Opera üzerine yazmaya başladığımda Rigoletto için mutlaka birkaç söz etmek istememin nedeni, şimdi uzakta yaşayan bir arkadaşımın La Donna e Mobile aryasını ezbere söylemeye başlamasıydı. Anlamını duyunca, aryanın kadınları küçük düşürdüğünü söyleyip itiraz duvarımı yükseltmiştim. Gerçekte kıskandığım onun müzik kulağıydı. İnsan Mozart’ın bütün sonat ve konçertolarının hepsini nasıl bilebilirdi! Üstelik sadece bir mühendisti. Çocuklukta Mozart, Beethoven ve diğerleriyle, gençliğinde Rigoletto’nun uçarılığıyla beraber yaşamış, ardından bilgisayar mühendisliği okumuştu.
Aradan geçen onca yıldan sonra Rigoletto’yla beni tanıştırdığı için kendisine minnet duyduğumu söylemeliyim. Bu operanın bestecisi Verdi, konuyu Victor Hugo’nun Kral Eğleniyor adlı tiyatro oyunundan almış, librettoyu ise Piave yazmıştır. Piave’nin ve Verdi’nin operaya dönüştürdüğü başka bir Victor Hugo oyunu olan “Hernani” yi iki yıl önce Süreyya Operası’nda izlemiştim. Victor Hugo, Kral Eğleniyor oyununu, Fransız Kralı I.Francis’in hayatını esas alarak yazmış. Hugo kendinden üç yüz yıl kadar önce yaşamış kralın yaşadığı dönemi araştırıp, hatta orijinal belgeleri inceleyerek yazmış olmasına rağmen oyunun kahramanı I.Francis, inceden inceye dönemin kralı Louis-Philippe’i işaret eder olunca, oyun yasaklanmış.

Oyun yıllarca yasaklı haldeyken, Kral Eğleniyor’un opera biçimi olan Rigoletto, Paris’te yüz defadan fazla oynanır. Sansürden çekinen Piave ve Verdi, oyunda bazı değişikler yapmıştır. Oyundaki kral, Mantua Dükü olarak değişmiştir. Oysa o sırada, ne Mantua Düklüğü ne de dükün ait olduğu Gonzalgo hanedanının bir üyesi hayatta değildir. Soytarının kızı olan Gilda’nın yatak odası sahnesi de kaldırılır. Kralın soytarısının ismi ise Triboulet’den, Fransızca rigolo yani gülünç sözcüğünden türetilen Rigoletto’ya çevrilir.
Operanın konusuna gelirsek; çapkın dük, çok sayıda kadınla birlikte olmaktan memnundur ve gördüğü kadınları baştan çıkarmaktan geri durmaz. Dükün kambur soytarısı Rigoletto, kadınların kocalarıyla alay eder, dükün onları hapsetmesini hatta idam etmesini ister. Soylular arasındaki Monterone Kontu’nun kızı, dük tarafından kandırılanlar arasındadır. Öfkeli kont tutuklanınca, hem dükü hem Rigoletto’yu lanetler. Rigoletto yolda rastladığı kiralık katil ile kendini karşılaştırır, onunla aynı olduğunu düşünür. Kendisi de insanları “zehir gibi” laflarını saplayarak, bir anlamda öldürmektedir. Öte yandan dük, soytarının herkesten sakladığı kızı Gilda’yı kilisede görür. Onunla konuşur, kızı kendine âşık eder. Bu sırada Rigoletto’dan intikam almak isteyen soylu kocalar, Gilda’yı kaçırır. Kızını dükün evinde gören Rigoletto, onu kurtarmak için harekete geçer, Dükü öldürmesi için kiralık katil tutar. Ancak işler istemediği şekilde gelişir, Düke âşık olan Gilda, onun yerine ölüme gider. Rigoletto taşıdığı çuvalda dükün cansız vücudu olduğunu sanmaktadır. Tam denize atacağı sırada dükün sesini duyar. La Donna e Mobile’i mırıldanmaktadır. Çuvalı açınca, ölümün eşiğindeki kızıyla karşılaşır. Lanet onu yakalamıştır.
