Berlin Filarmoni Orkestrası’nın şeflerinden Sir Simon Rattle, Yüzük opera dizisinin ikincisi olan Valkürler’in  sahneye konulması sırasında yapılan söyleşide şunları söylemektedir: “Wagner, kendini önemsemeyen ya da kendi reklamını yapmayan biri değildi. Besteci Liszt’e -Wagner’in yakın arkadaşı ve ardından kayınpederi olan Liszt- gönderdiği mektupta, Valkürler’in ilk perdesini bitirdiğini ve onun o güne kadar yapılmış en iyi müzik olduğunu yazmıştı. Wagner müzikte, müzik tiyatrosunda bir devrimdir, aynı zamanda müziğin psikolojik kullanımıdır.”  Birinci perdedeki müziğin başka bir yerde olmadığı kadar vahşiliği ve güzelliğine dikkat çeken Rattle, Yıldız Savaşları filminin ünlü müziğinin Valkürler operasının laytmotifi olduğunu da hatırlatır.

Wagner, “Alman Müziği Üzerine” başlıklı 1840 tarihli makalesinde, “Alman ulusal beğenileri”nin nitelikleri konusundaki görüşlerini yazmış, operanın kökenleri İtalya’da olmasına rağmen “düşünceli ve duygulu” Almanlar için böyle bir sanatın da ilgi çekici olacağını söylemiştir. Yüzük opera dizisini Alman milliyetçiliği ve değişik politik yaklaşımlar üzerinden inceleyen çok çalışmanın olduğunu, Wagner’ın Yüzük Dizisi’nin Tolkien’in Yüzüklerin Efendisi’yle mitolojik referansları bağlamında karşılaştırıldığını ekleyerek Yüzük’e geçelim.

Der Ring des Nibelungen (Nibelung Yüzüğü),  Richard Wagner’in bestelediği, Alman dilinde epik olarak yazdığı dört bölümlü opera dizisinin adıdır. Dört yapıtın tümü, Saga adı verilen İskandinav destanlarından ve Nibelungs Şarkıları adı verilen kökleri 5.yüzyıla kadar giden 12.yüzyılda yazılı hale gelen Alman halk şiirlerinden esinlenerek yazılmıştır. Wagner, opera dizisini  “sahne festivali oyunu” olarak nitelemiştir. Genellikle Yüzük Dizisi, Wagner’in Yüzüğü veya sadece Yüzük olarak adlandırılır. Wagner, librettoyu 1848’den 1874’e kadar yaklaşık yirmi altı yıl boyunca yazmıştır. Yüzük dizisini oluşturan dört bölüm sırasıyla: Ren Altını, Valkürler, Seigfried (kahramanın adı), Tanrıların Alacakaranlığı adlarını almaktadır. Her biri ayrı ayrı izlendiğinde kolaylıkla anlaşılabilir, ancak Wagner sırasıyla sahneye konulmasını istemiştir. Geçtiğimiz hafta New York Metropolitan Operası sırayla yayımlayarak dünyanın izlemesini sağlamıştır. Büyük çabalarla ve harcamalarla sahneye konulan operaların arşiv kayıtlarını virüs salgını nedeniyle ücretsiz olarak izlemeye devam ediyoruz evlerin duvarları arasında. Sabah, öğle, akşam pencereden dışarıda uçan kuşlara bakarak koltukta, mutfakta, yatakta opera dinliyoruz.

Wagner’in 26 yıllık sözsel ve müziksel emeğinin sahnelenmesi Bayreuth Festivali’nde, 1876’da gerçekleşir. Yüzük dizisinin tam performansı, şefin temposuna bağlı olarak yaklaşık on beş saat ve dört gece boyunca sürer. İlk bölüm Ren Altını’nın aralığı yoktur ve genellikle iki buçuk saat süren sürekli bir müzik parçasıdır, en son ve uzun bölüm Tanrıların Alacakaranlığı,  aralıklar hariç beş saate kadar sürer. Yüzük, Antik Yunan dramalarında olduğu  gibi üç trajedi ve bir satir oyunu olarak hazırlanmıştır.  

Yüzük dizisinin çıkış hikâyesine gelirsek;  Lohengrin operasını Nisan 1848’de tamamlayan Richard Wagner, bir sonraki operasının konusu olarak Alman söylencesinin bir başka efsanevi kahramanı olan Siegfried’i seçti.  Aynı yılın Ekim ayında, Siegfried’in Ölümü için bir taslak hazırladı ve sonraki aylarda tam bir libretto haline geldi. Dresden ayaklanmasının ardından kaçtığı İsviçre’de,  tek bir çalışmanın kafasında kurduğu hedefler için yeterli olmayacağına düşündü ve Siegfried projesini geliştirmeye ve genişletmeye karar verdi.  Siegfried’in Ölümü, uzun bir hikâyenin tüm aşamalarını anlatan, başka kaynaklara başvurarak hayal gücünü genişleten efsaneler dizisi haline gelecek ve müzikal dramanın doruk noktasına ulaşacaktı. Wagner, dizinin ilk bölümü olan Ren Altını’nı “Arife” olarak adlandırdı. Valkürler, Siegfried ve Tanrıların Alacakaranlığı sırasıyla üçlemenin Birinci Günü, İkinci Günü ve Üçüncü Günü’ydü.

