“Tanrılar tarafından delik küpü doldurmak ile cezalandırılan kız kardeşler’’
Hikâye anlatmayı, hikaye dinlemeyi hepimiz severiz. Hikayeler insanlığın, kolektif hafızanın ortak mirasıdır. Hayatı anlamlandırmaya yönelik hikâyeler en çok ilgimizi çekenler. Pandemi günlerinde felsefe tarihi ve mitoloji ilgi duyduğum ve öğrenmeyi sevdiğim şeyler arasında. Danaos Kızları da bir şekilde karşıma çıktı ve araştırmaya başladım. Yunan mitolojisindeki hikaye şöyle..

İkiz erkek kardeş olan Danaos ve Aigyptos kavga etmeye anne karnında başlamışlar. Bunun üzerine babaları Belos, bu anlamsız kavgaya engel olmak için Danaos’a ülkenin batı toprakları Libya’yı, diğer oğlu Aigyptos’a doğu toprakları Mısır’ı verir. Başlangıcında bu ikiz kardeşler hikâyesi Roma’nın kurucuları Romus ve Romulus hikayesi ile az da olsa benzerlik taşır. Ama sonrasında Danaos’us elli kızı, Aigyptos’un elli oğlu olur. Aigyptos bu anlamsız düşmanlığa son vermek için oğulları için Danaos’un 50 kızına talip olur. Sebepsiz bir kinin esiri olan Danaos bunun bir tuzak olduğuna inanır. Kızlarını Argos adasına kaçırır. Bir süre sonra bu elli delikanlı da adaya yerleşir. Bu arada nasıl olursa olur, Danaos kızlarını bu delikanlılara vermeye karar verir. Ancak bir şartı vardır. Evlilik gecesi her bir kızına hançer verir ve eşlerini öldürmelerini ister. Kızlar babalarının istediğini yapar ve eşlerini öldürürler. Yalnız en küçük kızı Hypermestra kocasına kıyamaz ve öldürmez.
Geride kalan kırk dokuz kız kardeş işledikleri bu korkunç suçtan dolayı tanrılar tarafından cezalandırılır ve Hades’in yeraltı dünyasına gönderilir. Cezaları, delik olan büyük küpü su ile doldurmak ve küp dolunca içinde yıkanarak günahlarından arınmaktır. Delik olan küp hiç bir zaman dolmaz. Ömürleri boyunca küpü doldurmaya çabalarlar.

Gene burada araya girmek gerekirse pek çok masalda ve mitlerde kadınlar babalarının ya da eşlerinin isteklerinin kurbanı olurlar, onlara bağımlı ya da güdümlülerdir. Tanrıçalar biraz bunun dışında tutulabilir ama onlar da her zaman Zeus’un gazabından korkarlar. Günümüzde kadın erkek eşitliği açısından bakıldığında bu konu ayrı bir inceleme alanı olabilir.
Ben sadece verilen cezanın saçmalığı ve anlamsızlığı üzerine durmak ve düşüncelerimi söylemek istiyorum.
Bu hikaye bana başka bir mitoloji hikayesi olan Sisifos’u hatırlattı. Zeus tarafından cezalandırılan Sisifos, her gün bir kayayı bin bir güçlükle tepeye taşır. Kaya tam tepeye gelince geri yuvarlanır. Bu kısır döngüyle yani kayanın tekrar düşeceğini bile bile tekrar tepeye taşıma gayretiyle, Camus’nun Sisifos Miti adlı kitabında dediği gibi, insan, anlamsız ve baskılara rağmen direnmek ve yaşamı yenmek zorundadır.
Aynı durum Danaos kızlarında da vardır. Delik küpün hiç bir zaman dolmayacağını bilmelerine rağmen tekrar doldurma gayretleri sürer. Kırk dokuz kız kardeş içinde bulundukları durumun saçmalığının ve anlamsızlığının farkındadır. Belirsiz bir kurtuluşa inanmak yerine durumun sonsuzluğa dek süreceğiyle yüzleşip ve bunu kabul edip küpü tekrar tekrar doldurmaya çabalamaktır. Önemli olan gösterilen çaba ve gayrettir.
Günümüzde de çalışan bir işçinin hayatı, dolmayacağını bile bile delik küpleri doldurulmaya çalışarak gösterilen gayretten farksız değil bana kalırsa.
Yaşanılan bazı şeyler anlamsız, boş, cezalandırma gibi gelebilir. Bu durumda kişi, kaderin yada tanrıların cezasıyla yüzyüze gelerek ve bu bilinçliliğe ulaşarak kurtuluş için birini beklemek yerine kendi kendisini kurtarmak için çabalar. Kendinin kahramanı olur. Delik küpü doldurmak, kayayı tepeye taşımak boyun eğmek değil, cezaya başkaldırmaktır.
Gül Deniz