Yorgunum, biraz da öfkeliyim. Neyya Yaratıcı Yazarlık Atölyesi’nde grup arkadaşlarım İzak Babel öykülerini incelerken, yazardan etkilenip Odessa yolculuğuna çıktılar. Gitmek istedim ama maalesef gidemedim.
Nasıl anlatsam! Yeni Balkanlar gezisinden geldim! İstanbul hava limanına ulaşımda yaşadığım zorluklar, bir de hava limanı içinde dört kere biniş kapısının değişimini düşününce, göze alamadım. Benim üç tane küçük canavarım var, ikisinin bakımından sorumluyum. Tabii bunlara bir de ekonomik nedeni ilave edersem, tam olur! Biraz avrom var onu da Norveç Fiyortları’na gitmek için ayırdığımdan gidemedim Odessa’ ya.
Pazartesi günü saat 14.00’ te Kadıköy Belediyesi Mahalle Evi’ nin çatı katındaki atölyede, Odessa gezisine katılan şanslı arkadaşlarımın gezi ile ilgili anılarını dinlemeye ve perdeye yansıtılacak resimlerini izlemeye gittim.
İzlerken, benim sevdiğim Barok tarzı yapılar diye düşündüm. Saray Gabarini, Puşkin Müzesi, Edebiyat Müzesi’ni dinlerken onlara gıpta ettim. Odessa’yı görmüş gibi hissettirdi anlatılanlar, hele ki teması gezi anılarına dayalı öyküleri… Her biri ayrı güzel kaleme alınmıştı, etkilendim.

Büyülenmiştim. Opera akşamını anlatan arkadaşımın sesi birdenbire kulağımda çınladı. Duyamaz hale geldiğimden rahatsız oldum, kulaklarımı elimle oynayıp açmaya çalıştım. Hep tıkanır oldu bu kulaklarım son günlerde! diye içimden geçirirken; ortaya çıkan ses, bu titreşim. Çantamdaki telefonum!
Projeksiyonla yansıtılan resmindeki opera binasının, gözlerimi kamaştıran güzelliğine geri dönmeliyim. Büyüledi beni, gözlerimi alamıyorum ihtişamından, bakışlarımı kilitledi. Duymam ağırlaştı yine, çok can sıkıcı bir durumdayım. Of! Kulaklarım tıkandı iyice…

Henüz hava kararıyor, dışarıda sokak lambaları parlıyor tek tük, kış mevsiminin kendini yeni gösterdiği akşamın içinde kendimi hayal ediyorum. Odessa’da operaya gitmek için hazırlık yapıyorum ayna karşısında. Geceye yakışır bir elbise giymeliyim. Hayat hep telaşlı yaptı, hiç yavaşladığım görülmedi. Bu telaş artık beni yoruyor, yaşım ilerlediğinden mi? İnce topuklu iskarpinlerimi giymek isterdim ama kalın alçak topuklu ayakkabıları tercih etmek zorundayım. Yine de acele etmeliyim. Dağınık uzun saçlarımı toplamalı, yaşıma uygun bir topuz yapmalıyım. Eskisi gibi ince olmadığımdan, siyah elbisemi tercih etmeliyim. İnci kolyemi de taktım mı tamam olur.
Hava serin. Kalın kumaştan yapılmış pelerinim üzerimde, nihayet operanın merdiven basamaklarındayım. Muhteşem opera salonu…
İnanılmaz! Büyülü dünyanın içindeyim. Harika! Sanat bu işte!
Aç ruhumu doyurmalıyım. Operaya kulak vermeliyim. Müzik, hayat suyu benim için…
Sözlerini anlayamıyorum, bana ilettiği mesajı hissediyorum. Huzur!
Evet! Doğanın sesi bu… Yabancı dilde de olsa, anlamasam da, farklı milletlerden insanlarla bu seyri paylaşsam da; ritmik sesler, ortak ruh yapısı içine girmemize sebep.
İlk gençlik yıllarımda edebiyat hocasıyla gittiğim Kuğu Gölü operası, sonu geldiğinde kendimi kuğu gibi hissetmeme sebep olmuştu. Dinlerken de bu huzuru hissetmiştim.
Tizlerde seyreden sopranonun sesi annemin sesini anımsattı. Farklı bir dünyanın içindeyim. Depresif halime iyi geldi, sanki ruh yaralarıma merhem sürdüm. İnsanın kendi kendisiyle kalması, iç huzuru bu…
Farklı milletten ve kültürden insanların ses dalgaları ile iletişimi…
Operanın, izleyicilerin yüzlerine yansıttığı ifadenin aynı olduğunu bildiğimden, insanların yüz ifadelerine bakmak üzere bakışlarımı izleyicilere çevirince, Neyya grubundan gelen arkadaşlarımı gördüm. Balkon bölümünde oturuyorlar. İnanılmaz bir durum, beni fark etmediler! El sallıyorum, beni görmediler! Ayağa kalksam ayıp olur mu? Sahne önündeki ilk sıradayım, herkesin bakışları üzerimde, içim ürperiyor derin iç geçiriyorum, yirmi üç kişiden biri bile beni fark etmiyor. Neden fark etmediler? Rüyada mıyım? Düşüncelerimin yolculuğu mu yoksa iyice kendimi hayal dünyasına mı kaptırdım?
“Odessa gezisine gelemeyen arkadaşlarımızdan da gezi temalı öykü bekliyorum.” Tıkalı kulaklarıma çarpan hocanın sesi ile kendime geldim. Saatime baktım, zaman ilerlemiş eve gitme vaktim gelmişti. Telaşla kalemimi defterimi çantama yerleştirip, sandalyemin arkasına astığım ceketimi hızla aldım. Torunlarımın okuldan geldiği servis saatinde evde olmalıydım mutlaka. Gerçek hayata dönüşümle telaşım yine başladı. Atölyenin bitiş saatine hiçbir zaman kalamadım zaten…
Güner Başaytaç
Taht kurdum yaşamanın doruğuna
Aktım özveri pınarına
Gülüşünün verdiği aşkla coştum
Mest oldum güzelliğinin şarabıyla
Türküleştirdi benliğimi
Gözlerinin şiiri
Erhan Tığlı
BeğenLiked by 1 kişi