Tanrılar, kahramanlar ve çeşitli efsanevi yaratıkların, bütün dünyaya hâkim olan sihirli yüzük için verdiği mücadeleler, drama ve entrikalar, son bölümdeki felakete kadar üç kuşak tarafından sürdürülür. Arife denilen ilk oyunda, Ren Nehri’nin derinliklerinde antik Ren altınları parıldar. Çok yukarıda, yüce tanrılar Valhalla kalelerini tamamlar ve dünya üzerinde hüküm sürmeye hazırlanırlar. Ancak Ren’deki hazine, herhangi bir canlıdan daha kuvvetli bir gücü üzerinde taşımaktadır. Güce sahip olmak için ihtiyaç duyulan tek şey, sevgiden vazgeçmedir.

Yüzük dizisinin ikincisi Valkürler’de tüm operalardaki en etkili duygusal müziklerden bazılarını içerir. Kıyamet gibi bir fırtına ormana doğru ilerlerken, çaresiz kalmış iki kişi kendilerine bir barınak bulur. Ancak yüce güçler onları izler ve yargılar; Siegmund ve Sieglinde’nin yasak aşkı kozmik sonuçlar doğuracaktır. Biri kız kardeşini bulur, bir baba oğluna ihanet eder ve bir tanrıça kendi insanlığını keşfeder.

Üçüncüsündeyse, ormanın derinliklerinde öksüz kalan Siegfried, korku bilmeden büyür. Bir ejderhanın altını, uyuyan bir tanrıça ve babasının kılıcının parçalanmış parçaları, kaderini şekillendirmeye yardımcı olacaktır. Onu sevgiye, şerefe ve belki de yeni bir dünyaya götürecek bir yola sokacaktır. Kısmen masal, kısmen kozmik efsane. 

Yüzük dörtlemesinin destansı son operası Götterdämmerung (Tanrıların Alacakaranlığı)  dünyanın sonunu, yeni bir dünyanın şafağını ve kötülüğü yenen aşkın nihai zaferini gösterir. Siegfried kahramanı öldürülür; sevgili Brünnhilde yüzüğü lanetten kurtarmak için kendini feda eder; Valhalla, tanrıların saltanatının sona erdiğini işaret eden alevlere dönüşür. Wagner’in müziği, yıkımın yanı sıra aşk yoluyla kurtuluşun mümkün olduğunu anlatır.

Döngünün müziği zengin dokuludur ve döngü ilerledikçe karmaşık bir şekilde büyür.  Wagner tuba, bas trompet ve kontrbas trombon gibi yeni enstrümanlarla büyük ölçüde genişletilmiş nefesli çalgıları içinde barındıran büyük boyutlu orkestralar için yazmıştır.

Wagner operalarının seslerine gelirsek, şöyle bir deyim kullanıldığını görüyoruz: Şarkıcılar vardır, Wagner şarkıcıları vardır. Wagner söylemek iyi bir teknikten fazlasını gerektirir. Tenor ve sopranoları ayrılmıştır. Onlara Wagneryen tenor, Wagneryen bas ve Wagneryen soprano adı verilmiştir. Valkürler operasında Tanrıların Kralı Wotan’ın sesi olan bas David Leigh, “Wotan’ın şarkılarını söylemek için, geniş bir yelpazeye sahip muazzam, karanlık, zengin, güzel bir sesiniz olmalı ve ayrıca sahip olduğunuzu ana sesinizin herhangi bir aralığında istediğiniz renge ulaşabilme yeteneğine sahip olmalısınız” demektedir.

Bir boşluk var. Dünya kadar bir boşluk. Yollar, köprüler, üst geçitler kimsesiz artık, yağmur sessiz yağıyor, lodos sesini gizliyor.  Opera dinlemek bütün yolları kalabalıklaştırıyor benim için, müzik içimdeki boşluğu tıka basa dolduruyor. Yaşananlardan hangisinin düş, hangisinin gerçek olduğunu fısıldıyor kulağıma operanın muazzam, karanlık ve zengin sesleri. Kararım kesin. Wagner’e bu pazar veda ediyorum.    

Nükhet Eren