(21 Temmuz 1936, Kütahya – 11 Nisan 2011, Kocaeli)

Şair, Yazar, Gazeteci

`Anlayışına sığındım sal beni gideyim
Ben tin’imi taşırım sende kalsın ten’im`

`Ben artık gideyim sözü askıya alıp
bir veda olmasın aramızda basmakalıp`

“…Ruşen Hakkı, gazeteci mi, yazar mı; şimdilerin moda deyişiyle “gazeteciyazar” mı yoksa? Bu, hakaret olur Ruşen Hakkı’ya; gazeteci olmadan yazar, yazar olmadan önce gazeteci olan biri o çünkü. Yazarlığın ve gazeteciliğin farklı meslekler olduğunu bilen bir gazeteci ve bir yazardır o. Yazarlığının bilincinde bir gazeteci, gazeteciliğinin bilincinde bir yazardır; hem gazeteci, hem yazardır. Gazeteciliğinde dilin ve edebiyatın derinliğinden ve sevdasından ödün vermeyen, kalemini duyarsızlıkların ve körlüklerin üstesinden gelmek için sivriltip açan bir gazeteci ve Vedat Günyol’un deyişiyle “ince hüzünler yazarı” olan bir edebiyatçıdır o. Doğasında var olan insancılıkla toplumsal duyarlılık bilincinin bütünleşmesiyle de edebiyat ve kültür dünyamız Ruşen Hakkı ile buluşmaya başlamıştır. ÖZVERİ, VEFA, SEVGİ… Yazarlığında şairliği var elbette. Öykücülüğü, romancılığı, denemeciliği, röportajcılığı var; ille de ille el tutuşu var, omuz verişi, yanındayım deyişi, özverisi, alçakgönüllülüğü, vefası ve sevgisi, yani kitap tanıtım ve kültür yazıları. Kısacası, edebiyatımızın ve kültürümüzün karıncalarından biridir o.” -Cumhuriyet Kitap Eki-

21 Temmuz 1936 günü Kütahya’da dünyaya geldi. Tam adı Ruşen Hakkı Özpençe’dir. Bazı yapıtlarını “Torun Balıkçı” ve “RH” imzaları ile kaleme aldı. Emine Hanım ile boyacı Hasan Özpençe’nin oğludur.

Dokuz yaşından başlayarak “yemenicilik, kahvecilik, marangozluk, gazete satıcılığı, demircilik, tuğla ocaklarında işçilik” gibi pek çok işte çalıştı. 51 kiloda ‘Ciklet Hakkı’ lakabıyla boksörlük yaptı. 1952-1955 yılları arasında Demokrat Kütahya Gazetesi’nde çalıştı. 1954 yılında Kütahya Erkek Sanat Enstitüsü “Demircilik” bölümünü bitirdi. 1958 yılında Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü tarafından İstanbul’da açılan “Tapulama” Kursu’nu bitirdikten sonra sonra Turgutlu, Kütahya, Sarıgöl-Manisa ve 1964 yılında yerleştiği İzmit’te “Kadastro Teknisyeni”, “Tapu Fen Memuru”  olarak çalıştı ve 1982 yılında emekliye ayrıldı.

“…Öykücülüğümüzde, üstünde yeterince durulmayan, durulmamış birçok değer arasında şiir dünyamıza 1962’de “Köprü” adlı yapıtıyla giren Ruşen Hakkı çocuk kalmasını (genç demem gerekirdi) bilen ve çocuk duyarlılığını yitirmeyen, yitirmemiş olan bir yazar. -biyografya.com-

… Çocukluk anılarında, elma ağaçları, dereler, kediler, karıncalar, serçeler, özellikle yağmur birinci planda yer alıyor. (…) Ruşen Hakkı’nın bu güzelim, bu sıcak, yalın, şiirsel anlatımlı öyküleri içinde kitaba adını veren “Sokağın Ucu Deniz” gerçeküstü öykücülüğümüzün en zarif, en başarılı örneklerinden biridir bence….”  -Vedat Günyol-

