İlker’in karıştığı içkili rezalet olayı çalıştığı uluslararası şirketin dedikodu kuyusuna düştüğünde onu tanıyanların hepsi şok geçirdi. Evet, İlker gençlik yıllarına göre kendinden beklenmedik davranışlar sergilemişti ama yine de böyle bir olaya karışması olacak şey değildi. Telefonlar hızla çalıştı, herkes ‘Nasıl olur!’ nidalarıyla birbirini aradı, olay doğrulandı.

İlker, yine aynı şirketin mühendislerinden bir yakın arkadaşı ile gitmişti o oldukça lüks restorana. En uzun yaz günlerinden biriydi ve hava geç saatlere kadar kararmamıştı. Beraber içmişler, sohbet etmişlerdi. Önce ülkenin ekonomisini masaya yatırmışlar, sonra da güncel konulara gelmişlerdi. İstanbul’da beklenen deprem, Ortadoğu’nun halleri, o günlerde bütün gazeteleri işgal eden bir çocuk yurdunda yaşanan taciz olayları. Arkadaşı o gece başkaca özel bir şey hatırlamadığını söylemişti. Restoranın bahçesi geniş bir parka bakıyordu. Erkek çocuklar top çevirirken, onları devamlı seyreden biraz tuhaf görünüşlü bir adama takmıştı bir ara.  O kadar dik bakmıştı ki sonunda çekip gitmişti adam. Hepsi hepsi buydu gecenin hikâyesi. Adam gittikten sonra İlker iyice coşmuş, içtikçe içmişti. Arkadaşı nasıl olduğunu anlayamadan; yan masa ile bir atışma başlatmış, sonuçta iş yumruklaşmaya gitmiş, araya girenler ayırmasa daha çok şeyler olabilecekken olay ucuz atlatılmıştı. Tabii ki yakın arkadaşı bunları anlatmadı sağa sola. Şanssızlık bu ya, diğer masalarda dev şirketin çalışanlarından bir büyük grup daha vardı ve olayın duyulması artık kaçınılmazdı.

İlker’le ilgili ilk şaşkınlık şokunu, yıllar evvel birinci eşinden boşandığını duyduğumuzda geçirmiştik. Çiftlerin boşanmasının artık çok doğal karşılandığı devirde İlker’in boşanması neden bu kadar herkesi şaşırtmıştı? Çünkü İlker tam bir iyi aile çocuğuydu. Tanınmış, iyi para kazanan diş doktoru bir baba ile ev kadını bir annenin Nişantaşı’nda büyümüş oğluydu. İyi bir eğitim almış, mühendis çıkmış, üniversiteyi  bitirdikten sonra herkesin çalışmak için can attığı bu çok uluslu şirketler grubunda iyi bir maaşla çalışmaya başlamıştı. Liseden beri çıktığı sarışın, ince, uzun boylu kız arkadaşıyla -söz, nişan, düğünle ilgili bütün kuralları uygulayarak- üniversiteyi bitirip işe girer girmez evlenmişti. Eşi de üniversite mezunu olduğu halde çalışan bir kadının derdini çekmek istememiş, kız da buna gönülden rıza göstermişti. Babasının Ulus’ta aldığı çok odalı ev, o zamanki modanın bir damla dışına çıkılmadan dayanıp döşenmiş, genç çift balayı için İspanya’ya yollanmıştı. Birkaç yıl gezip tozduktan sonra kendilerinden beklendiği üzere çocuk doğurma kararı da almışlar, eli ayağı düzgün güzeller güzeli bir kızları olmuştu.

İş hayatında da çok dengeliydi İlker. Ne çok hırslıydı ne de az. Gerektiği kadar çalışır, üstleriyle ve iş arkadaşlarıyla iyi geçinirdi. Kendisi karar vermekten kaçınsa da üstlerinin aldığı kararların iyi bir uygulayıcısıydı. Sevimli yüzü, neşeli esprili konuşması ile arkadaşları tarafından da sevilirdi. Belli kuralları vardı; bu kurallar yüzünden bazen ‘tiye’ alınsa da umursamazdı. Mesela iş arkadaşlarının eşsiz gittiği akşam yemeklerine asla katılmazdı. Kendisine yapılan ‘kılıbık’ esprilerine ‘bu benim prensibim’ diye gülüp geçerdi. Karısı, İlker’in kendilerine benzer aynı çevreden arkadaşlarını, eşleriyle beraber –bekârlar tek olabilirdi- bütün marifetini göstererek ağırlamayı da ihmal etmezdi. Herkesin parmakla gösterdiği örnek çifttiler onlar.

