Virüs öncesi en fazla konuşulan konulardan birisi de Z Kuşağıydı. En büyüğü yirmi yaşında olan bu grubun Türkiye’de toplam nüfusu yirmi beş milyon. Yapılan araştırmalar ülkemizde şu an da beş kuşağın bir arada yaşadığını belirtiyor. Dört kuşak tarafından hunharca duyarsız, saygısız, tatminsiz, teknoloji bağımlısı, ne yapsak mutlu olmuyorlar v.s. diye eleştirilen Z kuşağı bireyleri birden bire rehberimiz oluverdi. Tüm beş kuşak üzerinde yapılan araştırmalar sonunda bilinçsel etkinlik, yaratıcılık ve empati açısından en güçlü kuşak “Derin Duygusal” olarak da isimlendirilen Z kuşağının olduğu saptandı. İlham alarak öğreniyorlar, zorlandıkları olaylar karşısında önlem alınmasından hoşlanmıyorlar. Hislerinin önemsenmesi onlar için çok kıymetli, “Ben demiştim!” den nefret ediyorlar, “Sınırlarımızı ihlal etmeyin!” diyorlar. Tam da bu noktada devreye Korona Virüsü ve pek çok ülke ile birlikte bizde de alınan tedbirler giriyor.
Korona Virüsünden en az etkilenen grubun gençler olduğu belirtilmesine rağmen taşıyıcılıkları çok fazla olması ihtimali göz önüne alınarak; altmış beş yaş ve üzeri ile birlikte sokağa çıkma yasağı aldılar. Bir nevi toplu olarak en büyük duyarlılıklarını özenle, itiraz etmeden, sürece uyum sağlayarak gösterdiler. Teknoloji hızını anlatacak çok güzel bir araştırmanın sonuçlarını da paylaşmak isterim. Teknolojik aletlerin elli milyon insana ulaşım süreleri tespit edilmiş. Buna göre:
Radyo 35
Tv 13 yıl
Facebook 3 yıl
Instagram 6 ayda
Angry Birds oyunu 35 gün
02.05.2020 tarihinde Terapist Judith Zakuto’nun “Şimdiki Çocuklar ve Gençlerle Nasıl Anlaşacağız?” başlığı altında tanıtılan semineri Instagram’da görünce; hem 16 yaşında bir genç annesi olarak hem de gençlerle birlikte olmayı seven bir yetişkin olarak katılmaya karar verdim. Online olarak yapılan seminerde sizlerle paylaştığım bu bilgilerin dışında pek çok sorumuza da aydınlatıcı cevaplar aldık. “Geleceğin Kurucuları” olarak teknolojik anlamda da Z kuşağına daha çok ihtiyacımız olacağı kesin.
Neyya olarak 14-20 Mayıs Gençlik Haftasında Korona öncesi, mevcut durum ve gelecek hakkında görüşlerini almak için gençlere söz vermek, seslerini duymak, duyurmak istedik. Konu hakkında on altı yaşındaki oğlum Egemen Budak ile yaptığım söyleşinin gençlerin sesi olmasını diliyorum.
Korona virüsünü ilk olarak ne zaman ve hangi platformda duydun? Kaç gündür Karantinadasın?
Ocak sonundan itibaren özellikle sosyal medyada Çin’de başlayan pandemi durumu ile ilgili haberleri daha sık görmeye ve takip etmeye başladım. Ben ve ailem Mart ayından beri kendi karantinamızı yapmaya başladık.
İlk olarak Çin’de başlayan bu salgının bir zaman sonra Avrupa’da yayıldığı haberleri seni nasıl etkiledi?
Çin’de olduğunda ülkemizden çok uzak olduğunu düşünmüştüm. Bu kadar yayılacağı aklıma gelmemişti. Özelikle İtalya ile ilgili haberlere çok şaşırmıştım. Sonrasında Fransa ve İngiltere geldi. Fransa en çok gitmek istediğim ülkelerden biri. Bizlerin çoğunun hayali bu ülkelerin üniversitelerinde okuyabilmekti. Şimdi ise pek bilemiyorum.
Korona virüsü öncesi yani “normal” diye nitelendirilen dönemde günlerin nasıl geçiyordu?
