Duvarlar badana olmalı diye geçirdi aklından. Uzun zamandır bunu düşünüyordu. Birkaç kez duvarları silmeye çalışmış, faydası olmamıştı. Saatine baktı, müdür geç kalınmasından hoşlanmazdı. Fabrikada ‘Tedarik ve Satın Alma’da işe başlayalı bir seneyi geçmişti. Bazen geç vakitlere kadar firmalarla görüşüyor, eve döndüğünde yorgunluktan yemek bile yemeden, koltuğa uzanıp uyuyakalıyordu.
Mutfağa doğru yönelirken bugünün özel bir gün olmasını diledi.
“Bugün doğum günüm” dedi, “kimse bilmese de ben biliyorum.” Kahvesini koydu. Sıcak sıcak içmek öğrencilik yıllarında demli çay tükettiği günlerden kalan bir alışkanlıktı.
Üniversite günlerini hatırladı. Yolun karşısına dizilmiş kafelerde otururdu bazen. Genellikle arkadaki masayı seçmek tercihiydi çünkü burası ders anlatmak için en uygun köşe olurdu çoğunlukla.
“Notlarım çok yüksekti, ders veriyor, okul masraflarımı çıkarıyordum, köydeki aileme para gönderiyordum, yine yoruluyordum ama umutluydum gelecekten. Okulu bitirmeme bir sene kalmıştı yalnızca bir sene…” diye iç geçirdi.
“Kahvenin tadı gibi buruk yüreğim” diye düşündü.
Hızlıca hazırlandı, dışarı çıktı. Sokakta sabahın bu saatinde çok az insan olurdu genellikle. Birkaç vasıta değiştirdiğinden erken yola çıkması gerekiyordu.
“14 R hattını iptal etmeselerdi, tek seferle fabrikaya gidebiliyordum.” diye hayıflandı.
Otobüs durağına geldiğinde sırt çantalı bir genç gördü. Elindeki kitabı heyecanla okuyordu.
Göz göze geldiler, selamlaştılar.
“Öğrenci misin?” diye sordu
“Öğrenciydim” dedi genç, “makine mühendisliği üçüncü sınıfa kadar gelebildim.”
“Okulu mu bıraktın?”
“Bırakmak zorunda kaldım.” dedi genç. “Köyüme gitmem lazım. Babam felç geçirmiş, köydeki işlerle ilgilenmeliyim. Anam, bacılarım çaresizler, aç kalırlar sonra.”
Gözleri daldı. Delikanlının bal rengi gözlerinde gençliğini hatırladı.
Anası köy bakkalından aramıştı:
“Yetiş oğlum” demişti, “eline bakarız gayri.”
Bir kabustan uyanırcasına sıyrıldı düşüncelerinden.
“Okulunu bırakma.” diyebildi. “Bak ben bıraktım, sonra herkes iyi oldu, ben hariç. Mezun olmayınca iş hayatında yükselemiyorsun, ardından geçim derdi başlıyor, müdürün kapısını her vurduğumda içerideki ben olabilirdim diyorum.”
“Mecburum.” dedi genç, “Babam çok hasta. Beni okutmak için çırpınıp duruyordu, ama şimdi… Hastaneler de ateş pahası abi, iki ineğimiz vardı sattık, yetmedi ilaç parasına.”
Gence para verebilmeyi istedi, cebini yokladı, burnunu sildiği peçetesi geldi eline yalnız.
“Gitme!” dedi. “Baban iyileşse bile sen bir daha okula dönemezsin.”
“Orduya yazılmaya karar verdim abi. Paralı asker olursam eve katkıda bulunurum.”
Kendine benziyordu, elinde kitabını eksik etmeyen, her okuyuşta gözleri parlayan adam.
“Okulunu dondur, dönersin yine.”
Adını, telefon numarasını verdi. “Yardıma ihtiyacın olursa ara beni. Öyle müdür falan değilim ama ne gerekiyorsa yardıma hazırım.” dedi.
O sırada otobüs geldi, el salladı gence. Kendi gençliğine el sallar gibi.
Geçmişi yeniden anımsadı. Tam da böyle başlamıştı. Eldeki avuçtaki para sağlık masraflarına gidince, okul giderlerine yetişemez olmuştu. Artık ders vermek de yetmiyordu, daha çok çalışıp para kazanmalı, ailesine bakmalıydı.
Bir çaresi bulunurdu mutlaka. “Annemi dinlememeliydim.” dedi pişmanlıkla.
Gün boyunca genci düşündü durdu, gece koltuğa uzandığında rüyasında gördü, onu kurtarınca gençliğini kurtarıyordu.
Böylece kısa yazışmalarla, haberleşmelerle iletişimleri devam etti. Ona okuduğu kitaplardan bahsediyor, ideallerinden vazgeçmemesini öğütlüyordu.
Son mesajında Suriye sınırında görevlendirildiğini yazmıştı genç.
Uzun süre haber alamadı.
Bir gün haberlerde adına rastlayana kadar.
“Şehit erin ölümü yüreklere ateş düşürdü.” diyordu.
Alev Ramiz
Çok güzel yeni öyküler bekliyoruz..
BeğenLiked by 1 kişi
Her anımız bir öykü
Biz alışamıyoruz
BeğenLiked by 1 kişi