FOTOĞRAF

Eylül müydü
eşiğinde miydik hüznün

anıları korumak için soğuktan
eşelerken külü
gördük
birden sürgünlüğü
gökyüzünün

Ben mi senin adına yakışırdım
sen mi benim koluma

her şey kaşla göz arasında
bilsen nasıl şaşırdım
ya ben bahara sözlüydüm
o yıllarda
ya sen yağmura nişanlı

Bir türlü anımsayamıyorum
nerde çektirmiştik bu fotoğrafı

Ruşen Hakkı’nın ilk şiiri “Yollarda” 1952’de “Yeşilay Dergisi”nde çıktı. Hakkı, ilk şiirlerinde soyut ve bireysel anlatım ile kişisel duyarlıklarını dile getirirken 1960’ların sonuna doğru toplumculuğa,  toplum sorunlarına yöneldi.

Akıcı ve rahat dizelerden oluşturduğu “Köprü”deki şiirlerinde lirik öğeler öne çıkarken barış, aşk, İstanbul ve gençlik özlemleri göze çarpar. “Seni bin yıl beklemiş gibi yorgunum,/ Gel, yol yorgunu ayaklarım dinlensin…” der “Giderayak” adlı şiirinde.

“Barışa Dingil” adlı şiirinde  “Sen dağ başları gibi dumanlı serin,/ Öptükçe büyüyen bir sabah gibisin./ Dilerim içimizdeki bu çetin savaş,/ Sen gülerken sona ersin…” diye seslenir Ruşen Hakkı.

Toplumsal gerçeklerin, ekmek kavgasını şiirlerine taşır sonraları : Sabahın altısında kim kalkar,/ Kim düşer yollara yayan yapıldak?” dizesiyle başlar kitaptaki ilk şiirine. “Kimlerin hakkı yaşamak?” diye sorar.

Gelgit” adlı şiirinin şu son dizelerinde : “Yitirdim belki hırçın denizini gözlerinin/ Soyunsam utanırım artık denizi olmayan bir kumsalda.” derken,  “Kumsalında Yüzümüzün” adlı şiirindeErtelenmiş ne varsa yaşamlardan/ Birikir potasında hüznün…” diye seslenir. 

“Güz Vurgunu” şiiri Mustafa Kemal’in ölümüne ağıttır: “Ne şairler yazarlar/ hiç kimse duymadı halkım kadar/ acısını ölümün/ daha on beşinde/ boynu bükük Cumhuriyet’in”.

“Bir Gün Vurursa Bordamıza” şiiriyse bir soruyla biter: “…gitme kal demedin çekip gittim/ ilkyaz mıydı yoksa havalar mı onca güzeldi/ çekip gittim çünkü kavgaydı her işin başı/ anımsa, kim ilk davranıp katıladı yüreğini”.

1971’den itibaren “Işık Gazetesi”nde “Günce” başlıklı köşesinde günlük yazılar yazan Ruşen Hakkı, aynı köşeyi 1994’ten itibaren “Özgür Kocaeli Gazetesi”nde devam ettirdi.  Şiir, öykü, günlük, eleştiri-tanıtım yazıları “Adam Sanat, Çağıltı, Damar, Dost, Dönem, Düşlem, Evrensel Kültür, Fayton Öykü, Gerçek Sanat, Güney, Güzel Yazılar, Hürriyet Gösteri, İnsan, İnsalcıl, Karşı, Karşı Öykü, Kıyı, Morca, Nasır, Oluşum, Onüç, Pınar, Saban, Salkım, Soyut, Şairler Yaprağı, Türk Dili, Türkiye Yazıları, Varlık, Yaklaşım, Yansıma, Yazko Edebiyat, Yeditepe, Yelken, Yeni Adımlar, Yeni Ufuklar” gibi pek çok dergide ve “Milliyet, Yeni Ortam, Cumhuriyet” gazetelerinde yer aldı.