Her çocuk ve genç gibi ben de hafta içi okuluma gidiyordum. Okul çıkışında, sporcusu olduğum kulübümde ya da arkadaşlarımla basketbol oynuyordum. Ders çalışma ve biraz dinlenme rutinimdi. Hafta sonları ya da tatillerde basketbol hayatımın olmazsa olmazımdı. Başka şehirler, ülkeler görmeyi, seyahat etmeyi de çok seviyorum. Ailem uygun olduğu sürece bunlara da vakit ayırıyorduk.
İran-İtalya-İspanya derken ülkemizde ilk Korona vakası görüldüğü açıklaması Sağlık Bakanı tarafından 11 Mart 2020 tarihinde yapıldı. O an duyguların neler oldu? Bu açıklamanın ertesi günü yaşamında nasıl bir değişim oldu?
Biraz endişelendim. Gençlerin çok etkilenmediği hakkındaki açıklamaları daha öncesinden duyduğum için kendi adıma biraz rahattım ama ailem, dedelerim, büyük annelerim ve pek çok sevdiğim orta ve ileri yaştaki insanlar için daha çok endişelenmiştim. Sonrasında yaşam tarzımın engellenecek olmasından rahatsız oldum. Bu açıklamanın ertesi günü okula gitmemeye başladım. Basketbol site içinde arkadaşlarımla oynuyordum ancak 20 yaş altına sokağa çıkma yasağı gelince o da elimden alınmış oldu. Babamın iş yeri evden çalışma kararı aldı ve artık ailece her gün, her dakika bir arada olmaya başladık. Önce çok zorlandık. Hepimizin ayrı koşturması varken birden tek uğraşımız birbirimiz olmuştuk. Birkaç günden sonra çok sıkıcı gelmeye başlamıştı ama artık alıştım. Hatta çoğunlukla eğleniyoruz bile denebilir. Bir süre sonra kilo almaya başladım.
Uzak eğitim modeline geçiş oldukça sorunlu başladı. Uzaktan eğitim olgusunu nasıl değerlendiriyorsun? Sence eksikleri neler oldu?
MEB’in düzenlemiş olduğu uzaktan eğitim programlarını ilk birkaç gün takip ettim ancak benim için yeterli olmadığını gördüm. Uzaktan eğitimlerin canlı olmaması, ders veren öğretmenlerin bu konudaki tecrübesizlikleri, televizyon kanalında teneffüslerde ilahi okunması gibi durumlar eleştirdiğim ve eksik bulduğum yönler oldu.
Devam ettiğim okulum aynı hafta çok hızlı bir şekilde uzaktan eğitime canlı olarak başladı ve süreci oldukça iyi geçirmemize yardımcı oldu. Öğretmenlerimiz, idareciler ve rehberlik bizlerle sürekli diyalog halinde olarak sürece uyum için destek verdi. Ben bu konuda oldukça şanslıydım. Müfredatta olan ana derslerin tamamını görmeye devam ediyorum.
Karantina boyunca evde nasıl vakit geçiriyorsun?
Sabah 9:30 da derslerim başlıyor. Saat 13:30 a kadar derslerime giriyorum. Sonrasında bilgisayar ya da Play Station da oyun oynuyorum. Birileri bir gün bu kadar çok oyun oynayabileceğimi söyleseydi asla inanmazdım. Artık evde yapacak fazla aktivite olmayınca ailem süre kısıtlamasını kaldırdı ve istediğim kadar oynayabiliyorum. Film izliyorum bol bol. Gündemi takip etmeye çalışıyorum. Her gün olmasa da kitap okumaya çalışıyorum. Bir de bilgisayarda karakter resimleri çizmeye çalışıyorum. Özellikle bilim kurgu, fantastik ve çizgi film karakterlerinden seçiyorum. En son Simpson ailesini çizmeye başladım.
Hangi oyunları oynuyorsun? Burada hedeflerin neler?
Ağırlıklı olarak NBA oynuyorum. En azından şu aralar basketbol özlemimi gidermeye faydası oluyor. Bu oyunda kendi karakterim bana oldukça benziyor. Kendi kariyerime oynuyorum. NBA oynayan arkadaşlarımla burada buluşuyoruz ve takımlarımızla karşılıklı rekabet halinde oynuyoruz. Bir maçımda doksan sayı yapmıştım ki bu oldukça iyi bir skor. Bu oyundaki takımımla da Batı’da birinciyiz.
