Gazeteci- yazar, şair. (D.1826, İstanbul- Ö.13 Eylül 1871, İstanbul)

Asıl adı İbrahim Şinasi olup doğum tarihiyle ilgili farklı rivayetler olsa da araştırmacılar tarafından 1824 veya 1826 yılı öne çıkarılmıştır.

İlköğrenimini Mahalle Mektebi ve Fevziye Okulu’nda tamamladıktan sonra Tophane Müşirliği Mektubî Kalemi’nde memur olarak çalışmaya başladı. Arapça, Farsça ve Fransızcayı bu yıllarda öğrendi. Devlet hesabına gönderildiği (1849) Paris’te maliye, matematik ve sosyal bilimler alanında öğrenim gördü. Fransızcasını ilerleterek dil ve edebiyat alanında çalışmalar yaptı. Fransız şair ve yazarlarından Lamartine, Ernest Renan, Litre ile tanıştı, toplantılarını izledi. XII. yüzyılın akılcı ve XIII. yüzyılın hukukçu, inkılâpçı şairlerinin etkisinde kaldı. Sociate Asiatic’e üye oldu. Türkiye’ye dönüşünde önce eski görevine, kısa bir süre sonra da Maarif Meclisi üyeliğine atandı. Mustafa Reşid Paşa ve Yusuf Kamil Paşa tarafından himaye gördü

1858-1859 yılları içinde Şinâsi’nin Tiryal Sultan’ın sarayından Nâvekter Hanım’la evlendiği, ilk kitabı Tercüme-i Manzûme’yi yayımladığı ve Kuleli Vak‘ası diye bilinen (14 Eylül 1859), Sultan Abdülmecid’e karşı düzenlenmiş bir suikast olayına adının karıştığı bilinmektedir. Bu suikast dolayısıyla tutuklananların çoğu Tophane Müşirliği’nin Şinâsi’nin de tanıdığı yüksek memurlarıdır; bunlardan Tophane müftüsü Bekir Efendi ise çok yakın arkadaşıdır. Ebüzziyâ Mehmed Tevfik, Şinâsi’nin bu örgüte üye olduğunu belirtir. Ancak açıklanan isimler arasında adına rastlanmamıştır. Suikast olayının ucu daha sonra tahta geçecek olan Abdülaziz’e kadar uzandığı için Kuleli Vak‘ası’nın bir noktadan sonra örtbas edildiğini söyleyenler vardır.