XVI. yüzyılda eğlence peşinde koşan, yozlaşmış soyluların arasında, ahlaksızlık ve kötülük kendine dokunana kadar uyum içinde yaşayan saray soytarısı bunu hak etmiş miydi ya da sadece düzenin bir kurbanı mıydı soruları aklıma takılırken,1994 yılında Los Angeles’ta, üç tenorun söylediği La Donna e Mobile (Kadınlar Uçarıdır) aryasını sadece geçişlerdeki ustalık için defalarca dinledim. Carreras, Domingo, Pavarotti birbirinin tonlarını yakalayıp söylerken, mükemmeldiler. Çapkın dükün sözlerinin ilk bölümlerine kulak verirken, Piave’nin Rigoletto’dan önce Shakespeare’in Macbeth’ini Verdi için yazmış olduğunu hatırlatalım. Hatta Rigoletto’nun kendi tutumu yüzünden kızını kaybetmesiyle, Kral Lear’ın en küçük kızı Constance’ın kollarında can vermesi arasındaki benzerliğe dikkat çekelim.
Kadın uçarıdır
Havada salınan tüy gibidir
Düşüncesi ve sesi
Değişir durur
Gülümseyen ya da ağlayan
Şirinlik muskası yüzüyle
Hep yalan söyler
Verdi’nin altın çağının temsilcisi olan Rigoletto’nun müzikal yapısı ve son perdedeki “quartet” i nedeniyle opera tarihi içinde özel bir yeri olduğu söyleyip, Verdi’nin son bestesi olan Fallstaff operasına geçelim.
Shakespeare’in Windsor’un Şen Dulları oyunu ile IV. Henry, Bölüm 1 ve Bölüm 2 oyunlarından uyarlanarak, Boito tarafından librettosu yazılan operanın hikâyesi şöyle; 1889 yılına gelindiğinde Verdi yetmiş altı yaşındadır, bir tanesi komedi olan yirmi yedi opera yazmış ve tekrar komedi bestelemeyi düşünmektedir. Komik bir konu için önce Cervantes’ten Don Kişot‘u düşünmüş, ancak olmamıştır. Daha önce Shakespeare’in Othello’sunun librettosunu yazan Boito, Verdi’nin deyimiyle “Shakespeare’in farsını Toskana toprağına geri götürmek” için çalışmaya başlar. Planlama yapılır, gerçekten arkaik İtalyan biçimi benimsenir, oyundaki karakter sayısı azaltılır, IV.Henry’den düzinelerce bölüm ekleyerek Falstaff karakterine derinlik verilir. Çalışmalar boyunca yaşından dolayı tamamlayamama endişesini taşıyan bir Verdi vardır. Seksen yaşına bastığında, oyunu bestelemeye başlar, en sonunda, Falstaff için bir füg yazmıştır. 1597’de tiyatro seyircisi, 1892’de opera seyircisi önüne çıkan bir erkek karakterde, Falstaff’ta buluşan iki deha, Shakespeare ve Verdi.
Sir John Falstaff, eğlenceye ve şaraba düşkün, sohbeti tatlı ve tavrı samimi, çelişkili, hatta bilge diyebileceğimiz özelliklere de sahip tiyatronun komik kişilerinden biridir. İlk olarak IV. Henry oyununda karşımıza çıkar. Eğlenceli ve sempatik olduğu kadar toplumun onaylamadığı davranışların sahibidir. Beraber eğlendikleri Prens Hal’e sorumluluğunu hatırlatınca uzaklaştırılır, V. Henry oyununda ise kral tarafından ölüm kararı alınır. Falstaff, İngiliz tarihinden alınan bir hikayeyi hafifletmek için yaratılmış bir komik karakter değildir. Geçmişte ve bugün rastladığımız karakterden biridir.
İngiltere tarihinde, Shakespeare‘in oyunlarındaki John Falstaff adındaki kişiye benzer birine rastlanmaz. Sadece anonim bir oyunda, Prens Hal‘in, Sir John Oldcastle isimli eğlenceye düşkün biriyle vakit geçirdiğinden söz edilir. Shakespeare, Falstaff fikrini buradan almış diye düşünülebiliriz. Galli bir toprak sahibi olan Sir John Oldcastle, bölgesinde IV.Henry‘yi desteklemiştir, Prens Hal ile bu sırada bir arkadaşlık kurmuş olabilir. Mezhebini değiştirip resmi dine uymayan konuşmalar yaptığında, yargılanmış ve ölüme mahkûm edilmiştir. Shakespeare’in, Falstaff ismini de gerçek bir kişiden almış olduğuna ilişkin bazı ipuçları vardır. Yüzyıl Savaşları‘nda servet sahibi olan Sir John Falstolf, tıpkı Shakespere’in karakteri gibi, kahramanlığıyla övünen, öte yandan korkaklığı üzerine hayli dedikodu yapılan bir şövalyedir. Sonuçta Falstaff karakteri, IV.Henry oyununda ilk kez görünür. Birkaç yıl önce Neyya’nın Shakespeare okumaları sırasında atölyemizin de IV.Henry oyununu detaylı çalıştığını ekleyelim.
