Anthony Burgess’in Mozart’ın ölümünün 200.yılı olan 1991 yılında yazdığı Mozart ve Deyyuslar kitabı Beethoven ve Mendelssohn’un konuşmalarıyla başlıyor ve sonlanıyor. Kimini bildiğim kimini bilmediğim müzik yapıtları, besteciler, librettistler, yazarlar başımdan aşağı boca edilirken yaşadığım mutluluğu nasıl paylaşabilirim bilmiyorum. Burgess’in daha çok bilinen romanı Otomatik Portakal’ın ana karakteri Alex’in 9. Senfoni ve bestecisi Beethoven’e olan saplantısında müziğe düşkünlüğü kendini gösteriyordu.

Kitabın adında Mozart olunca nasıl müzik sağanağı altında bulunduğumu tahmin edebilirsiniz sanırım. Ortadoğu’da başlayan savaşın seslerine karşılık Beethoven’ın Missa Solemnis adlı dini bestesinin Tanrı’nın Kuzusu adlı son bölümündeki “bize barış ver” adlı pastoral dua romanın ilk sayfasında karşımıza çıkar. İkinci sayfada Haydn’ın Yaradılış oratoryosu üzerine konuşurlar. Beşinci sayfada onlara Rusya’da doğan Prokofyev ile Kraliçe’nin müzik ustası Bliss katılırlar. Besteciler üzerine konuşmalara Sir Walter, Kipling, Shakespeare gibi şairlere bir iki özellikleri nedeniyle dokunarak adlarını geçirmeleri eşlik eder. Alman, Rus ve İngiliz müzikleri karşılaştırılır. Wagner’in onlara katılmasıyla senfoniler, yıkıcı müzik, müziksel dramalar, milliyetler, dinler üzerinden devam eden sataşmalar Mozart’ı anmak üzere sahnelenen operanın başlamasıyla sona erer. Perde aralarında başka besteciler ve yazarlar opera, müzik hatta her şey hakkında ahkam kesmeye devam ederler. Onlardan ikisinin adını verelim. Anthony ve ona cevap yetiştiren Burgess.

Mozart’ı anma operasının 2.perdesinin 2.sahnesinde Salieri, Mozart’ın Figaro’nun Düğünü operası için şunu söyler: “İmparatorluk hiyerarşisine zayıf bir darbe, yine de darbe işte.” Bu noktada kitaptan ayrılıp Figaro’nun Düğünü operası üzerinde biraz durmak isterim.

Da Ponte, Mozart’ın yirmi iki operasından üçünün sözlerini yazdı. İlki Figaro’nun Düğünü’ydü. Ardından Don Giovanni ve Bütün Kadınlar Böyle Yapar operalarının kelimeleri Da Ponte’ye aitti. 1759 Fransız Devrimi öncesi Fransız Yazar Beaumarchais’nin yazdığı Figaro’nun Düğünü, Figaro Üçlemesi’nin ikinci kitabıydı. Üçlemenin ilk oyunu Sevil Berberi de daha sonra Rossini tarafından bestelenecekti. Figaro’nun Düğünü oyununun konusuna göz atarsak; İspanya’daki Kont Almaviva’nın şatosunda uşaklar Figaro ve Suzanne evlenme hazırlıkları içerisindedir. Kont Almaviva, bey olma hakkını kullanarak Figaro’dan önce Susanna ile beraber olmak ister. Uşak Figaro, şato çalışanları ve Kontes ile işbirliği yaparak Kont’un bu arzusunun önüne geçmek için harekete geçer.

Da Ponte oyunu opera için yeniden kelimelendirdikten sonra Mozart’a bazı şeyler söylemiş olabilir. Kelimeler operada müziğin gerçekleşmesine izin veren kanallardır. Da Ponte dramatik anlar için Mozart’a bazı önerilerde bulunmuş mudur? Figaro’nun Düğünü operasının açılış düetinde, Figaro’nun evlendiğinde Susanna ile paylaşacağı odanın ölçüsünü alırken görürüz, oldukça meşgul görünmektedir. Evliliğe odaklanmış Susanna’nın söylediklerini duymaz. Susanna daha lirik şarkıyı söylerken, Figaro rakamları sıralamaktadır. İki kişinin aynı sahnede söylediği doğru olmasına rağmen başlangıçta aynı şey hakkında söylemedikleri açıktır. Librettoya göz attıktan sonra Mozart’ın bu farklılıkları müzikle nasıl dile getirdiğini videoda görelim.

FIGARO

Beş … on … yirmi …

otuz … otuz altı … kırk üç …

SUSANNA

Şu an ne kadar mutluyum;

Her şeyin benim için yapıldığını düşünün.

FIGARO

Beş…

SUSANNA

Bir dakika bakar mısın sevgili Figaro.

