Arjantinli yazar César Aira, 1949 yılında doğduğu Coronel Pringles şehrinden on sekiz yaşındayken ayrılarak Buenos Aires’in orta sınıf semtlerinden Flores’e taşınır. Halen de orada yaşamaktadır. Elli yıldan fazla bir süredir yaşadığı semtin caddelerinde, sokaklarında fantastik bir gezintiye çıkarıyor okurunu “Flores Geceleri” kitabında.
Kitabın başında tanıştığımız “Flores semtinin yaşını almış sakinlerinden” Aldo ve Rosita Peyro, ekonomik krizin vurduğu orta sınıftan bir çift olarak emekli maaşlarına katkıda bulunmak üzere alışılmadık bir iş yapmaktadır. Evlere servis yapan motosikletli gençlerin cirit attığı Flores’in hepsi tek yönlü yollarında Peyro çifti yürüyerek pizza dağıtmaktadır. Flores gecelerinde pek çok şey çıkarır okuyucunun karşısına Aira; Peyro çifti, Walter, GPS teknolojisi, kaçırılıp öldürülen Jonathan, pizza seven rahibeler, Diego, Yıldızlardan Gelen Küçümen Nardo, motor yarışları, başsavcı Zenon Mamani… Aynı mekanı, Flores sokaklarını paylaşmak dışında ilgisiz görünen tüm bu unsurları büyük bir doğallık ve rahatlıkla ilerleyen bir olay örgüsünde usul usul , neredeyse okuyucuya fark ettirmeden bir araya getirmeye başlar Aira. Yazarın, en az anlattığı kadar anlatmadığı bir şeyler olduğunu, hatta anlatmadıklarının daha çarpıcı olduğunu okuyucuya hissettirdiği ustalıklı metinlerden biri Flores Geceleri. “Kalın kara fırça darbeleriyle yazılmış harfleri boya hala yaşmış gibi karanlığın içinde kapkara parıldayan” duvar yazısını okuyucu yirmi altıncı sayfada Peyro çiftiyle birlikte görür; Walter ve Diego. O andan itibaren de anlatılan sevimli hikayenin altından kalın kara harflerle yazılmış başka bir öykünün ortaya çıkması kaçınılmaz olur.

César Aira bir söyleşisinde üslubu için yapılan “sürrealizm ve hiper realizmin birleşmesi” tanımlamasından çok hoşlandığını söylüyordu. (1) Kitaplarının çoğunda fantastik ve/veya doğaüstü ögelere yer verdiğini ama mekan, ortam vbg.. unsurları son derece gerçekçi bir şekilde hatta kendi günlük hayatında gözlemleyerek oluşturduğundan bahsediyordu. Nitekim Flores Geceleri’nde de en iyi bildiği yeri, yaşadığı mahalleyi mekan olarak seçmiş yazar. Aynı söyleşide “İki şeyi asla yapmam.” diyor Aira. “Öykülerimi birinci tekil şahıs kullanarak anlatmam, çünkü bu kolay yoldur. Ben Şehrazat gibi hikaye anlatmayı seviyorum. Şimdiki zaman kullanmam, çünkü hikayenin değerini düşürüyor, bakış açısını kaybettiriyor.” İdeal metnini “peri masalı” olarak tanımlayan Aira’nın basılmış yüzlerce -gerçekten yüzlerce- kitabı var. Bu kitapların yarıdan fazlasının yirmi otuz sayfalık novella tarzında olduğunu söyleyen yazar, “Her hikayenin bir kitap olarak basılmasını seviyorum” diyor ve her yıl üç dört kitabının basıldığını ekliyor.
