( 1895 – 1945 )
” Müsaade ederseniz , eski üslup ile söyliyeceğim, ben bu ani-misafirhaneyi aleme , misafirlikte mihman olmuşum!
1311 senesi Nisanının 23 üncü günü, yani Hızırilyas sabahı, büyük teyzemin Emirgandaki yalısında dünyaya gözlerimi açmışım! Ve ben doğarken, Beykozdaki şişe fabrikasının düdüğü sabah, işbaşı düdüğü çalıyormuş! “
Kendi cümlelerinden yukarıda alıntıladığımız üzere 5 Mayıs 1895′ de İstanbul’da dünyaya gelen yazarımız Mahmut Yesari’nin asıl ve tam adı, Yesârîzade Mahmut Esat Hayrullah’tır. Öğrenim hayatına, Burhan-ı Terakkî Mekteb-i İbtidaisi’nde başlayan Mahmut Yesârî, burayı bitirdikten sonra İstanbul Sultanîsi’nde yatılı olarak okur. Resme olan yeteneği sonucunda on beş on altı yaşlarındayken Gıdık adlı mizah mecmuasında karikatürler yayımlar ve bunun sonucunda Sanayi-i Nefise Mektebi’ne gönderilir. Devlet tarafından öğrenimi için Avrupa’ya gönderileceği sırada I. Dünya Savaşı başlayınca buradaki eğitimini tamamlayamadan gönüllü olarak askere yazılır. Avrupa’ya değil, yedek subay olarak Çanakkale’ye gider. Savaş bitince İstanbul’a döner, önce mizah dergilerine karikatürler çizerek başlayan kalemiyle geçinebilme mücadelesi, basın – yazın hayatına dahil oluşuyla ölünceye kadar devam eder. Mahmut Yesârî, yüz on bir günlük memurluğu ve kısa bir dönem Derleme Müdürlüğü’ndeki musahhihliği dışında hayatını sadece kaleminden kazanan yazarlarımızdandır (Yesârî, 1936: 8) Doğumu anındaki fabrika düdüğünün işbaşı sinyali, tüm yaşamı boyunca yazma üretimini kesintisiz sürdüreceğinin habercisi gibidir.
Türk edebiyatının çok yönlü ve çok üretken yazarlarından biri olan Yesari, Meşrutiyet ve Cumhuriyet Döneminde yaşamış ve çok sayıda eser vermiştir. Yayımlanmış olan on dokuz roman, iki öykü kitabı, otuz dört tiyatro eserine imza atan Mahmut Yesârî, hiç kuşkusuz edebiyatımızın “emektar” ve “en üretken” isimlerindendir. Sanat ve yazın alanında çok farklı eserler vermesine, böylesine geniş bir çerçeve oluşturmasına karşın, edebiyat dünyasında sadece romancı yönüyle anıldığı ve yapılan araştırmalarda onun sadece romancı yönüne odaklanıldığı görülmektedir. (Örnek : * Mahmut Yesârî nin Türk modernleşmesinin toplumda yarattığı değişmeleri konu ettiği romanlarda ilk olarak göze çarpan, onun bazı yazarlar gibi çözüm üretici bir yaklaşımda olmadığı, daha çok yanlış gördüğü durumlara ve olaylara ayna tutmak istediği gerçeğidir.) Oysaki yazarın yayımlanmış öykü kitaplarının yanında gazete ve dergilerde kalmış ve bugün hâlâ yeni okuyucularla buluşmayı bekleyen yüzlerce öyküsü bulunmaktadır. Benzer şekilde, Türk tiyatro tarihi içerisinde tiyatro oyunları kaleme alan Mahmut Yesârî, aynı zamanda bu türün ülkemizdeki tarihsel gelişimi açısından önemli isimlerden biridir. Yazarın edebiyatçı kimliğinin “bütünsel” olarak ele alınmamış olması, edebiyat tarihi araştırmaları açısından önemli bir eksiklik olarak görülmelidir.