Onun dışında FİFA oynuyorum. Buradaki takımı arkadaşlarımla birlikte kurduk.Oyuna girmeden önce organize oluyoruz w.saptan ya da telefonla ve birlikte oyuna giriyoruz. Birbirimize teknikler, stratejiler verebiliyoruz. Enerjisi çok yüksek oluyor. Takımımızla yedinci sıradayız. Bugüne kadar iki gol bir asist en iyi bireysel skorum oldu. Amacımız en az ikincilik.
Şu an yaşananlar sence nedir? Tanımlayabilir misin?
Tecrübesizlik, kaos ve korku. Annem ve babamla yaptığımız sohbetlerde onlarında ilk kez böyle bir karantina süreci yaşadıklarını öğrendim. Bana bu süreci birlikte deneyimleyeceğimizi ve elimizden geldiği kadarıyla da kurallara uymamız gerektiğini anlattılar. Oldukça sakin ve ne yapacaklarını biliyor görünmeleri güven vericiydi. Yine de arkadaşlarımızla yaptığımız sohbetler de gösteriyordu ki genel olarak hepimiz bu duruma son derece tecrübesiz yakalanmıştık. Dışarıya çıkılması gereken durumlarda yapılan maske, eldiven, dezenfektan hazırlıkları, eve dönüldüğünde hemen duşa girilmesi, yapılan alışverişlerin eve getirildiğinde balkona çıkarılması bir süre sonra yıkanıp, saatlerce temizlenmeye çalışılmaları da sadece bizim evde olmadığını düşündüğüm ufak bir kaos örneği. Sosyal medyada dolaşan korunaksız ve virüs gerçeğine inanmayan, kurallara uyum sağlamayan insan görüntüleri ise başka bir kaos. Her gün onlarca açıklama duyuyor ya da okuyorum. Aileme sürekli doğru olup olmadıklarını soruyorum. Kimi açıklamalar gerçekten çok korkutucu. 21. Yüzyılda, mevcut teknoloji ile her şeyin yapılabileceğini düşünürdüm. Birden ne olduğu çözülemeyen bir virüs tehdidi karşısında ülkelerin yöneticileri çok sorumsuzca davrandı.Bu sorumsuzluklar her konuda çok fazla belirsizlik getirdi. Belki en korkutucusu da bu.
En çok neyi özledin? Pandemi süreci bittiğinde yapacağın ilk şey ne olacak?
Basketbol oynamayı ve elbette arkadaşlarımı çok özledim. İlk yapacağım şey ise arkadaşlarımla buluşmak olacak.
Hükümetin üniversiteye giriş sınav tarihlerini bir ay kadar geriye çekmesine bakış açın ne oldu?
Önce ileriye atmışlardı, şimdi geriye çektiler. Benim başıma gelmesini istemezdim. Gerçi Teog sınavına girdiğim yıl da eğitim sistemi değişmişti ve son aylara kadar soru şekilleri dahi belli olmamıştı. Evde olmanın sıkıntıları arasında bu sınav belirsizliğini yaşamak çok daha can sıkıcı olmalı. Sınava girecek arkadaşlara tüm içtenliğimle başarılar dilerim.

Senin için “yeni normal” kavramı nedir?
Yeni normal benim için sosyal mesafe, maske, eldiven ve evde yaşamın devam etmesi demek. Günümüzde insanlar rahatlıklarına ve isteklerine çok önem veriyor. Pek çok kısıtlamayla da olsa “yeni normal” yaşam içinde mutlaka kendi çözümlerini üretecektir diye düşünüyorum. Bu konuda benim herhangi bir endişem yok. Benim en büyük beklentim bu süreçte takım sporları yapanlar için de yeni çözüm yolları bulunması. Belki formalar bu döneme göre uyarlanabilir. Antrenman yapmamıza engel olmayacak malzemelerle korunma yöntemleri bulunabilir diye düşünüyorum. 3D yazıcılarla yapılan pek çok yaratıcı fikir üretilebilecektir bence. Düşünce ve üretime dahil olmak bu süreci çok rahat geçirmemize katkı sağlar.
11-12 Mayıs itibariyle kuaförlerin, AVM’lerin açılmasını, otellerin hizmet verecek olmasını henüz hasta sayıları tamamen bitmeden “kontrollü normalleşme” sürecine geçilmesi uygulamalarını nasıl değerlendiriyorsun?