“Gerçeği Kıvılcıma Dönüştüren Şair Rüçhan Adlı” ……Şiirin ışığı dedim….. İşte Ruşen Hakkı için ilk söylenmesi gereken bu. Ruşen Hakkı…..şiirin ışığı..… …..Ruşen Hakkı şiirinin belirgin özelliği şu. Şiirler ayırt edici bilincin…ince ayrıntılarını gören bilincin ürünleri...… Ruşen Hakkı rahatsız eden bir şair. Ruşen Hakkı, küçük burjuva şiirini allak bullak ediyor. Ruşen Hakkı türleşen bilinci delik deşik ediyor...…Ruşen Hakkı şiirinin estetiği…..insan estetiğidir. Ruşen Hakkı, insan estetiğiyle karanlığı yırtıyor. Şöyle “Işıksa yangını seviyorum/bir kundakçı yanım var” Eyleyen insan estetiğidir bu. …Tarihi çerçeve…insanı tarihin içine oturtması…insan estetiği, Ruşen Hakkı şiirinin kalıcı ögesidir. Ruşen Hakkı şiirinde, dün-bugün-gelecek ilişkisi sağlam kurulmuştur. Bundan ötürü Ruşen Hakkı şiiri, yarına giden…önü açık bir şiirdir.…Ruşen Hakkı şiiri, mücadele şiiridir. Bu yanıyla Anadolu halk şiirinin geleneğini sürdürür. Anadolu halk şiiiri işlev şiiridir…mücadele şiiridir. Anadolu halk şairi var olana boyun eğmemiş…var olana hep diklenmiştir. -Cengiz Gündoğdu-

ALACASINDA AKŞAMIN

Dal ince çiçek gökçe
sesime kar yağıyor
adın geçtikçe

Adınla resmini
oymuşlar bir ağaca
duvara asmışlar
örtündüğün kilimi

Hem varsın hem yoksun
hem sensin hem değilsin
gitmişsin, gölgen kalmış duvarda

Derler ki hem uzun hem inceydi
sevgisi yüreğince sebildi
gitti, öpüşü kaldı çocuklarda

sözü sohbeti yerindeydi
bıyığı yüzüne denk düşerdi
gitti, gülüşü kaldı odalarda

hemi de deriz ki
severken Karacaoğlan’dı
ipe giderken Pir Sultan!

Türkiye Yazarlar Sendikası, Edebiyatçılar Derneği, Dil Derneği, İnsan Hakları Derneği ve Basın Konseyi üyesi olan Ruşen Hakkı, sürekli Sarı Basın Kartı sahibiydi.  Çağdaş Gazeteciler Derneği ile meslek odaları, belediyeler, basın kuruluşları, sivil toplum örgütleri tarafından basına ve Türk Edebiyatı’na katkılarından dolayı pek çok ödül aldı. Irmak adlı öykü kitabıyla “1979 Başkent Sanat Ödülleri”ndeki birincilik, röportajları ile 1984 ve “1985 Çağdaş Gazeteciler Derneği Yılın Gazetecisi Ödülü”, Balkonda Akşamüstü adlı kitabıyla “2006 Yunus Nadi Şiir Ödülü” bunlardan bazılarıdır.

TV 41’de “Günler Kitaplar Dergiler” adlı bir program hazırladı. (1998-1999) İnsan Hakları Derneği’nin Kocaeli şubesini kurdu ve başkanı oldu. Aydınlar Dilekçesi davası ile hakkında açılan davada beraat etti.

Bıldırcın”daki  “önümüz bahar ve yaz günleri ve ben istihkâm olduğu kadar yapı işçisi  dülger demirciyim harç karar tahta yontar çeliğe su veririm” dizeleri,  onun çocukluk ve ilk gençlik yıllarının özeti gibidir. “Sağlıkla Sürüyor Grevleri” 1970’li yılların İzmit’teki işçi eylemlerini yansıtır. Bu denli yaşam-yapıt bağlantıları, özellikle şiirlerinde sayılamayacak kadar çoktur. Ruşen Hakkı, bir gazeteci yazar olarak, İzmit’teki direnişlerin, grevlerin, ölüm oruçlarının, mitinglerin ve 15-16 Haziran Olaylarının içinde bulunmuştur. Mitinglerde pankart taşımıştır. Yaşamıyla yapıtları arasındaki bağı somut bir biçimde gösteren “1970 Haziranı” adlı romanında daha öte ne olabilir ki?” -Güngör Gençay-

