Ne güzel, alanda kişilerle temas etmeden bagaj işlemlerimi de otomatik makineler sayesinde hallettim, tabii tuşlara başkaları da dokunmuştur ama artık ne yapabilirdim ki… Neyse ki çantamda dezenfektanım var… Ah amca ah… Kalp krizi geçirilecek zaman mı?
Aylarca evde kalıp sadece mecburiyetlerde en güvenli toplu taşıt olarak düşündüğüm metroyu kullanarak, oturmadan ve hiçbir yeri tutmadan, siperlik ve eldiven kullanarak evden çıkmalarım olmuşken bu halime şaşıyorum.
İstanbul’dan İzmir’e uçacağımı söyleseler hayatta inanmazdım. Karar vermem de hiç kolay olmadı, çok tedirginim hala. Biletimi internetten satın alırken korona korkusundan ilk sıradan alamasam da ikinci sırada yerimi de ayarladım. Uçakta, fazla insanla temasta olmayacağım için içim biraz olsun rahat olarak geldim havalimanına. Maske üzerine ikinci maskemi de takıp, gözlerimi korumak için güneş gözlüğümü de çıkarmadım. Kapkara gözlüklerle daralıyorum ama kendimi korumam lazım.
Herkes olması gerektiği gibi maskeli, kimisi de siperlik takmış ama sosyal mesafeye uyan yok. Gözlükle duracağıma niye siperlik almadım ki sanki. Aman tanrım o da ne minicik bebekle bindiler. Hostun yan sıradaki adamın çene altındaki maskesini düzeltmesi için uyarması hoşuma gitti. Yanımdakine, “Bazı insanlar ne rahat, illa uyarılmak istiyor” demeden edemedim. Kısa süre dalmışım, uyandığımda aynı adamın maskesini çenesinde görmez miyim? Gözlerim hostesi arıyor, ben öndeyim, hostesler arkada servis yapıyorlar, bu dönemde servis de nesi anlayamadım ya o da başka. İşaret ediyorum ama beni görmüyorlar. Taktım kafayı adama, bana doğru baksa da ikaz etsem derdi sarıyor beni. Adam, yanındaki kadınla konuşurken bir yandan su içiyor, kadına tam dönüp bir şey anlatırken kara gözlüklerimi çıkarıp olabildiğince sert bakışımla ve ellerimle maskeyi takmasını işaret ediyorum, adam da tık yok. Maskemle konuşmak zor, adam maskesini taksın diye el kol hareketlerimle pandomim sanatçıları gibiyim, adamın yine umurunda değil. Yanındaki kadına işaret ediyorum o da ondan beter omuz silkmez mi? Of… İnsanları kontrol etmekten yoruldum. Hostesin gelmesiyle biraz rahatlıyorum.
Pandemide ülkede yeni normaller dönemindeyiz güya ama uçaktaki tüm koltuklar dolu eskiden olduğu gibi. Kolum tanımadığım biriyle temas ediyor çok rahatsızım. İlk zamanlarda ortadaki koltuklar boş kalacak diye duyuyorduk ama pratikte uygulanmıyormuş demek ki. Bazı havayolu şirketleri su dışında bir şey vermiyor ama bazıları da bizim seyahat ettiğimiz şirket gibi hala ücret karşılığında ikram peşinde. Bir ara önümdeki kişilere takılıyorum. Nasıl olduysa orta koltuk boş ve sağ sol koltuklarda oturan adam ve kadın maskeli olduklarından yüksek sesle konuşuyorlar, tanışma faslını geçip sanki kırk yıllık dost gibi bir muhabbet bir muhabbet. Saygısızlıktan vazgeçtim, bu dönem de ne kadar rahat insanlar, elimden gelse ikaz edeceğim. Hele arada o boş koltuğun ortasında nerdeyse kafaları toslayacak şekilde yaklaşmalarına pes diyorum artık. Ben mi çok titizim insanlar mı çok rahat bilemedim valla. Hani bir söz vardır ya; insanın istemediği ot burnunun dibinde bitermiş…
Pilotun inişe geçtik anonsu sonrasında; hostesin yanımıza eğilmesiyle, “aman tanrım yanımdakinde bir şey mi var?” diye aklımdan geçmesiyle, benim adımı zikretmesi en son hatırladığım an. Ayıldığımda sedyedeyim ve tavandaki yuvarlak floresan lambadan başka bir şey yok görme alanımda. Neler oluyor anlamaya çalışıyorum. Hemşire geldi, Covid-19 testi yapacakmış. Geçenlerde komşumla kuzeninin kafesinde buluşmuştuk. Garsonun uzaktan bardakları, parmakları içinde taşıdığını görüp huylanmıştım. Ama daha önce de çaylarımızı içmiştik bile. Kafe çalışanlarından birinde Covit-19 testinin pozitif çıkmasıyla ulaşılabilen müşterilere ulaşmışlar, beni de havada buldular. Oysa ben bardak çatalımı hep yanımda taşırdım, tanıdık yere gidiyorum diye o gün almamışım. Kâbus mu bu? Ben genel kontrollerim için bile hastanelere gitmeye çekinirken başıma bunlar mı gelecekti.
Uçağın tekerleklerinin açılıp yere çarpmasıyla ve hostesin “Sayın yolcularımız inişlerimizi corona tedbirleri gereği sosyal mesafeyi koruyarak ve beşli sıralar halinde yapıyoruz” anonsu ile irkiliyorum.
Özlem Gemici