İlker bu kadar uyumlu gittiği toplumla ilk defa çocuğunu anaokuluna gönderme konusunda ters düştü ve kıza okul öncesi eğitim aldırmayı reddetti. Çocukların orada çok hastalandığını söyleyerek fazla da üzerinde konuşmadan konuyu dikkatlerden uzak tuttu.

Boşanma çok sancılı geçti ve epey vakit aldı, sonunda evi kadına terk ederek yüklü bir nafaka ile boşanmayı başardı. İşte bundan sonra İlker, ‘bizim İlker’ olmaktan çıktı. Ayrılmasının hemen ardından boşanmaya neden olan kadınla evlendi. Kadın ilk karısının tam tersi, kendi soyadını kullanacak kadar feminist, hırslı bir iş kadınıydı. Yıllarca en büyük eğlencesi feministlerle dalga geçmek olan İlker’in evliliği bu sefer arkadaşlarının dalga konusu oldu. İlker bu esprilere de gülerek karşılık verdi, artık iş arkadaşlarıyla akşam yemeklerine eşsiz geliyor, şarap kadehlerini art arda yuvarlıyordu. Karı koca iyi para kazanıyorlar, Anadolu yakasında güzel bir semtte oturuyorlar, güzel restoranlarda yemek yiyorlardı.

Yine kimse ne olduğunu anlamadı. İlker bir akşam iş toplantısında olan karısını sofranın başında bekledi, içti, gene bekledi. Sonra masanın üzerine boşanmak istediğini söyleyen bir not bıraktı, elinde küçük bir çanta ile evden çıktı, gitti. Kadın neye uğradığını şaşırdı, ama sormayacak kadar onurluydu, İlker’i tek celsede boşadı.

Herkes İlker’in bir feministe dayanamayacağını anlayabilirdi, ama kimse kendinden yirmi yaş küçük sekreteri ile evlenmesini beklemiyordu. Evlenir evlenmez de bir çocuk yapmasını. Avuntu bulmak için kendine göre uç noktada bir kadına savrulduğu, ama sonra aslına geri döndüğü de bir süre konuşuldu şirkette.

O içkili gecenin sonrasında İlker şirkette fazla kalamadı. İstifasını vererek üstlerinin işlerini kolaylaştırdı. Kısa bir süre sonra da iyi ilişkileri sayesinde daha küçük ama iyi bilinen bir şirkette çalışmaya başladı. Hâlâ daha espri yeteneğini koruyordu ama burada daha yalnızdı. Yeni işine girdikten sonraki akşamlar, bir süre yine iyi restoranlarda tek başına içki içerken görüldü. Sonra usulca ortadan çekildi, hayat gailesi ile koşturmakta olan arkadaşları da İlker’i yavaş yavaş unuttular.

İlker’in vefat haberi uzun yıllar emek verdiği eski şirketine bomba gibi düştü ve eski çalışma arkadaşlarının arasında ışık hızı ile yayıldı. Herkes bu sefer, son olmak üzere yine şoktaydı. O neşeli, esprili, kendi tutuculuğu ile bile dalga geçebilen İlker, daha elli yaşına henüz varmıştı ve onların hafızasında hâlâ gençti. Cenazesinde büyük bir kalabalık toplandı. Kulaktan kulağa son yıllarda çok içtiği ve bir karaciğer hastalığından vefat ettiği yayıldı. İki çocuğu ile son eşi de gelmişlerdi. Cenazedekiler hayretle üçüncü eşinden de boşanmış olduğunu orada öğrendiler. ‘Son eşten olan oğlunu da anaokuluna göndermek istememiş, o nedenle boşanmışlar’ diye bir söylenti yayıldı. Bir iki kişi,  ‘bu nedenle boşanılmaz, bardağı taşıran son damladır’ diye yorum yaptı. Diğerleri başlarını sallayarak bu sözleri onayladılar.

En çok merak edilen de her şeyi olan bir adamın neden kendini ölüme kadar sürükleyecek şekilde çok içtiğiydi. ‘Ne derdi vardı acaba?’ diye birbirlerine sorup durdular. İlker, çözülemeyen sırrı ile beraber toprağa verildi.

Asil Şenol Topçu