla karşımızda duruyor.

Kader Çarkı atölyemiz için de dönmüştü. Son anda çalışma listesine giren İzak Babel, ziyaret edilmesi aklımızın ucundan geçmeyen bir şehirde, karşıdaki Karadeniz’de bizi yakalamış, yeni öykülere, denemelere ve şiirlere doğru döndürüyordu. Babel ve Odessa bizim için hiç bitmeyecekti.
NEYYA EDEBİYAT
Not : https://thenoiseoftime.blogspot.com/2017/08/babel-isaac-emmanuilovich-1894-1940.html sitesinden çevirilen bölümlerden yararlanılmıştır. Çeviri Işın Güner Tuzcular
Odessa dosyası Babel ile devam ediyor
BeğenBeğen