Dönemin monarkı I. Elizabeth’in Falstaff’i çok sevdiği, bu eğlenceli şişman adamı âşık görmek istediği bir oyunu sipariş ettiği, Windsor‟un Şen Dulları komedisinin bunun için yazıldığı rivayet edilir. Falstaff’i âşıktan ziyade zengin kadınlardan para kapmak için türlü oyunlar kuran, sonra kendi kuyusuna düşen çapkın olarak görürüz ki bu, rivayete inanmamızı zorlaştırır.
II. Richard‘ı Hotspur’ın desteğiyle tahtından indirip İngiltere‘nin başına geçen IV. Henry, oğlu Prens Hal’in başıboş ve sorumsuz davranışlarının sorumlusu olarak Falstaff’i görür. Öte yanda cesaretli ve kahraman Hotspur, asilerin tarafına geçmiştir. Oyunun Henry – Hotspur rekabeti üzerine kurulduğunu söyleyebiliriz. Prens ve Falstaff, kralın gördüğünden farklı bir ilişki içindedir. Falstaff, prense karşı babacandır, prensin kendisi daha tehlikelidir. Bir soytarı-kral atışmasını andıran bu konuşmada Falstaff serseri yaşamı bırakmak istediğini söyler:
Falstaff – Ne yapsak da, tanrının yardımıyla kendimize şöyle namusluca bir şöhret edinsek. (…) Kutsal kitabı böyle çarpıtmaktan belanı bulacaksın. Evliyayı bile ayartırsın sen. Senin yüzünden çok bozuldum Hal. Tanrı seni affetsin. Seni tanımadan önce çok saftım. Oysa şu halime bak şimdi: kötülerden hiç farkım yok. Bu hayattan vazgeçmeliyim – geçeceğim de. Vazgeçmezsem alçağın biriyim.Prens’in ikinci sahnede söyledikleri Falstaff’a cevap gibidir.
Prens Hal – En beklenmedik anda kimliğim değişince, İşlediğim kusurlar da sanata dönüşecek.(…)
Falstaff – O zaman, sen kral olduğunda beni de hain bil.
Shakespeare’in kehanetleri yine gerçekleşir. Prens, V. Henry kral olunca Falstaff‘ı uzaklaştıracak, sonra ölüme gönderecektir.
Toscana bölgesine getirilerek, arkaik İtalyan biçiminde dört yılda yazılan Falstaff operası, toplam üç perdedir. Falstaff, iki zengin evli kadına (Mistress Ford ile Mistress Page) zarf içinde iki pusula gönderir. Falstaff kadınlara âşık olduğunu bildirmektedir. Gerçek arzusu onların servetlerine sahip olmaktır. İki zengin kadın, Alice ve Meg, Falstaff’in gönderdiği pusulaları almıştır. Pusulaların aynı olduğunu görünce, Falstaff’tan intikam alma kararı verirler. Oyuna dahil olan Quickly, Falstaff’i Alice ile buluşmak üzere bir randevuya çağıracaktır. Haberi duyan erkekler de intikam oyununa katılır. Çoklu oyun içinde zorda kalan Falstaff eve yapılan baskından kaçmak için sepetin içine girip saklanır, sepet pencereden aşağı atılır, sokaktaki Falstaff alaya alınır.
Son perdede, bu randevu için Falstaff’in “Kara Avcı” adıyla anılan “Avcı Herne” kıyafetine girip, meşe ağacının altına gitmesi istenmektedir. Oyunun diğer karakterleri de kılık değiştirmiş olarak, periler- cadılar, aynı yere gelirler. Âşıklar evlenmek, diğerleri ise Falstaff’i cezalandırmak için oradadır. Oynanan oyunu öğrenen Falstaff, ceza almayı hak ettiğini söyler ve özür diler. Opera herkesin söylediği, “Tutto nel mondo è burla… Tutti gabbatı!” – Dünyada her şey bir şaka!- final fügüyle sona erer.

Falstaff diğer operalara göre daha dikkatle dinlenmelidir. Falstaff ‘te, bir operada görülebilecek en güzel melodiler yer alır. Melodiler parıldar, dolanır ve yok olur. Sözleri ardı ardına taşır, durur. Büyük aryaların olmadığı, son derece hızlı ve özlü operaya dinleyenler mesafeli dursa bile müzisyenler büyük hayranlık duymaktadır. Verdi’nin benzersiz müzik ve söz uyumu, hayranlığı idolleştirme seviyesine yükseltecektir.
Nükhet Eren