Şinasi, ülkenin uygarlaşma yoluyla gelişebileceğini, bunun da Batı’nın örnek alınmasıyla sağlanabileceğini savunuyordu. Bu fikirlerini yaymak için en güzel yolun gazete olduğunu düşünerek, memurluğun yanında gazetecilik ve çeviri çalışmaları yapmaya başladı. Önce Agâh Efendi ile birlikte ilk Türkçe gazete olan Tercüman-ı Ahval’i (1860), sonra tek başına Tasvir-i Efkâr (1862) gazetesini çıkardı. Böylece ilk özel gazete yayın hayatına girmiş oldu. 24. sayıya kadar altı ay boyunca  Âgâh Efendi’yle beraber çıkardıkları Tercümân-ı Ahvâl’de iki makaleyle bir teşekkür kıtası imzalı, ilk sayıdaki “Tefrika” makalesiyle bunun ardından tefrika edilen Şair Evlenmesi piyesi imzasız yayımlandı. Böylece Şinâsi, “Mukaddime” adlı başyazısındaki yeni fikirlerden başka “tefrika” ve “abone” gibi gazetecilik terimlerini, Batılı tarzda ilk tiyatro eserini Türk Edebiyatına kazandırdı. Yine o sırada yayımlanmakta olan Takvîm-i Vekāyi‘ ve Cerîde-i Havâdis’ten farklı olarak nesir dilinde bazı düzenlemelere gidildi, gazetenin tertibi ve yazıların seçimiyle yeni bir biçim ortaya kondu. Tercümân-ı Ahvâl’de fazla kalmayan Şinasi, Nisan 1861’de kendi başına çıkaracağı bir gazete için başvuruda bulundu. 4 Zilkade 1277 (14 Mayıs 1861) tarihli padişah iradesiyle olumlu sonuca ulaşmasının ardından bir matbaa kurmak ve gazetesinin teknik alt yapısını hazırlamak için on üç ay sürecek yorucu bir çalışma içine girdi. Bir iki çeşitten başka harfin bulunmadığı, klişenin bilinmediği bir ortamda gazetede oluşturmayı düşündüğü bölüm başlıkları için hattatlara yazdırdığı yazıların kalıplarını hazırlattı. Gazetesi Tasvîr-i Efkâr’ın ilk sayısı ( 27 Haziran 1862) yayımlandı. Bu tarihten bir buçuk ay sonra Müntehabât-ı Eş‘âr’ı yayımlayan Şinasi’nin kitap yayımcılığı, Tercümân-ı Ahvâl’de ilan edip de tam olarak gerçekleştiremediği bir düşüncesidir. Teknik konularda, dil ve biçimde, içerikte ayıklayıcı, sadeleştirici ve yeniden şekillendirici komple bir programa sahip bulunduğu yaptığı veya yapmaya teşebbüs ettiği işlerden anlaşılan Şinasi’nin etrafında serbest fikirli gençler toplanmaya başladı. Namık Kemal’in Tasvîr-i Efkâr’a gelişi gazetenin çıkışından dört ay sonradır. Ebüzziyâ Mehmed Tevfik ise Namık Kemal’le tanışarak 1864’te gazeteye geldiğinde daha çok gençti. Yazılarına açıkça yansımasa bile siyasî otoriteyi rahatsız edecek bazı hicivleri ve genellikle eleştirici tutumu yüzünden Şinasi, hükümetin bir talebi olmaksızın doğrudan Sultan Abdülaziz’in iradesiyle 4 Temmuz 1863’te Meclis-i Maârif’teki işine son verilerek memuriyetten ihraç edildi. Buna rağmen altı ay kadar sonra Tasvîr-i Efkâr’da yayımladığı Cerîde-i Askeriyye hakkındaki yazısı üzerine Sadrazam Fuad Paşa kendisine bir mektup göndererek bu dergiyle ilgilenmesini istedi.. İki yıl sonra, gazetenin yönetimini Namık Kemal’e bırakarak Fransa’ya gitti (1865). Paris’te kaldığı yıllarda Jön Türklerin siyasi çalışmalarına katılmayarak kitaplıklarda dil ve edebiyat çalışmaları yaptı. Büyük bir Türkçe Sözlük hazırlamak için çalışmalarını sürdürdü. 1869 sonbaharında İstanbul’a döndüğünde bir basımevi kurarak kitaplarının basımıyla uğraştı. Paris’te çalıştığı  büyük sözlüğü basmaya giriştiği sırada beyninde çıkan bir tümör yüzünden sağlığı bozuldu, çalışmaları yarım kaldı. Kırk beş yaşında Cihangir’de ölen yazar, Ayaz Paşa Mezarlığı’nda toprağa verildi. Ancak sonradan bu mezarlığın kaldırılması nedeniyle mezarı kayboldu.

Mustafa Reşid Paşa ve arkadaşlarının özellikle yazışma dilinde açtıkları sadeleşme çığırını şiire ve gazete diline, geniş anlamıyla edebiyata Şinasi uygulamıştır., şiirlerinden çok, Batı edebiyatı türlerinin ilk tanıtıcısı olması bakımından edebiyatımızda önemli bir yere sahiptir. Batı şiirini tanıtmak amacıyla Fransızcadan ilk şiir çevirilerini yapan Şinasi, ilk yerli tiyatro eseri sayılan Şair Evlenmesi’nin de yazarıdır

Şinasi şiirde Divan edebiyatındaki “parça güzelliği” anlayışına karşı “konu birliği” ve “bütünde güzellik” anlayışını savunan şair, modern Türk şiirinin öncüsü olarak görülmektedir. Dönemi için yeni sayılan Batı kavramlarını şiirlerinde kullanan ilk şair olarak bilinen Şinasi, “halk için sanat” ilkesini benimsediğinden “kanun, adalet, hak, akıl, millet, vatan, medeniyet” vb. temaları şiire sokan bir şair olarak dikkat çekti. Ayrıca nesirde uzun, süslü, karmaşık ifadelerle dolu cümleler yerine, daha yalın ve sade bir yazı dili geliştirdi ve anlaşılmayı ön plana aldı. Edebiyatımızda noktalama işaretlerini ilk defa kullanan yazar da Şinasi’dir. Gazete, şiir, çeviri, tiyatro türleri dışında fabl, makale, derleme, folklor ve eleştiri türünde çalışmaları da bulunan yazar kısa bir ömür sürdüğünden, eserlerinin sayısı azdır. Sözlük çalışmalarının kaybolması da dilimiz adına büyük bir kayıptır. Şinasi’nin önemli eserlerinden biri de, çıkardığı gazeteler ve bu gazetelerde yazdığı makalelerdir. Türkiye’de makale, özellikle baş makale türünün onun elinde canlandığı söylenir.

