Yağmur yağıyordu. Rumelihisarı sahilinde kurulan sette kalabalık film ekibi günlük çalışmalarını bir an önce bitirmek gayretiyle çekim yapıyordu.
Caddenin kenarındaki iki adam çekimi ilgiyle izliyordu. Aktris ve aktör oturdukları banktan kalktılar. Yanlarındaki şemsiyeyi açarak altına sığınmış, baş başa vermişlerdi ki adamlardan, sakalı ve kirli saçları uzamış olanı onlara doğru koşup “Ne oluyor o şemsiyenin altında?” diye bağırarak geldi.
Yönetmen stop diyerek çekimi durdurdu. Sonraki planı çekmeye başladı. Aktör “Yine mi sen? Uzaklaştırın şunu!” dedi. Koşarak gelen adam aradığı şeyi bulabilmek için aktrisin gözlerine girdi ve uzun uzun karıştırdı, orada sadece şöhretin parlayan yıldızını gördü.
Yağmur hızlanmıştı. Eski ayakkabılarının üstüne kadar inen pardösüsünün kirlenmiş uçları sel sularının içine kadar giren, sakalı ve kirli saçları uzamış, perişan adamı diğeri uzaklaştırıyor, bir taraftan da “Yapma böyle yeter artık!” diye söylenip, yağmurdan korunmak için tarihi ahşap iskeleye doğru sürüklüyordu. “Hayır,” dedi diğeri, “burada oturacağım.” Gösterdiği yer eski bir ahşap banktı. Oturdular.
Perişan adam boğazın sularına, akıp giden yıllarını arar gibi bakarak anlatmaya başladı.
“Okuldan kaçıp; paramız yetişmediği için yürüyerek erguvan ağaçlarının çiçek açtığı zaman mutlaka gelir, burada oturur, karşı kıyıyı seyrederek konuşurduk. O zamanlar onu en yakın arkadaşım olarak görürdüm. Yirmi yaşındaydım. Eskisi kadar sık görüşemiyorduk. Bir gün nedenini sorduğumda sudan sebeplerle veda edip gitmişti. İşte o gün onu çok sevdiğimi anlamıştım. Kırılan gururumdan dolayı aramamıştım.” Sonra, biraz önce çekilen sahnenin yerini işaret ederek “O gördüğün gibi aktris oldu, tesadüfen bir sinema perdesinde karşıma çıkınca ayrılma nedenini anlamış oldum.”
Sokak arkadaşı “Boş ver, onu artık unut; kırk yaşına gelmişsin, kendine bak.” Perişan adam “Yirmi yaşında kurşun gibi gelip,” kalbini gösterdi, “buraya girdi. Ben onu kovmadım. Yıllardır acısıyla yaşıyorum. O şöhretin basamaklarında yükselirken ben yüreğimin ağırlığıyla giderek batıyorum, şikâyet etmiyorum. Ben ona ne yaptım ki o beni yanında istemiyor anlayamıyorum.”
Yağmur dinmişti. Saçlarından süzülen sular omuzlarını ıslatıyor, kaşlarından kirpiklerine inenler göz pınarından çıkanlarla birleşiyor, burnunun yanlarından çenesine kadar akıyordu. Başını kaldırdı, karşı kıyıya baktı. “Erguvanlara ne oldu?” Arkadaşı “Bu yıl da açtı geçti.” dedi.
Onları yakın planda çeken kamera, yönetmenin komutuyla uzaklaşırken biraz ileriden bulundukları yere taşınan set çalışanlarının yüzleri; ıslanmalarına aldırış etmeden o günkü çekimi bitirmenin verdiği rahatlıkla gülüyordu.
Yönetmen yanlarına geldi. Perişan adamın kolundan tutarak, “Rolünüzü çok etkileyici oynadınız, tebrik ederim.” Giderken de kayıtsızca “Yağmuru iyi yakaladık.” dedi gitti. Perişan adam rolündeki aktör göz yaşları içinde karşı kıyıyı seyretmeye devam etti.
Nebahat Alptekin
Tebrikler. Duygu yüklü bir öykü. Kaleminize emeğinize sağlık.
BeğenBeğen
Çok güzel bir öykü olmuş emeğinize sağlık
BeğenBeğen
Güzel öykünüzü merak ile okudum, bir erkek ve bir kadın sanki kadın sadece kariyerini önemsemiş gözü başka hiçbir şey görmemiş ve arkasında kırılan, onu seven bir erkek bırakmış, hayatı boyunca da yüreğindeki iziyle yaşamış, hayat işte böyle sonucunda da biri alkışlanıp, diğeri de hor görülmüş ; kaleminize ve emeğinize sağlık Nebahat Hanım sevgiler :)Yaprak K.
BeğenBeğen
Çok begendim tebrikler Nebahat hanım
BeğenBeğen
Şöhretin Parlayan Yıldızı, kimbilir kimin gözlerinde ve yılların ötesinde… Harika bir öykü olmuş…kutluyorum…
BeğenBeğen