Renk ve söz ustası, hocaların hocası Bedri Rahmi 1913 yılında Giresun’un Görele ilçesinde doğar. Asıl adı Ali Bedrettin Eyüboğlu’dur Babası Rahmi Bey Görele ilçesinin kaymakamıdır. Beş çocuklu ailenin ikincisi olan Bedri Rahmi’nin ilkokul çağı babasının görevi dolasıyla  Ankara, Kütahya, Artvin ve Trabzon’da geçer. Babası Trabzon milletvekili olarak Ankara’ya gidince aile Trabzon’a yerleşir. Lise öğrenimine Trabzon’da devam eder.  Resme olan ilgisini fark eden resim hocası Zeki Kocamemi  Bedri Rahmi’nin akademi düşleri kurmasına neden olur.  Düşlerinin gerçekleşmesi kolay olmaz, babasının tüm itirazlarına karşı İstanbul’a gelir ve Akademi’ye kaydolur. Hocaları Nazmi Ziya, Ahmet Haşim ve İbrahim Çallı’dır. Nazmi Ziya ve İbrahim Çallı’dan resmi öğrenirken bir yandan da Ahmet Haşim’e yakın olmaya çalışarak şiir yazmayı ihmal etmez. Ahmet Haşim’den estetik ve mitoloji dersleri alır. Şiir, onun lise yıllarında resimden önce  gelen tutkusudur. Akademi’de Van Gogh’a  hayran olur. Onu gerçek ustası olarak görür. Akademi’de ikinci yılı dolmadan Fransa’ya gider. Ağabeyi Sabahattin Eyüboğlu’nun bursunu ortaklaşa kullanarak resim öğrenimine devam eder. Fransa’da Gauguin’i tanır. Dijon ve Lion’da  kaldığı yıllarda  müzeleri gezerek  sanat yapıtlarını inceler,  Fransızca öğrenmeye çalışır, bir yandan da atölye çalışmalarına devam eder. Daha sonra  Paris’e geçer. Paris’te Andre Lhote’nin atölyesinde çalışır. Atölye çalışmaları arasında Ernestine Letoni (Eren Eyuboğlu) ile tanışır. 1934 yılında İstanbul’a  dönen Bedri Rahmi akademide eğitimine devam eder. 1936   yılında “Hamam” adlı çalışması  ile birincilikle mezun olur. 1936 yılında  Eren Eyüboğlu ile evlenir. 1937 yılında Akademinin Resim Bölüm Başkanı olan Leopold  Levy onu asistan olarak seçer. Akademik kariyeri başlayan sanatçımız  hem şair hem de ressam olarak kabul edilmesini ister.  Nazmi Ziya ve Van Gogh etkisiyle doğayı ve insan vücudunu sabırla inceler. Bu dönemde özellikle biçim değiştiren doğaya ilgisi ve kübistlerin etkisiyle iki boyutlu resim anlayışı Bedri Rahmi’de görülmektedir. Edirne, Çorum, Kilis gibi gittiği yurt gezilerinde tarihsel değerlerimizi, insanlarımızın kent ve köy yaşamını resimlerine taşır: Açık hava kahveleri, pazar yerleri, halk ozanları, halay bunlardan bazılarıdır. Zengin ve çok boyutlu olan folklorumuz ona resimlerinde esin kaynağı olur. Çay bahçesini resmederken; etrafta gezen tavukları, kahvede oturan erkekleri, trenin geçişine el sallayan çocukları, bağlama çalan ozanları, giyilen kıyafetlerin renkleri üzerindeki motifleri ele alır..

Daha sonraki yıllarda da ulusal değerlerimize sahip çıkar. Kilimler, ibrikler ve minyatürler ilgi alanına girer 

Çorum’dan döndükten sonra  duvar resim çalışmalarına başlar.  Kamu binalarına duvar  resimleri yapar. Ankara’ da Büyük Tiyatro kapılarında da onun duvar resimleri  boy gösterir. 1950 yılından sonra mozaik çalışmalarına başlar. 1958 yılında  Uluslararası Mozaik Sergisi’nde 272 m2  pano ile altın madalyayı kazanır.

