Sabahın köründe zil sesiyle yataktan fırladım. O gelmişti yine. Gusül abdesti alacakmış. Öyle rüyalardan görmüş de. Ya sabır! diyerek kahvaltı hazırlamaya gittim. Malum, yıkandıktan sonra önüne kahvaltısını ister. Tabii önce sobayı yakıp ortalığı sıcacık yapmak lazım. Sonra üşürmüş. Neme lazım, arkamdan yaptığı dedikodulara yenilerini eklemesin.
Neymiş efendim! Su hiç bitmiyormuş, istediği kadarmış, ne güzelmiş. Onlar gibi ocakta su kaynatıp taşıyarak ılıştırmak zorunda değilmiş burada. Mış mış mış… Sanki o rüyaları bana sorup görüyor. Hayır, bir gün anlat diyeceğim o olacak. Hoş belki de zevkten dört köşe olur. Bilseydim elektrikli termosifon almazdım ama kazanlı ile bir kişi yıkansa sıcak su kalmıyordu. Şimdi çekiyorum çileyi.
Şakır şakır su sesleri kulağıma vururken bunları düşünüp durdum. Hatta o kadar dalmışım ki salam yerine parmağımı doğramamın acısıyla kendime geldim. Bu böyle devam edemezdi. Onun suratını iki günde bir görmeye dayanamazdım. Eltiyse elti… Kocası felçliyse felçli. Acı acı nereye kadar. Bir de su faturası sorunu var tabii. Gusül abdesti alması yarım saat sürüyor. O günü atlattım atlatmasına ama bir plan yapmalıydım. Hem de acele. Kalem kâğıtla bile notlar aldım.
Tahmin ettiğim gibi iki gün sonra yine sabahın körü zil çaldı. Daha “Rüya gördüm yine, çocukları okula gönderir göndermez,” diye devam eden tümcesinin sonunu beklemeden banyoya buyur ettim. “Her seferinde taşımak zor oluyor, burada kalsın,” dediği banyo havlusunu da verdim. Elim mi titriyordu heyecandan bilmiyorum. “Neyin var?” diye sordu. “Yok bir şey!” deyip kapıyı kapattım. Boy aynasının önüne gittim. Baktım, duruşum duruş değil. Gerçekten üstümde sessiz bir kıpırdanma hissettim. Biraz nefes egzersizi yaptım. Daha önümde yarım saat vardı nasılsa. Kahvaltıyı hazırlamaya başladım bir yandan. Yüzde doksan dokuz bu kahvaltı yapılmayacaktı ama ya o yüzde bir? Allah korusun! Düşündükçe elimin ayağımın titrediğini hissetmek hiç iyi gelmedi. Çayı demleyip yatağıma uzandım. Gözlerimi kapatıp tekrar nefesimi takibe başladım. Zaman daralıyordu ama.
Mecburen yerimden kalktım. Gün bugündü. Ya olacak, ya olacaktı. Banyo kapısını çok yavaş açtım. İçeride buhardan göz gözü görmüyordu. Bizimki arkası dönük, belini geçen uzun saçları sırtına yapışmış yıkanıp duruyordu. Belli belirsiz bir şarkı mırıldandığını duydum.
Neler oluyor hayatta
Bir de şu rüya gerçek olsa
Biraz sonra görürüm senin keyfini dedim içimden. İki metre olmayan kapı ile küvet arası, bana uzun bir koridor gibi geldi. Minik adımlarla yaklaştım. Banyonun sıcaklığıyla bir kat daha terledim. Sessizce banyo perdesini araladım. Hiçbir şeyin farkında değildi. Biraz rahatladım. Hemen, hani o her dakika Allah yapısı diyerek çatalını göstermekten zevk aldığı kavun büyüklüğündeki memelerini arkasından avuçladım. Yani üçte birlerini desem daha iyi olur. İrkilerek geri döndü. Gözlerinde önce korku, sonra hayret ifadesi gezindi. İğrençti. Daha iğrenci, kahkahalar atmaya başladı. Ardından, şaşkınlıktan geri çekince boşta kalan ellerimi tutup tekrar memelerine yerleştirdi. Günü çekirdek çitleyerek geçiren dudaklarının arasından o şuh tınının çıkabileceğini ummazdım.
-Biliyordum.
Ellerim asılı kekeledim.
-Ne, ne biliyorsun?
Senin de beni beğendiğini, bir gün dayanamayacağını.
-Ne diyorsun?
-Bir gün olsun rüyalarımı sormadın. Yıllardır bu anı bekledim. Geç oldu ama.
İki yanıma düşen kollarım, çıkarmaya çalıştığı t-shirt için çoktan yukarıya kalkmıştı. Sonra sütyenim düştü küvetin içine. Ne ara duşu açtı, ayaklarıma yığılan eteğimle külotum küvetin deliğini tıkamaya doğru gitti anlayamadım. Banyonun buharının hızı ile onun boynumdan aşağıya inen öpücükleri yarışa geçti. Şehvetle inleyişine karşı kaskatıydım.
Nasıl olduysa üstümdeki baskıdan sıyrılıp önce küvetten sonra banyodan kendimi dışarı attım. Bu arada birkaç kez kaydığımı anımsıyorum. Kendimi odama kilitleyip kurulandım, kurulandım. Utanç içindeydim. Böyle olmamalıydı. Ah o yüzde bir! Şermin’in yüzüne nasıl bakacağım paniğiyle yüzümü yastıklara gömdüm durdum. Masum olduğuma, ondan başkasını gözümün görmediğine, çaresiz kalınca bu planı uyguladığıma inandırmalıydım. Buluştuğumuzda “Bunları benim farz et sevgilim,”diye hediye ettiği dudak baskılı banyo perdesinin önünde olanları anlatırken kahrolacağım, biliyorum. “Bir gün beni terk edersen kendimi öldürürüm, inan!” dediğimi hatırlatmak zorunda kalmamayı dilemekten başka çarem yoktu artık.
Kıvrandığım düşüncelerden kapının tıklamasıyla sıyrıldım.
-Sevgilim, bekledim bekledim çıkmadın. Ben kahvaltımı yaptım, gidiyorum. İnan, kızmadım. İlk seferde böyle utangaçlıklar oluyor. Kendimden biliyorum. Ha, çaydanlığın altını açık unutmuşsun, kapadım.
Ceyda Sevgi Ünal