Flores Geceleri’nde Peyro çiftinin yaşlı adımlarıyla usul usul pizza dağıttığı hikaye kitabın ortalarında felsefi bir boyuta geçiyor. Sevgi, tutku, şiddet, dehşet, gençlik, beden ve ruh, dönüşüm gibi konuların altının çizildiği bu bölüm kitabı bitirdikten sonra bence tekrar okunmalı. O zaman ilk okunduğundan çok daha farklı bir anlam içerebilir okuyucu için. Bu bölümün sonunda birdenbire ortaya çıkan “ölüm” kelimesi “kara öykü” diyebileceğim baştan beri kendini hissettiren olay örgüsünün de başlangıcı oluyor. Parça bölük ilerleyen anlatı yavaş yavaş birleşmeye başlıyor, Flores gecelerinde sadece motorlu dağıtıcı gençler değil, yaşam ve ölüm, suç ve şiddet, sevgi ve korku, polis ve başsavcı, rahibeler ve haydutlar, gerçeklik ve rastlantı cirit atmaya başlıyor. Nitekim César Aira, öykü anlatırken kendisi için önemli olanın olay örgüsü olduğunu söylüyor bir başka söyleşisinde.
“Olay örgüsü, macera, hareket daha çok ilgimi çekiyor. Karakterlerim benim fikirlerimdir, kelimelerimdir, düşünce tarzımdır ve karakterlerimin hepsi benim.” (2)
Metnin sonu yaklaşırken karakterlerin tümü ve “kara öykü”, kitabın en başından beri her bölümde bir detayını öğrendiğimiz “Jonathan’ın kaçırılıp öldürülmesi” olayının etrafında toplanmaya başlıyor ve tüm gizemlerin çözüleceği son bölümde yazar okuyucusu ile konuşmaktan kendisini alamıyor, neredeyse okuyucusuyla birlikte heyecanlanıyor.
“Böylece tüm karakterler Kutsal Kurum’da bir araya geldi.”
“Maceranın evriminde son aşamaya gelinmişti. İnsanın tutkusuna karşı koyamayıp zamanı ileri sarası geliyordu.”
Son derece yalın, basit (gibi görünen) bir dili var César Aira’nın. Ancak anlatı o kadar şaşırtıcı ve gizemli bir atmosferin içine alıyor ki okuyucuyu, şu an hala metinde kaçırdığım bir şeyler, (doğru) anlayamadığım gizemler olduğunu düşünüyorum. Fark edemediğim birden fazla “kara öykü” varmış gibi geliyor bana ve anlatı, sona ermesine rağmen okuyucuyu diken üzerinde tutmaya devam ediyor. Kitap okuyucuya metne geri dönmesini ve başka bir gözle bir daha, bir daha okumasını salık veriyor sanki. Oysa César Aira’nın yazdıklarını gözden geçirmek üzere metnine geri dönmediği söyleniyor. Kendisi de yazma tekniğini “fuga hacia adelante (flight forward)” olarak tanımlıyor; ileriye doğru uçuş!(3) Bu uçuş beni daha birçok César Aira kitabı okumaya götürecek sanırım.

César Aira’nın kitapta anlattığı öyküler nasıl mı bitiyor? Bilmem. Ama iki tane önemli gelişmeden bahsedebilirim. Flores semtinin hemen tepesinde bir gecede ortaya çıkan takımyıldızına “Evlere Servis Takımyıldızı” adı verilir ve pizza servisi rotalarını gösterdiğine inanılır. Aynı anda Walter ve Diego Flores’in kavisli sokaklarında motorlarıyla kıvrılıp dururlar ve ancak gökyüzünden görülebilecek gizli bir mesaj yazarlar sokaklara; yukarıdan aşağıya bakıldığında “Walter Diego’yu Seviyor”, aşağıdan yukarıya bakıldığında “Diego Walter’ı Seviyor.”
Kırmızı Başlıklı Corona
- César Aira Interview: My Ideal is the Fairy Tale, Louisiana Channel, YouTube, 01.04.2013, web:20.09.2020
- Maria A. Cerdas Cisneros, An Interview with Argentine Writer César Aira, Latin American Literature Today, June 2018, web:24.09.2020
- David Wallace, Flying Forward With César Aira, Idiom, 30.04.2012. web:24.09.2020