FIGARO

on…

SUSANNA

bir dakika bakar mısın Figaro’cum.

FIGARO

otuz…

SUSANNA

bir dakika bakar mısın

buraya duvağıma bak!

FIGARO

otuz altı…

SUSANNA

Buradayım duvağıma bak.

FIGARO

kırk üç…

SUSANNA

bir dakika bak…

FIGARO

Evet canımın içi, böylesi daha iyi.

Her şeyin senin için yapıldığını düşün.

SUSANNA

Bir dakika bak…

FIGARO

Evet canımın içi…

SUSANNA

Şu an ne kadar mutluyum

FIGARO

Evet canımın içi

SUSANNA, FIGARO

Ah, düğün günümüz bu kadar yakınken…

SUSANNA

Beyefendi kocam  ne kadar hoş

FIGARO

Beyefendi kocanız ne kadar hoş

SUSANNA, FIGARO

Susanna’nın kendi elleriyle yaptığı

şirin küçük duvak mı

Figaro’nun odayı ölçmesi sırasında ilk notanın yükseldikçe yükseldiğini fark ediyoruz. Figaro baritondur, Mozart onun sesini genişleterek Figaro’nun 5’den 43’e doğru yükselen ölçümlerinin müziksel bir resmini vermek istemiştir. Susanna’nın söylediği müziğe baktığımızda ritim ve seslerde farklılıkların olduğunu görüyoruz. Susanna’nın müziği daha geniş bir yelpazeye taşınırken, müstakbel kocasından daha düşünceli ve duygulu bir kadınla karşı karşıya olduğumuzu işaret ediyor. Yani zihninde ve yüreğinde Figaro’dan daha fazla şey taşıdığını müzik yoluyla öğrenmiş oluyoruz. Daha sonra Figaro’nun Susanna’nın daha önce söylediği müziği söylemesiyle odayı ölçme işini bıraktığını anlıyoruz. Susanna’nın dünyasını benimsiyor ve ona uyum sağlaması sonrasında birlikte şarkı söylemeye başlıyorlar. Başlangıçtaki enstrümantal kısmını yeniden dinleyerek opera müziğinin mikro kozmik yapısına yeniden girelim.

Figaro’nun Düğünü‘nün prömiyeri Viyana’da 1 Mayıs 1786’da Burgtheater’da yapılmıştır. İlk iki oynanışında orkestra şefliğini, Mozart şahsen yapmıştır. Arka arkaya dokuz defa oynanışı zamanına göre çok büyük bir başarı sayılmaktaydı. Gala gecesi seyirciler beş aryayı devamlı alkışlarla arka arkaya istemişlerdi. Burgheater ile yakından ilgili olan Avusturya İmparatoru II. Josef emir vererek tekrarların birden fazla olmamasını istemiş ve bunun için özel notlar hazırlanıp opera ilanı üstüne yapıştırılmıştı. İmparator, Haziran 1786’da eseri Laksenberg Saray tiyatrosunda özel olarak seyretmiştir.

Aralık 1786’da Pasquale Bondini kumpanyası tarafından operanın Prag’daki galası yapılmış ve çok büyük bir sansasyon yaratmıştır. Figaro’nun Düğünü‘nün bu başarısı sonrasında Prag’daki kumpanya yeni bir Mozart/Da Ponti operası (Don Giovanni) ısmarlamış ve bu operanın 1787’de Prag’da prömiyeri yapılmıştır.

Başından beri Mozart’ın yeteneğini kıskanan Burgess, Mozart ve Deyyuslar’da (Orijinal adı Mozart and the Wolf Gang ustalıkla Mozart ve Deyyuslar olarak dilimize çevrilmiştir. Mozart’ın ön adları Wolfgang Amedeus,Wolf Gang – Deyyuslar olarak iki dilde yer almış) şunları söyler: “Mozart’la birlikte Avusturya –Macaristan İmparatorluğunun enikonu değişmez dinginliğinin kutlandığı aşikar gibidir. Dolayısıyla müzik nesneldir, Mahler ya da Strauss tarzı kişisel içerikten yoksundur ve sosyal düzenin kendinden duyduğu memnuniyeti ıslah eden o ironi vasıtasıyla gerilim ve çözümün birbiri ardına gelmesiyle işler. Taklit ettiği organ kalptir ama cemaatin kalbidir(…) Müzikte atonalite ve dizisellik büyük bir devrim habercisiydi. Her şey Viyana’da gerçekleşiyordu. Mozart bir tür imparatorluk değişmezliğini temsil ediyor gibi görünse de dikkatli dinleyenler kromatik bir huzursuzluk sezebilirlerdi ve bu da kabul görmüş çevreler dahilinde bir bireyin ruhunun durumuydu, tasvir edilen soyut bir vatandaşlık unsuru değildi, Mozart da Freud kadar Viyanalıydı.”

Nükhet Eren