Bu bana biraz korkutucu geliyor. İkinci dalga diye bahsedilen durumun hızlanmasını sağlayabilir. Biz aile olarak kendi karantinamızı mümkün olduğunca devam ettirme kararı aldık. Ancak hala Korona Virüsü hakkında gereken duyarlılığa ve bilince sahip olmayan pek çok insan olduğunu gözlemliyorum. Bu da kontrolün ne kadar olabileceği konusunda pek çok soru işaretlerine neden oluyor. Umarım herkes üzerine düşeni gereğince yerine getirir.
Yapılan açıklamalara göre aşı ve/veya tedavi şeklinin bulunması ve uygulamasının bir-iki yıl daha sürebileceği yönünde. Örneğin robotlar ve çiplerle yaşamaya hazır olunması gerektiğini düşünüyor musun? Bu sürenin bitimi sonrası insan, doğa ve yaşam hakkında öngörülerin nelerdir?
Yapay zekalı robotların hayata dahil olması çok istediğim bir şey değil. Onların evrim geçirmesi, insana ait duygulara sahip olabilecek olmaları yaşam için başka bir tehdit konusu. Çiplerle yaşamı tehlikeli buluyorum ve insanların bu denli kontrol altına alınmasının başka sorunlar yaratacığına inanıyorum. Vücudumda bana ait olmayan bir şeyi taşıyor olma fikri çok rahatsız edici. Çip robotlarda olmalı, insanlarda değil.
Doğanın insana ihtiyacı yok ama insanın doğaya ihtiyacı çok fazla. Bu süreçte doğanın kendini toparlayacağını düşünüyorum. Bugüne kadar insanın doğaya karşı tutum ve davranışları çok da anlaşılır olmadı. Umarım doğamızın kıymetini bir kez daha öğrenir ve hak ettiği değeri verebiliriz.
Yaşamın şekillenmesi 2025 yılından itibaren kendini daha iyi gösterebilir diye düşünüyorum. Tabii ki Korona Virüsü ile ilgili beklenen iyileşme süreci iki yıl içinde tamamlanırsa.
Bu dönemde “19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı” kutlamalarını sen düzenleseydin neler yapardın?
Gençler olarak sanal ortamda çok çabuk organize olabiliyoruz. You Tuber’ların etkisi de oldukça fazla. Onlardan kutlamalar için çekimler yapmasını isterdim. Tüm YouTuber’ların aynı anda canlı yayına geçmelerini ve Atatürk’ün gençliğe hitabesini okumalarını isterdim. İnternet oyunları üzerinden turnuvalar yapardım. Gençleri evde spor yapmaya teşvik etmesi için mekik, şınav vb. yarışmaları düzenler, videolar çekerek bu yarışmalara katılmalarını sağlardım. Ödül çok önemli bir motivasyon. Bu nedenle tüm turnuva ve yarışmaların cazip ödüllerle olması önemli. Şarkıcıların belediyelerle yapacakları çalışmalar ile gençlik konserleri düzenlerdim. Hoparlörlerle tüm Türkiye’de müzikler çalsın ve insanlar evlerinden bayraklarıyla eşlik etsin isterdim.
Milli Mücadele’yi okullarda nasıl öğrenmek isterdin?
Dediğim gibi ben Türkiye şartlarında çoğu çocuk ve gence göre milli değerleri en iyisiyle öğrendiğim, öğrenmeye de devam ettiğim bir eğitim alabiliyorum. Milli Mücadele sadece anlatılarak öğrenilebilecek bir kavram değil. Özellikle biz ve bizden gelen kuşak için anlatma yöntemi çok etkili olmuyor. İçinde olduğumuz eğitim sistemi bizler için eksik kalıyor. Devlet okullarında her yıl bu konuların müfredattan kısım kısım çıkarıldığını duyuyoruz. Bu çok üzücü. Milli Mücadele konusu filmler, tiyatrolar izlettirilerek, çocukların o duyguları hissedebileceği müzeleri, önemli mekanları gezdirerek anlatılabilir. Hatta bilgisayarda bu konuyla ilgili oyun programları eğitim bakanlığı tarafından desteklenerek yapılsa ve oyunlar böyle önemli konularda eğitime dahil olsa. Ülke olarak şu an yaşadığımız sorunun çözümü de Milli Mücadele’de yatıyor. Bu kavramı öğrenmemiz, tarihimizden örnek almamız bizi her zaman ileriye taşıyabilecektir.
Özlem Budak