.” tanımına uygun olarak yaşayan bir aydın. Nazan İpşiroğl“Sanatçı artık çoktan beri fildişi kuleden çıkmış, toplumsal olguların içinde yaşıyor ve kendini bunlardan sorumlu duyuyor. Sadece kendi ülkesinde olanlara değil, tüm dünyada olup bitenlere karşı dünya vatandaşı olarak sorumluluk duyuyor. |
Bir arının her çiçekten bal alması gibidir edebiyat. Üreteceği o güzelim ürün için çiçeklere konar, onları koklar, alması gerekenleri alır ve kovanına dönerek herkese şifa olan ürünü üretir. Yazın dünyası da böyle değil midir? Her yazardan, düşünürden, düşünceden aldıklarını süzerek kendi ürününü oluşturur. NEYYA edebiyat kulübünün “Edebiyat tarihinde bugün” adlı gemisi Nazan İpşiroğlu’nun adasında. Ondan alacağı yenilikçi düşüncelerle, cesur yaklaşımlarla yoluna devam edecek. Tıpkı İpşiroğlu’nun yaptığı gibi. Düşlerini kalemleriyle buluşturmak, içinde yürüdüğü edebiyat dünyasına katkıda bulunmak isteyenlere bugün Türkiye’de cumhuriyetin ilan edildiği gün doğmuş olan Nazan İpşiroğlu ‘nu anlatacak.

1940’lı yıllarda İstanbul Üniversitesi‘nde sanat tarihi ve felsefe, İstanbul Belediyesi Konservatuvarı‘nda piyano, Freiburg Yüksek Müzik Okulu’nda çembalo ve oda müziği üzerine dersler aldı. 1945 yılında Mazhar Şevket İpşiroğlu ile evlendi. Eşi ile beraber sanat tarihi üzerine yaptığı çalışmalar dışında Türkiye’de o dönemlerde pek fazla bilinmeyen klasik müzik çalgılarından Çembalo’nun tanıtımı ve gelişimi için çaba gösterdi. 1952 yılında Maya Sanat Galerisinde bir fotoğraf sergisi açtı. İstanbul Barok Müzik Topluluğu’nu kurarak yirmi yılı aşkın bir süre müzik alanında faaliyet göstererek oda müziği üzerine konserler verdi.

27 Mayıs 1960 sonrasında eşiyle beraber 147’ler listesinde yer aldı ve görev yaptığı üniversiteden uzaklaştırıldı. 2011 yılında yayımladığı Sanatçı Gözüyle Köpek adlı eserinde Doğu ve Batı sanatında köpeklerin ele alınışını inceledi. Yaşamanın son dönemlerinde Ahmet Hamdi Tanpınar, Haldun Taner, Muhsin Ertuğrul ve Mozart gibi isimlerin yaşamlarını ve eserlerini araştıran, , insanlar ve diğer canlılar arasında yapılan ayrımcı yaklaşımları red eden İpşiroğlu, Ağustos 2015’te hayatını kaybetti
Eserlerinden Örnekler