Özkan Mert şiirinde şöyle anlatıyor onu : “Ruşen Hakkı ki, / gözünü kırpmadan yakmıştır kalbini/ 45 / yıldır/ sözcüklerin içinde. / ve / yıkamamıştır insan yüzlerini / okyanuslarda. / bir köprü olmuştur şiirleri / bizi bize / ulaştıran”

1994’te İzmit Belediyesi’nce evinin bulunduğu caddeye adı verildi. Vefatına kadar İzmit’te yaşadı. Evli ve üç çocuk babasıydı.

Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi’nde bir süre kalp ve böbrek yetmezliği yüzünden tedavi gören Ruşen Hakkı, 11 Nisan 2011’de (75 yaşında) vefat etti. Kabri Kocaeli Kent Mezarlığı’ndadır.

“…Bana göre İzmit ya da Kocaeli denildiğinde akla gelen ilk isimdi. Bazı gazeteci arkadaşlardan duymuştum: İzmit’te yaptıkları bir ankette esnafa, sokaktaki insanlara, işçilere, memurlara ‘Ruşen Hakkı’yı tanıyor musunuz?’ diye sorduklarında, aldıkları yanıt, ‘onu kim tanımaz ki’ olmuş… İzmit’in tayin edilmemiş sanat valisi, seçimlere girmemiş belediye başkanı, estetiğin bölge temsilcisi, içinden tren yerine şiirler geçen bir gar müdürü gibiydi…” -Ali Kemal Hızıroğlu-

BÖYLESİ HASRETİN

Kapıyı çaldım ses yok, içeri girdim
Seslendim usulca: nerelere saklandın?
Ve birden ürktüm sensizliğimden,
Uçup gitti pencereden aklım

Bırakıp gitmişsin öylece herşeyi,
Sevmediğin halde dağınıklığın her türlüsünü.
Divanda sıcaklığını, aynada yüzünü unutmuşsun,
Mutfağın bir köşesinde yanık
Yemen türküsünü

Ve iyi ki unutmuşsun silmeyi gözlerinin izini,
Her odada kokun ve çok sevdiğim hüznün
Ve terliklerinin duruşu…ardından koşar gibi
Terli, soluk soluğa ve öylesine üzgün!

Hemen elimin altında divandaki sıcaklığın,
Diyorum: nereye gidebilir bir not bile bırakmadan!
Belki çarşıdasın, belki bir kahve içimi komşuda,
Huyundur, uzak yere gitmezsin çiçekleri sulamadan.

Sıkıldım su içtim, televizyonu açıp kapadım,
Aynadaki yüzünü öptüm, terliklerini düzelttim,
Avuçlarıma yaydım divandaki sıcaklığını,
Dedim:görülmemiş böylesi hasretin!

Oysa daha bu sabah uğurladın beni,
Dedin:erken gelirsen sinemaya gideriz
Belki dondurma yeriz sinema çıkışı
Parka uğrar ev kaçkını kedileri severiz

Birden sesi kapıda dönen anahtarın
Döndürüyor uçup giden aklımı yuvasına
Ve ’’seni seviyorum’’ derken öptüğüm yanağın
Bir kırmızı gül gibi düşüyor avuçlarıma
(1936)

“…Ruşen Hakkı mütevazılığın doruklarında yaşamayı becermiş, dayanışma ve paylaşma erdemlerini eksiksiz yerine getirmiş, dostluk ve arkadaşlık hanesini olabildiğince genişletmiş bir insandı… Başka şair ve yazarların emeğine saygısı yüzünden, onların yapıtlarını okumayı ve haklarında mutlaka bir yazı yazmayı, eleştirinin gücünü göstermeyi bir görev olarak kabul eden farklı bir ustaydı. Kendi yazı ve şiirlerine ayırması gereken zamanın çoğunu genç şair ve yazarların yapıtlarını değerlendirmek için kullanması ülkemizde pek alışık olunmayan yüce gönüllülük değilse neydi?” -Ali Kemal Hızıroğu-