Şiirde gerçekleştirdiği şekil ve muhteva değişiklikleri “yeniliğin alfabesi” diye adlandırılmıştır. Henüz Paris öncesi yıllarda Karaköy Köprüsü, Tophane Çeşmesi’nin tamiri ve Âdile Sultan Sarayı için düşürdüğü tarihler bu mekânlara kitâbe olarak yerleştirilmiş, Paris’e gideceği zaman Mustafa Reşid Paşa için ilk kasidesini yazmış, oradan gönderdiği bir tebriknâmeye dikkate değer manzum parçalar eklemiştir. Türk şiir çizgisi üzerinde bir kırılma noktası oluşturarak yeni bir yolu işaret edecek özellikteki asıl çalışmalarını yurda döndükten sonra ortaya koymuştur. Bilhassa Mustafa Reşid Paşa hakkındaki methiyelerinde geleneğe değil olaylara dayanması, şiirden çok makale terkibi içindeki mantıkî silsile, manzum atasözleri, “sâfi Türkçe” takdimiyle yazdığı beyitler, bu yenileşmenin kendinden sonraki şairlere gönderdiği bir programı şeklinde değerlendirilmiştir. Mustafa Reşid Paşa kasideleriyle tanzimat, millet, sadr-ı millet, kanun, devlet, reisicumhur, medeniyet, taassup, encümen-i dâniş gibi kavramlara şiirinde yer yerip siyasal içerikli edebiyatın da kuruculuğunu ve öncülüğünü yapmıştır. Modern kâinat kavrayışı, aklın öne çıkarılması ve kader anlayışı onu kendinden öncekilerden farklı kılar. “Arz-ı Muhabbet” şiirinde kadına geleneksel mazmunun dışında tabii ve hakiki bir hüviyet vermiştir. Şiirlerine bağımsız birer başlık koyması da Türk edebiyatı için yeni bir uygulamadır. Ayrıca şiirde geleneğin dışına çıkış dinî algıda da kendini gösterir. Özellikle “Münâcât”ında Allah’ın varlığına, büyüklüğüne ve kudretine inancını dile getirdiği halde divançesine na‘t yazmamıştır. Batı şiirinden yaptığı çevirileri bir kitapta toplayarak bu yolda ilk eseri ortaya koymakla Türk okuyucusunun dikkatini Batı şiir dünyasına çevirmiştir. Tercümân-ı Ahvâl’in mukaddimesinde de belirttiği gibi halkın kolayca anlayabileceği bir nesir dili Şinâsi’nin kendi yazılarında başarıyla uyguladığı ve kendisinden sonrakileri etkilediği bir başka özelliğidir. Eşek ile TilkiKarakuş Yavrusu ile KargaArı ile Sivrisinek manzum fablları bizde ilk yerli örneklerdir.

ESERLERİ 

1. Sadr-ı Esbak Merhum Reşid Paşa Hazretlerinin Sitâyişini Mutazammın Olan Bazı Kasâid-i Âcizânemdir. On beş sayfalık bu risâlenin yayın tarihi (1856)

2. Tercüme-i Manzûme (Fransız Lisanından Nazmen Tercüme Eylediğim Bazı Eş‘âr / Extrait de poésies et de proses traduits en vers du français en turc). Jean Pietri’nin matbaasında 1859’da yayımlanan eser on bir çift sayfadan oluşmaktadır. İçinde Racine, Lamartine, La Fontaine, Gilbert ve Fénelon’un eserlerinden çevrilen şiir parçaları Fransızca asıllarıyla beraber yer almaktadır. Yeni harflerle yayımı Süheyl Beken tarafından gerçekleştirilmiştir (1960).