Sanatları birbirinden ayıran sınırların aşılması çağımızın başlıca özelliklerinden biri. Resim, müzik, bale, tiyatro, sinema… Bütün bu sanatlar birbiriyle doğrudan doğruya bağıntısı olsun ya da olmasın, iç içe giriyor ve birbirinin biçimlendirme öğelerini kendi biçim dilleri içinde eriterek bütünleştiriyorlar. Bu kitapta yirminci yüzyılın ilk yarısında resim sanatının müzikle bağlarını göstermeye çalıştım. Resimde zamansal mekân arayışının ve bu bağlamda ritim ile hareketin, öte yandan da rengin başlı başına değer kazanmasının, resimle müzik arasındaki temel benzerlikleri ortaya çıkardığını ve iki sanat arasındaki etkileşimi hızlandırdığını gördük. İki sanatın birbirine yaklaşması, her ikisi için de yeni yapı ve ifade öğelerinin bulgulanmasına yol açıyor. Daha doğrusu sanatçılar var olan, bilinen malzemeleri yeni bir anlayışla biçimlendirme öğeleri olarak kullanmaya başlıyorlar. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra yaşanan toplumsal değişim sanat anlayışını ve sanatçının dünyaya bakışını değiştirdi. Bu yeni gelişmede hızla ilerleyen teknolojinin payı büyük. Özellikle zaman ve mekân kavramları yepyeni boyutlar kazandı. Bu bağlamda resim ve müzik birbirine daha çok yaklaşmış oldu. Bu kitap, modern sanatın öncülerine alışılmadık bir açıdan yaklaşıyor. Yirminci yüzyıl sanatına açık olanların bildikleri, tanıdıkları sanatçıların resimlerini müzik bağlamında ele alıp irdeleyerek bu resimlere yeni bir alımlama boyutu getiriyor. -Nazan İpşiroğlu-

Son yıllarda çalışmalarımı sanatlar arası etkileşim konusunda yoğunlaştırmıştım. Bu bağlamda Mozart operalarına yöneldim. İlgilimi özellikle çeken onun son operası ‘Sihirli Flüt’ oldu. Konunun örgüsünü oluşturan temel kavramların Mozart’ın kişiliğine ayna tuttuğunu gördüm. Sihirli Flüt’teki başkişilerin karakterleri birbirinden çok farklı. Bu farklı karakterlerin çoğu Mozart’ın kişiliğinde toplanmış. Mozart’ı bu bağlamda ele alınca çalışmamın çıkış noktası onun yaşam karşısındaki duruşu ve insan anlayışı oldu.19.yüzyıl İtalyan bestecilerini incelerken Verdi ile Mozart arasında temel bir ortaklık bulguladım. Her ikisi de insanı, yaşadığı toplumdan soyutlamadan etiyle canıyla yaşayan varlıklar olarak algılıyor ve kişiliklerini, birbirleriyle ilişkilerini müzik diliyle ifade ediyorlar. Sihirli Flüt ile Aida’nın temel kavramlarını bu açıdan karşılaştırdım. Bu karşılaştırma farklı dönem ve farklı koşullarda yaşamış olan iki büyük bestecinin yaşama bakışlarına ışık tuttuğu gibi, 18.yüzyıl sonuyla 19.yüzyılda yaşanan toplumsal değişimi de gözler önüne seriyor.” (Tanıtım Bülteninden

“Geçmişe yolculuk beni hiç tanımadığım, bilmediğim dönemlere taşıdı; Halit Ziya Uşaklıgil, Halide Edib Adıvar, Muhsin Ertuğrul, Cemal Reşit Rey gibi kültür yaşamımızı belirleyen insanlarla tanıştırdı. Ben soruyordum, annem yanıtlıyordu. Kimdi konuşan; annem mi, aklı muzipliklerle dolu küçük, komik bir kız mı, sürekli bir arayış içinde kendini bulmaya çalışan genç bir kadın mı, yoksa yaşamına bir anlam ve değer katmaya çalışan çok çok yaşlı, bilge bir insan mı? Bugünden düne, dünden bugüne neler kaldı, neler değişti? Yaşadığımız hızlı gelişim sürecinde çocuklarımızı nasıl bir gelecek bekliyor? Geleceği yönlendirmek ne kadar elimizde? Sanatın, tiyatronun, müziğin iyileştirici gücünden nasıl yararlanılabilir? İki farklı kuşak Nazan İpşiroğlu ve kızı Zehra İpşiroğlu tartışıyorlar. Çıkış noktaları Cumhuriyet’in kuruluş yılında dünyaya gelen Nazan İpşiroğlu’nun müzik, tiyatro ve sanat dünyası içinde geçen yaşamı.”
Hamit Ergüven