Dünyayı sarsan koronavirüs salgını nedeniyle evde kalmak zorunda kalan insanlar balkondan balkona şarkılar söylüyor İtalya’da. İtalyan opera sanatçılarıysa ünlü aryaları. Tenor Marchini önce Puccini’nin Turandot operasından “Nessun Dorma” aryasını şehre okudu. “Nessun Dorma”nın yani ‘Kimse Uyumuyor’un son üç dizesi şöyledir: ”git ey gece! batın yıldızlar! / batın yıldızlar! gündoğarken kazanacağım!/ kazanacağım! kazanacağım!”. Yaşadığımız belirsiz zamanların ortasında, insanın kazanacağını haykırıp umut suyunu serpiyordu. Marchini’nin birkaç gün sonraki ikinci aryası Verdi’nin Rigoletto‘sundan “La Donna Mobile” oldu. İtalya’da ölenlerin sayısı 4000’i geçmişti. Yaşlı Rigoletto. bugün hepimizin çektiği gibi büyük acılar içindeydi, sadece kızını değil binlerce canı kaybetmişti.
Balkonda operaların ikinci solisti bir soprano. Küçük oğlu kucağında orkestra müziği için bir ses cihazı tutuyor, müzik başlarken oğlunun sorusuna sus işareti yaparak La Traviata diyor. Belli ki küçük çocuk hangi operadan olduğunu merak etmiş. ‘Brindisi aryası’ hakikate çarpınca ses başkalaşıyor. Endişeli gecenin ucunda kendiliğinden gelen arya sokağa yayılıyor, öteki balkonlara doluyor, ışıklı balkonlardan eşlikler çoğalıyor. Çekilen video kısa sürede öteki coğrafyalara giriyor. Opera sahnesinde yaşanılan dramlar ve trajediler temsili iken, balkon sahnesinde dramın kendisi var oluyor. Koronavirüs nedeniyle evinden çıkamayan sanatçı kadın, aynı nedenle evde kalan diğerlerine sesini gönderiyor, Violetta’sının sevdiğine uzattığı kamelya gibi. “Kamelyalı Kadın” adlı romandan esinlenen Verdi, librettoyu yazdırmış ve La Traviata’yı bestelemiştir. Kötü yola sapmış kadın anlamındaki La Traviata, kabul edilmeyen, acı veren bir aşkın hikâyesidir.
Yüzyıllar öncesinin İtalya’sında ölüm saçan başka bir salgın hastalık, adı veba. Büyük veba salgınından kaçan insanların anlattığı hikâyeler “Decameron” adlı kitapta toplanır. 1348 yılında başlayan nüfusu neredeyse yarı yarıya azaltan, kara ölüm denilen salgın sonrası kaleme alınan kitabın konusu kısaca şöyle: 14.yüzyıl Floransa’sında ortalığı kasıp kavuran veba salgınından kaçan bir grup insan şehir dışına çıkar; kalabalık olmayan kırsal alanlarda konaklar. Burjuva sınıfından diyebileceğimiz yedi kadın ve üç genç adam, vakit geçirmek için hikâyeler anlatmaya karar verirler. On kişiye on gün boyunca hikâye anlattırır yazar Boccaccio. Bu hikâyelerden yola çıkarak 1800’lerin sonlarına doğru bir operet bestelenir. Operetin adı Boccaccio’dur.
Tanığı olduğumuz ve nasıl sonuçlanacağını bilmediğimiz koronavirüs salgını olanca belirsizliği içinde operanın sesini balkonlara taşırken, dünyanın büyük orkestraları ve operaları sanal kapılarını açtı, evimizin konuğu oldular. Dünyanın en iyi operalarından biri sayılan New York’taki Metropolitan Opera, virüs salgını nedeniyle canlı performanslarını durdurdu. Yılda 200 operayı 800 bin izleyiciye sunan perde kapandı. Sahnenin kararmasıyla gösterinin ve sesin kesilmeyeceğini düşünenler, opera kayıtlarını tüm dünyaya ücretsiz olarak açtılar. Her gün bir opera internet üzerinden evimize konuk oluyor. Bu güne kadar Carmen, La Boheme, Il Trovatore, La Traviata sonrası iki Donizetti Operası.
Dört katlı bina yüksekliğinde bir sahnenin büyüsünü taşıyan Metopera’da İl Trovatore’yi izledim. İspanya, 19. yüzyılın başlarında Aragon birliklerinin komutanı di Luna, kraliçenin hizmetinde ona karşılık vermeyen genç soylu kadın Leonora’ya takıntılıdır. Bilinmeyen bir sokak şarkıcısının Leonora’ya serenatı duyulur. Bu sırada yüzbaşı Ferrando, yıllar önce yakılan bir çingene kadının korkunç hikâyesini anlatır. Yakılan kadının kızı olan Azucena öç için soylunun küçük oğlunu kaçırır, ancak ateşe kendi oğlunu atar, kaçırdığı çocuğu büyütür. Kaçırılan çocuk ile kont kardeş olduklarını bilmeden büyürler. Sokak şarkıcımız ise isyancı güçlerin lideri Manrico’dur. Leonara’yı kıskanan Kont, Manrico’yu düelloya çağırır, üstün gelen Manrico onu öldürmez. Devam eden savaşı kraliyet güçleri kazanır. Manrico ağır yaralanır, annesi olan çingene Azucena onu dağlara götürüp tedavi eder. Azucena, di Luna’nın aradığı kadındır. Manrico’nun savaşta yaralandığını duyan ve di Luna’dan kaçmak isteyen Leonora manastıra girer. Manrico adamlarıyla onu kaçırır. Di Luna, Manrico ve Leonora’nın sığındığı kaleyi kuşatır. Adamları Azucena’yı yakalar. Evlenme hazırlığındaki Manrico, annesinin yakalandığını duyunca adamlarını çağırır ve saldırır. Ne yazık ki Manrico’nun ordusu yenilir. Leonora sevgilisinin hayatı karşılığında Di Luna’ya kendini sunarken gizlice, yavaş yavaş etkileyen bir zehir içer. Sevdiği adamı kurtardığını düşünürken Manrico kaçmayı reddeder. Zehir etkisini gösterir, Leonora ölür, Manrico idam edilir. Azucena yakılan annesinin intikamını almıştır: di Luna kendi kardeşini öldürmüştür.
Dünya prömiyeri 1853 yılında Roma’da yapılan operanın Metopera prömiyeri 1883’de yapılmış. Verdi’nin bu eserinde; aile bağları, siyaset ve sevgi ağına yakalanan dört karakterin çalkantılı trajedisini görüyoruz. Kolay unutulmayan melodileri hayli enerjik. Çok güçlü bir müzik, karanlık ve rahatsız edici bir hikâyeye eşlik etmekte.
Karanlık ve rahatsız edici günlerin sardığı Türkiye’de başlayan doktorları alkışlama eylemi, muhtemel bir sokağa çıkma yasağıyla beraber şarkılar söyleyerek devam edebilir. Balkonlardan duyacağımız müzik konusunda emin değilim. Sanırım “Bu da gelir, Bu da geçer” olur ki ben dünyada suyun başını tutanlara başkaldıran şarkılar söylemeyi isterim. Başlangıç için seçtiğimse, “Siz benim neler çektiğimi nereden bileceksiniz.”
Coronella