3. Şair Evlenmesi. Saray tiyatrosunda oynanmak üzere 1859 yılının ilk ayları içinde yazılmış, Tercümân-ı Ahvâl gazetesinin 2-5. sayılarında tefrika edilmesinin hemen ardından kitap halinde basılmıştır. 1873  yılında Selânik’te tekrar yayımlanan eser, Şinâsi’nin ölümünden sonra Von Hermann Vámbéry tarafından Eine Sittenbilder aus dem Morgenlande adıyla Almanca’ya çevrilmiştir (Leipzig 1876) Ahmed Rasim İlk Büyük Muharrirlerden Şinasi adlı kitabının içinde (İstanbul 1927) eseri yayımlamış, yeni harflerle İsmail Hikmet Ertaylan (1932), Mustafa Nihat Özön (1940, 1943), Cevdet Kudret (1959) ve Fevziye Abdullah Tansel (1960) tarafından neşredilmiştir. Metne dayalı ve basılmış ilk tiyatro eseri olan Şair Evlenmesi görücü usulüyle evlenmenin sakıncalarını ortaya koyan tek perdelik bir komedidir. Sahneye devrin münevverinin yanında mahalle ve sokağın insanını da koymuştur. Dilinin sadeliği, sahneye konabilme tekniği, entrikası ve tamamen yerli karakterde olması bakımından uzun zaman rakipsiz kalmıştır.

4. Müntehabât-ı Eş‘âr (Dîvân-ı Şinâsî).(12 Ağustos 1862) tarihinde Tasvîr-i Efkâr Matbaası’nda Eş‘âr-ı Âcizânemden Bazı Müntehabât başlığıyla basılmış, bazı ilavelerle  1870’de yine Şinasi tarafından yayımlanmıştır. Eseri Mualla Anıl (1945) ve Süheyl Beken (1960) yeni harflerle neşretmiştir. Bu küçük hacimli eser eski tarz gazel ve nazîrelerle bazı tarih, kıta ve beyitler dışında Mustafa Reşid Paşa için siyasal ve sosyal içerikli dört kaside, manzum atasözleri, hayvan hikayeleri ve nisbeten lirik bir manzume olan “Münâcât”la Türk şiirine önemli yenilikler getirmiştir. Şiirlerini yeni bir anlayışla düzenleme, kitap hâline getirme ve kitabına da bir ad verme yolunu ilk olarak Şinasî açmıştır.

5. Durûb-i Emsâl-i Osmâniyye. 1863 ve 1870  baskıları Tasvîr-i Efkâr Matbaası’nda Şinasi tarafından gerçekleştirilmiştir. Ebüzziya Mehmed Tevfik ilâve ettiği atasözleriyle genişleterek 1302’de (1884-85) tekrar basmıştır. Birinci basımda 1500, ikinci basımda 2000 kadar atasözü ve deyim divan şiirinden örnek beyitler ve Arap, Fars, Fransız atasözleriyle beraber kaydedilmiştir. Türk atasözlerinin alfabetik ve karşılaştırmalı olarak ilk sistematik derlemesi olan eser, halk düşünce ve birikimini değerlendirmede ve folklor araştırmalarında yol açıcı bir çalışma niteliğindedir. Yeni harflerle yayımı, harf sırasına göre yeni bir düzenleme yapılıp baş tarafına bir inceleme eklenerek A. Süreyya Beyzadeoğlu tarafından gerçekleştirilmiştir (İstanbul 2003).

6. Müntehabât-ı Tasvîr-i Efkâr (Makaleler). Şinasi’nin ölümünden sonra Ebüzziya Tevfik, Müntehabât-ı Edebiyye / Mes’ele-i Mebhûsetün anhâ alt başlığıyla “Mebhûsetün anhâ” tartışması yazılarını (1885-86), Müntehabât-ı Tasvîr-i Efkâr başlığıyla da Tasvîr-i Efkâr’da çıkan bazı makaleleri (1893-94) bir araya getirmiştir. Fevziye Abdullah Tansel eseri yeni harflerle ve ilaveli olarak Makaleler adıyla yayımlamıştır (Ankara, 1960). Bedri Mermutlu, Tasvîr-i Efkâr’daki imzasız yazıların da Şinasi’ye ait olması ihtimalinden hareketle bütün makalelerini din, bilim ve eğitim, medeniyet, siyaset, ekonomi, şehir ve fert açısından değerlendirmiş ve yorumlamıştır.

