“Hadi Ceylan’ım!” diyo, “Allah güldürecek o zümrüt gözlerini. Bak bu sefer virecen ağamın eline bir oğlan. Gurbanlar kesilecek. Aha! Bekliyolar arka avluda! Döğme pilav yanına döğme çorba, eşki eşki kokmakta!”

Diyo ama Zala ebe de bilmekte bir başkalık var bele sancılarda bu sefer. Eğilip bakıyo gene. Yazmasıyla ağzını kapayıp dışarı çıkıyo. Kayınanam, zalım zalım bakıyo.

“Yine gız bu,” diyo üzüme, hençer girende bağrıma.

Bunu duyan gızlarım, gapi aralığında birer suçlu gibi boyunlarını bükmekte.

Ebem haber vermiş besbelli. “Tez hastaneye getürün!” buyuruyo Gül kalfa.

Meğlup mu oldum yoksa? Arabaya daşımahtalar beni. Ağam da gelir mi acep? Arkama bakamda göremiyom. Sancım durdu ama gözümden yaş gelmekte. Hem ağrıdan, hem hüzünden. Bir dua dudaklarımda: “ Üryan Hızır Baba, unutma beni! Huzuruna geldim bir erkek evlat için. Aşiretim için, ağam için. Başımı öne eğdirme!”

Neyse ki hastaneye varanda. Doğumhaneye alıyolar beni, sanırsın tüm hastane bekliyo gapide. Heppisinde bir ecele. Kolay değil! Aşiret reisinin garısı doğurmakta. Ama nidecen bu dört gızın ardından gelen beşinci doğum.

Her şey bende bitecek bilmekteyim. Sağlıklı bir erkek evlat virmem lazım, ölsem bile doğurmak niyetim ama ters giden ne ola ki?

Doğumhanede bir telaş, hemşireler başımı sarmış. Bir çaresizlik, bir geçmişlik var sözlerinde, bir de korku.

 “Bebek ters geliyomuş, hem de doğum çoktan başlamış.”

 “Bebeği kurtaramayız, zeman bize karşı!”

“Hastaneye gençten bir stajiyer dohtor hanım tayin olmuş, yolciymiş Ankara’dan.”

“Körpüyü çoktan geçmiş ola. Vardı varacak!”

Allah üzümüze bakar inşallah! “ Bebeği de anayı da kurtarırız selemetle!

Var gücümle yalvarıyom: “Gurban olam! Ben ölem ama bebem yaşasın!”

Evdeki gara guzularımı düşünüyom sonra. Naaparlar bensiz? Naaparlar anasız?

Haber ağama gitti mi gari?

Dimeselerdi keşke. Vazgeçmeyeydi benden!

Sancıyı da kaçırdım, kime soram halımı? Sanırsın bir sabanın altında kalmış, kurtulamamışım. Nefesim tükenik, kendimden geçerken neşeli bir sese gözlerimi aralıyom. Umudun sesi bu. Üryan Baba duydu beni!

“Ceylan hanım,” diyo, “Başlıyoruz, bak şimdi geldim Tunceli’ye.  Hemen girdim doğuma ama bebeğin ters geliyor. Sana birazdan sancı vereceğim, sakin ol, korkma yeter. Ben, ikinizi de kurtaracağım!”

Üzü bir melek gibi. Zeytin gözleri ışıl ışıl, tıpkı gızlarımın gözleri. Sanki yanı başımdalar, kare kare bana bakmaktalar.

“Bebeği içeride çevireceğim,” diyo, “ Derin bir nefes al ve kendini bana bırak. Biraz acıyacak canın.”

Acıyacak mı dedi?  Ölmek daha kolayıdı ama bağırmadım bile. Dohtor hanım ne dediyse yapmalıyım. Zeman tükenmekte ama neye bilmiyom. Gözlerim kararıyo derken bir bebek avazı ve peşinden sevinç çığırtılarında her yere bir ferahlık geliyo.  Nefesim kesilmiş, beklemekteyim.

“Gözün aydın!” diyo, “ Bir oğlun oldu.”

Ağlıyorum ama   saadetimden. Oldu muradım, bir erkek evlat anasıyım artık!

Bele bir kucaklaşmalar, sarılmalar… Gapinin önü bayram yeri, beni dışarı alanda.

Ağamı görüyom, bekliyo. Haberi çoktan almış, dohtoru görür görmez önünde eğiliyo.

“Dohtor hanım,”diyo, “Dileyin benden ne dilerseniz!”

Alev Ramiz