1960  yılında tekrar  Paris’e gider ve müzeleri dolaşır. “Musee de I’Homme” da ilkel kavimlerin sanatını inceler. Bu incelemeler sonunda “güzelin” aynı zamanda “yararlı” olduğu kanısına varır. Matisse, Dufy ve Chagal’ın resimlerinde Doğu Kültürü’ne ait simgesel ögeleri  kullanmaları  onu Türk kilim ve minyatürlerini incelemeye yöneltir.  Bedri Rahmi, Anadolu’nun zenginliklerini keşfetmek için şehir şehir gezer. Zenginliklerin bu topraklarda olduğunun bilincindedir. Kaybolmaya yüz tutmuş değerleri koruma altına alır. Bunlardan biri de Anadolu yazmalarıdır. Yazma ve kilimlerin güzel olduğu kadar yararlı olma fikrini destekler, o yıllarda Almanya’da ortaya çıkan “ Bauhaus” sanat akımı  Bedri Rahmi’nin görüşüyle paralellik gösterir. Akademi’de profesörlüğe kadar yükselen Bedri Rahmi 1961 yılında aldığı Rockfeller bursu ile eşi ile birlikte Amerika’ya gider. Kaliforniya Üniversitesi Berkley’de iki yıl misafir  profesörlük yapar.

Şiir ve edebiyata çok düşkün olan Bedri Rahmi’nin bu tutkusu, çocukluğundan beri süre gelmiştir.   Fransızcayı bilen babası  Moliere ve Victor Hugo’dan yaptığı çevirileri çocuklarına okutarak Batı edebiyatı’nı tanıtmıştır.

Bedri Rahmi daha çok annesinin, Karacaoğlan’dan, Pir Sultan‘dan söylediği türküler, ilahiler ve masallardan etkilenmiştir. Ortaokul yıllarında resimden  çok edebiyat ile ilgilenmiş, Milliyet Gazetesi’nde açılan bir yarışmada öyküsü birincilik kazanmıştır.

1933 yıllarından itibaren şiirleri Yeditepe, Varlık, Yelken gibi dergilerde yayınlanmaya başlar. Hiçbir  edebi akımın etkisinde kalmayan sanatçımızın kendi çevresinden etkilendiğini görürüz. Ahmet Haşim, Fazıl Hüsnü Dağlarca, Yahya Kemal, Orhan Veli’den etkilense de şiirlerinde Yunus ve Karacaoğlan’ın  izleri de vardır. Halk sanatına ilgi duyan yazar Anadolu’da yaşayan köylülerin sesini duyurmak ister.

Şair bu duygularını bize aşağıdaki dizelerle anlatır.

“Elma dalından uzağa düşmez

Ne yana gitsem nafile

Memleketin hali gözümden gitmez

Bin bir yerimden bağlanmışım

Bundan ötesine aklım ermez”

Bedri Rahmi’nin şiirlerinde;  parlaklık, aydınlık ve coşkunluk ağırlıktadır.

“Yarab! Benim de içimde bu kadar ışık yansa

Dünyalar benim olurdu

Senin en karanlık göklerinde salkım salkım yıldızların var

Benim içimde insan ayağı değmemiş karanlıklar.”

Bedri Rahmi’nin şiirleri de resim tabloları gibidir.   

 “İçimde renkler uçuşur

 Al yanar yeşil tutuşur

Ne sihirdir ne keramet

Ne de el çabukluğu marifet

Bu bir ressam oğlu ressam işidir”

 En ünlü şiiri Karadut’ta ise kara sözcüğünü sevda ile birleştirmiştir.

“Karadutum, çatal karam çingenem

Nar tanem, nur tanem, bir tanem”

Kısaca örneklerini verdiğim şiirlerinin dışında akıcı ve rahat bir dilde yazdığı deneme yazıları 1952-1958 yılları arasında, Cumhuriyet Gazetesi’nde düzenli olarak  yayınlandı. Konularının içeriği  resimlerinde ve şiirlerindekiyle aynıydı. Halk kültürü ve sanatı hakkında görüşlerini belirtiyordu.

Sabahattin Eyüboğlu, Cevat Şakir, Şükran Kurdakul, Azra Erhat ve daha birçok sanat insanı ile yaptıkları mavi yolculuklarda, dolaştıkları  koylarda sanatlarının izini bırakmışlardır. İşte bunlardan biri de, uğradıkları Göcek’teki koylardan birindeki kocaman kayaya yaptığı balık resmidir ki gelenleri denize çağırır. Bu koya daha sonra Bedri Rahmi  adı verilmiştir.

Resim ve mozaiğin yanında heykel çalışmaları olan sanatçımız  21 Eylül 1975 yılında erken denecek yaşta hayatını kaybetti.  

Yazdığı şiirler, düz yazılar , duvar resimleri mozaikler ve binlerce  resim tablosuyla  hep aramızda olacak.

ESERLERİ:

ŞİİR: Yaradan’a Mektuplar (1941), Karadut (1948), Tuz (1952), Üçü Birden (1953), Dördü Birden (1956), Karadut (1969), Dol Kara bakır Dol (1974), Tüm Şiirleri Yaşadım (1977)

GEZİ DENEME:

Canım Anadolu (1953), Tezek (1975), Deli Fişek (1975) Resme Başlarken (1977)

Monografi : Nazmi Ziya (1937)

Özel Atay