Mahmut Yesârî, özellikle süreli yayınlarda kalan yüzlerce yazısından da anlaşılacağı üzere, âdeta bir “yazı makinesi” olarak çalışmıştır. Sonuç itibarıyla denilebilir ki Mahmut Yesârî’nin edebiyatımız açısından bazı önemli ve dikkate değer eserleri, yine kendisinin kaleme aldığı pek çok eser içinde adeta “görünmez” bir hâl almıştır. Edebiyat tarihinde dünden bugüne süregelen bu hâl yazarın kaçınılmaz bir şekilde unutulmasına sebep olmuştur. Kendisiyle yapılan bir söyleşide, yazarın ve eserin kalıcılığıyla ilgili yorumlarda bulanan Mahmut Yesârî’nin şu sözleri, sözünü ettiğimiz durumla yakından ilgilidir:
“Kimin eseri kalacak? Kimler unutulacak? Bu ancak zaman mes’elesidir. Her muharrir, bir veya birkaç eser yazar, zamanında beğenilir; elden ele dolaşır, çok veya az okunur. Bu zamanın zevkini derecesini göstermekten başka bir şey ifade edemez. Muharrirler kendi eserleri hakkında hüküm, rey vermezler, verseler de beyhudedir. Zaman bir kalburdur ve daima eler. Bu insafsız kalburun deliklerinden kaçmayacak kadar anaç olanlara ne saadet! Allah acaba hangimize mezarımızda bu saadeti gösterecek”
Üç evliliği bulunan Mahmut Yesârî ilk evliliğini, 1920 yılının başlarında askerden döndüğü yıllarda yapar. Bu evlilikten, daha sonra yazar olacak olan, oğlu Afif Yesârî (1922-1989) dünyaya gelir. Yesârî üçüncü evliliğini ise 1935 yılında, genç yazar Cahit Uçuk’la yapar. Bohem ve düzensiz hayatının bir sonucu olarak hastalanmasının ardından tüberküloz teşhisi koyulan Mahmut Yesârî, Yakacık Sanatoryumu’nda tedavi görmeye başlar. Kısa bir iyileşme sürecinin ardından tekrar eski hayatına dönen yazar, durumunun ağırlaşmasıyla birlikte son defa Yakacık Sanatoryumu’na kaldırılır ve burada 16 Ağustos 1945’te vefat eder. Cenazesi ise 17 Ağustos 1945’te Kadıköy Osmanağa Camii’nden kaldırılarak, Çamlıca Çakaldağ’da bulunan Yesârîzâde aile kabristanına defnedilir. Mahmut Yesârî ismi ise bugün Kadıköy- Koşuyolu’nda bir cadde ismi olarak hâlâ yaşamaktadır.
Değerli şairimiz Attila İlhan’ın kendisine yazdığı dizelerle veda edelim okurlarımıza .
” En taze rakıların
en ıssız kuytularından
sırılsıklam tefrikalar çıkaran
Mahmud Yesari Bey’i
kim arar, kim sorar”
Anısına saygıyla..
ESERLERİ:
ROMAN:
Yazarın roman türündeki ilk eseri, Reşat Nuri’yle beraber çıkardıkları Kelebek dergisinde kaleme aldığı Bir Namus Meselesi’dir.
Çoban Yıldızı (roman, 1925),
Çulluk (roman, 1927),
Pervin Abla (roman, 1927),
Kırlangıçlar (roman, 1930),
Su Sinekleri (roman, 1932),
Bahçemde Bir Gül Açtı (roman, 1932),
Tipi Dindi (roman, 1933),
Yakut Yüzük (roman, 1937),
Gece Yürüyüşü (roman, 1944)
Bağrı Yanık Ömer,
Ak Saçlı Genç Kız,
Kalbimin Suçu,
Aşk Yarışı,
Kanlı Sır,
Dağ Rüzgârları,
Sağanak Altında,
ÖYKÜ:
Geceleyin Sokaklar , ve Yakacık Mektupları
Öykülerinin büyük bir bölümü gazete ve dergilerin sayfalarında kalmıştır. Mahmut Yesârî nin öykücülüğünün önemine sıklıkla vurgu yapan Selim İleri’dir. “Mahmut Yesârî’nin öykü kitabı, Yakacık Mektupları, popülist bakışın gözde konusu verem edebiyatına gerçekçi, gözlemci boyutlar getirmesiyle ilginç, ustalıklı, yalın bir yapıttır. Mahmut Yesârî veremli hastaların acılarını, sevinçlerini, duyarlıklarını belgeci diyebileceğimiz bir anlayışla kazandırmıştır öykümüze” (İleri, 1975: 8)
TİYATRO :
Tablo,
Asri Hülyalar,
Bekir’in Rüyası,
Ayrı Oda,
Çürük Merdiven,
Sancağın Şerefi,
Sürtük,
Telli Turna,
Hanife Hanım Hizmetçi Arıyor,
Serseri
Pencereden Pencereye
…Ve toplamda elliden fazla tiyatro eseri.
Kaynakça:
YESÂRÎ, Mahmut (1936). “Kendimle Mülâkat”, Yedigün, 21 Birinciteşrin 1936, s.8.
YESÂRÎ, Mahmut (1944). “Tiyatro Hatıraları: Tiyatroya Girişim”; Perde-Sahne, S.21, 15 Haziran 1944, s.4.
İLERİ, Selim (1975).Türk Dili Türk Öykücülüğü Özel Sayısı, S.286, s.8.
*TOKER, Şevket (1996), Romancı Yönüyle Mahmut Yesârî, İzmir: E.Ü. Edebiyat Fakültesi Yay.
İLHAN, Attila (2009). Ayrılık Sevdaya Dahil, İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yay.
TEMİZSU, Mustafa (2014). Mahmut Yesârî: Hayatı, Sanatı, Eserleri. Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Muğla: Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.
Işık Demirtaş
Güzel bir anma.
Edebiyatımıza Emek ve gönül verenlerimize Nefis bir kadirşinazlık örneği olmuş.,
Sayın Işık Demirtaş. Kaleminize Yüreğinize sağlık Teşekkür ederim.
Eserleri ile bâki kalmış Mahmut Yesari’ye ve babasının izinde Edebiyata gönül vermiş,
bir süre Musahhih / Redaktör olarak yayınevimize hizmette bulunmuş, tam bir Beyefendi Afif Yesari üstadı Saygı ile anıyor, Rahmet diliyorum
Uğur G
BeğenBeğen