7. Fatîn Tezkiresi. Fatîn Efendi’nin Hâtimetü’l-eş‘âr adlı tezkiresinin, aralarındaki anlaşma gereğince Şinâsi tarafından yeni bir tertip ve ifadeyle hazırlanan baskısının ilk elli iki sayfasını (17-21 arası eksik) Ömer Faruk Akün formalar halinde ele geçirip geniş bir kritiğini yaparak ilim dünyasına sunmuştur (“Şinasi’nin Bugüne Kadar Ele Geçmeyen Fatin Tezkiresi Baskısı”, TDED, XI, 31 Aralık 1961, s. 67-98; “Şinasi’nin Fatin Tezkeresi Baskısındaki Yeni Biyografik Bilgiler”, TM, XIV, 1965, s. 277-336).

Şinasi’nin bunların dışında henüz ele geçmeyen Sarf ü Nahv-i Türkî ve Kāmûs-ı Osmânî adlı çalışmaları bulunmaktadır. Birinci eser tamamlanıp başından bir bölümünün basıldığı Şinasi tarafından bildirilen bir kitaptır. Kāmûs-ı Osmânî ise Paris’e ikinci gidişinden itibaren neredeyse hayatının tek amacı haline gelmiş ve “tı” harfine kadar hazırlanmıştır. Ancak bu çalışmaların günümüze kadar hiçbir parçası ele geçmemiştir.

 “Hayatının sonuna doğru herkesten uzak, garip bir sükût içinde yaşayan bu zekaya, Türk irfanının Avrupalılaşmasını, yani yeni bir dünya görüşü içinde kendimizi bulmayı borçluyuz. Filhakika parça parça gelen ve mahdut hedeflerin ötesine geçemeyen yenilikleri muayyen bir istikamette toplayan ve hamleyi en muhtaç olduğumuz şekilde cemiyete döndüren o olmuştur.” (Ahmet Hamdi Tanpınar)

“Şinasi gibi allâme-i edeb ve muhyî-yi edeb olan bir zât hakkında velev sırf tahsîn yolunda olsun söz söylemek haddimin fevkindedir. Şu kadar diyebilirim ki müşârün ileyh galatât-ı bî-edebânenin Azra’ili ve lisan-ı hakikat olan edebiyat-ı cedidede gördüğümüz isti’dâd-ı Kemal’in pederidir.

“Onun sayesindedir ki bu günkü günde vatanımızda ifâde-i merâma muktedir olan ashâb-ı kabiliyyet, düşündüğünü yazabiliyor, yazdığını okuyanlara beğendiriyor; Binâenaleyh hepimiz Şinasi’nin ma’nevî evlâdıyız.”  (Ebuzziya Mehmet Tevfik)

“Hangi senede olduğu hatırımda değildir. Fakat zannıma göre 78 sene-i Hicrîyesinde olacak (Milâdi 1861) bir ramazan günü kitap aramak için Sultan Bayazıd Camii avlusundaki sergilere girdim. Elime ta’lîk yazı litograf basmayla bir kağıt parçası tutuşturdular. Yirmi de para istediler. Parayı verdim, kağıdı aldım. Üstünde ilâhi ünvanı gördüm. Derviş Yunus ilâhisi zannettim. Bununla beraber okumağa başladım. O ilâhi ne idi biliyor musun, ne idi? Beni, yazdığım yazının şimdiki derecesine isal etmeğe, milletin lisanını, şimdiki hâlini getirmeğe sebeb-i müstakil olan ilâhi bir ilâhi idi . Sade fikre ne kadar da yakışır. Mebâdisi şudur: ‘Hak teâlâ âzâmet âleminin pâdişehî / Lâ-mekândır olamaz devletinin taht-gehî’. Yazdığı şeyleri gördüğüm, hatta beğenmediğim Şinasi’nin ilâhi bir hâkim olduğunu o şiirden anladım. Fakat fikrimi tamamiyle edebiyat arkadaşlarıma anlatamadım. Gittim, kendini buldum.

“Gazetesine muîn oldum. Merhum Şinasi Tasvir-i Efkâr ile edebiyât-ı sahîhaya Osmanlı lisanında tesis etti. Ben de gûya muîni idim.” (Namık Kemal)

Saygıyla anıyoruz…

Gülayşen Erayda

                Tasvîr-i Efkâr’ın ilk sayısı                Tercümân-ı Ahvâl

Kaynakça:

biyografya.com

TDV İslam Ansiklopedisi

Ahmet Hamdi Tanpınar, XIX.Asır Türk Edebiyatı Tarihi, İstanbul,2007

diledebiyat.net

sosyalarastırmalar.com