Sennur Sezer, ölümünden kısa bir süre önce Evrensel gazetesinden Ruşen Hakkı’ya yazdığı mektupta şöyle yazmış :

“Merhaba Ruşen, insan yaş aldıkça incinir oluyor, esen yelden, uçan kuştan.  Zor hayatların bir armağanı bu elbet. Sonra arkadaşlara bir hoşça kal diyemeden helallaşıveriyoruz dünyayla. Dostlar sıcacık anıyorlar bizi. Ne var ki duymuyoruz. Oysa ardımızdan söylenenleri hastayken duysak iyi gelirdi belki. Bu yüzden genç arkadaşlardan biri, Kadir İncesu hastalığını duyurduğu arkadaşlarımızdan selamlar da toplamış. Hepsini sıcak sıcak sana iletiyorum. Şifa niyetine. Dostluk yaşasın diyorum sonra. Çünkü senin yüzün dostluğun yüzüdür.”

“Rıfat ile nikahımızda, dönmüş arkasını sarsıla sarsıla ağlamış, ben görmedim görenler söyledi. Nikahın ertesi günü annemi aradık, Kerpe’ye gideceğiz, giderken bir gazete alın dedi. Babam gazetedeki köşesinde ‘Çocuklar birer kuştur vakti gelince yuvadan uçup giden’ başlığıyla bir yazı kaleme almış. Taksiye bindik, bir yandan okuyor, bir yandan nasıl ağlıyorum. Taksi şoförü döndü başınız sağ olsun dedi, o derece. O günden sonra o yazı evimizin bir köşesinde durur, ben ne zaman zorlansam gider o yazıyı okurum.” -kızı Nilgün Sezeralp-

KYÖD tarafından her yıl adına “Şiir Ödülü” düzenlenen değerli yazarımızı doğum yıldönümünde sevgi, saygı ve özlemle anıyoruz.

Ayşen Cumhur Özkaya

ESERLERİ :

ŞİİRLERİ :

  • Köprü (1962)
  • Yuvarlak Masa Oturumu (1964)
  • Hüznün Dalgın Kuşları (1968)
  • Dağlama (1974)
  • Çakmaktaşı Kav Kıvılcım (1980)
  • Canevimden (1989)
  • Üretimde Sevda (1993)
  • Elini Hünerle – Kuşlara Yelek Giydir (1999)
  • Değirmen (2003)
  • Balkonda Akşamüstü (2005)
  • Havalandırmaya İnen Türkü (2009)

ÖYKÜLERİ :

  • Sokağın Ucu Deniz (1977)
  • Irmak (1979)
  • Kentin Konukları (1990)
  • Sırtı Çilçiçeği Bahçesi Kadın (1996)
  • Sokağın Ucu Deniz / Irmak (Bütün Öyküleri I, 2000)
  • Benim Sevgili Papatyam (çocuk öyküsü, 2002)
  • Serçeler ve Kediler (Bütün Öyküleri II, 2003)

ROMANLARI :

  • Umudun Çiçeklendiği Günler (1991).

GÜNLÜKLERİ :

  • Bir Şafaktan Bir Şafağa (1997)
  • Körfez Güncesi (2003)
  • Güne Düşen Benekler (2005)

Kaynakça :

Aziz Kemal Hızıroğlu – Ruşen Hakkı usta için

Evrensel.net

Biyografya.com

Emeğin Sanatı E-Dergi 155. Sayı

Cengiz Gündoğdu – Taşkıran

Nilgün Sezeralp – Babalar Da Birer Kuştur

Cumhuriyet Arşivi https://www.cumhuriyetarsivi.com/katalog/4200/sayfa/2011/4/28/16.xhtml