” Onyüzbinşeyi birden yaşamak istiyordu. Hangisine sarılsa başkasına ayıp oluyordu. Kaç parça olabilirdi? ” * (T.406)

Bu yazı, 1934 yılında İnebolu Kastamonu’da doğan  yazarımızı doğumunun 86.  Yılında saygı ve özlemle anmak ve okurlarımıza onu kısaca hatırlatmak amacını taşıyor.

Yazıya Oğuz Atay’ın kişiliğini en iyi şekilde tarifleyen Yıldız Ecevit’in cümlelerinden alıntılıyarak başlamak istedim :  ” Yaşam öyküsüne fazla derine inmeden bir göz attığımızda bile, onun yaşam yolunun, idealizm-realizm karşıtlığı doğrultusunda bir dallanma geçirdiğini görebiliriz. Karşıt disiplinler arasında oluşan geniş açılı bir salınımda devinim bulmuş bir yaşamdır onunkisi: bilim ve sanat, teknoloji ve edebiyat, mühendislik ve yazarlık. Uçlardaki salınımda kendini dokuyan bir yaşamın içerdiği zenginliğin yetenekle bütünleşmesinin ise sanatsal düzlemde sıradışı yaratıcılıkta yapıtların ortaya çıkmasına yol açtığından hareketle içindeki çelişkileri romanlarının kurgusuna taşıyarak onu kendisi kılmaktadır. Oğuz Atay’ın bu karşıtlıklar tablosunu daha da karmaşık hale getiren olgu içinde yaşadığı kültürün bir ayağının Batı’da , diğerinin ise Doğu’da duruyor olmasıyla da yakından  ilgilidir.” * *

Böyle bir kişiliği oluşturan gündelik yaşam hikayesine gelirsek; babasının milletvekilliği dolayısıyla ilkokula Ankara’da başlar. İlköğretimden sonra Maarif Koleji’ne devam ederken bünyesini çok etkileyen zatürre hastalığını, öğretmen olan annesinin titiz ve özenli  bakımıyla geride bırakır. Aynı yıllarda tiyatroya olan ilgisi Petruchio rolünü canlandırdığı Shakespeare’in “Hırçın Kız” isimli oyunuyla başlar. İlerdeki  başarılı kolej yıllarından sonra 1951’de Teknik Üniversite’yi kazanır ve mühendislik okumak üzere İstanbul’a gider. 1957 yılında İnşaat Mühendisi olarak diploma aldığı bu okulu da mühendisliği de pek sevmez. Üniversitedeki öğretim yılları süresince okuduğu kitaplar arasında Hegel, Marks ve Lenin özellikle ilgisini çeker. Ankara’da yedek subay olarak askerliğini yaparken tanıştığı Cevat Çapan ve Vusat O. Bener ile edebiyat dünyasına adımını atar. Yedek subaylığı süresince Pazar Postası’nın grubuna dâhil olur. Pazar Postası’nda ilk imzasız yazıları yayımlanır. Bu yıllarda sosyalist içerikli makaleler çevirerek yayımlanmaktadır. Pazar Postası grubu içindeki Turgut Uyar, İlhan Berk, Cemal Süreya, Orhan Duru, Ceyhun Atıf Kansu, Muzaffer İlhan Erdost, Ülkü Tamer, Ece Ayhan, Tarık Dursun, Asım Bezirci, Atilla İlhan ve Ahmet Oktay gibi isimlerle tanışmıştır. 1959 yılının Mayıs ayı sonunda askerlik görevini bitirip İstanbul’a döner.

Bir süre Denizcilik Bankası İstanbul İşletmeleri’nde işe girer ve çalışmaya başlar. Daha sonra da İDMMA İstanbul Devlet Mühendislik ve Mimarlık Akademisi (şimdiki Yıldız Teknik Üniversitesi) İnşaat Bölümü’nde öğretim üyesi olarak göreve başlar. İstanbul’a taşınan Pazar Postası dergisinde aktif olarak çalışır. Yayın hayatında kısa bir süre yer alabilen bu dergiden sonra, gene yakın  arkadaşı Turhan Tükel ile birlikte denedikleri  dergi girişimleri de uzun ömürlü olmaz. 1961 yılındaki Fikriye Fatma Gürbüz ile altı yıl süren evliliğinden Özge adlı  bir kızları dünyaya gelir. “Tutunamayanlar“ın Turgut’u gibi ” küçük burjuva tapınağının sayısız cilalı tuğlalarından biri” olmaya karar verdiğinde, müteahhitlik alanında Betonar adlı şirketi kurar. Ancak işi -“çok iyi iki ortaktık, ama kötü tüccarlardık. Dostlardan, arkadaşlardan ve devletten kazık yediğimiz için”- sürdüremezler. Bu süreçte bürokrasi ile zorunlu ilişkilerinden deneyimlediklerini de harika bir  bürokrasi eleştirisi olarak “Tutunamayanlar“ın satırlarına taşır. (T.260-261)

Fransız varoluşçularını, Kierkegaard’ı , Heidegger’i iyi tanıyan , yanı sıra dünyadaki ve ülkemizdeki pek çok düşünür ve edebiyatçıyı da iyi bilen,  Kafka ve Dostoyevski’den de çok  etkilenen yazar daha sonra  Sevin Seydi’yle birlikteyken 1968 yılında ilk romanı olan “Tutunamayanlar”ı yazmaya başlar. 1970 de tamamladığı romanı  1971-72’de yayınlanmasından sonra, önemli bir tartışmanın odak noktası olur. Bu romanıyla 1970 TRT Roman Ödülü’nü kazanır. Bu ödülle birlikte  yazarlık alanında ayak sesleri iyice duyulur.  1973’te “Tehlikeli Oyunlar” adlı ikinci romanını yayınlanır.   Hikâyelerini “Korkuyu Beklerken” başlığı altında toplayan Atay, 1911-1967 yılları arasında yaşamış Prof. Mustafa İnan’ın hayatını konu eden “Bir Bilim Adamının Romanı”nı 1975 yılında yayımlamıştır. 1973 yılında yayımlanan “Oyunlarla Yaşayanlar” adlı oyunu Devlet Tiyatrosu’nda sahnelenmiştir.

Öğretim üyeliği sürecinde 1970’de Topoğrafya adlı kitabı akademi tarafından yayınlanan  Oğuz Atay, 1975’te İDMMA İstanbul Devlet Mühendislik ve Mimarlık Akademisi (şimdiki Yıldız Teknik Üniversitesi) İnşaat Bölümü’nde doçent olur.

Bir yandan tiyatro oyunları, senaryolar  bir yandan hikaye ve romanlar yanı sıra akademi ile ilgili profesörlük için İngiltere’ye yaptığı başvuru ve “Günlük” onu yorgun düşürür. Rüyasında saatinin dağıldığını görmesi ve rüya tabirinde bunun ölüm olarak yorumlandığını öğrenmesi üzerine ‘geleceğinden haberli bir yazar’ olarak yapacaklarını tamamlamak için çalışmalarını hızlandırır. En çok da stresin etkisiyle başlayan baş ağrıları yapılan iğnelerle de geçmez, ayakta sekme, yürürken sendeleme ve çift görme aşamalarıyla ortaya çıkan beyin tümörü tanısıyla tedavi için Londra’ya gönderilir. Londra’daki tedavi süreciyle de  sağlığına kavuşamaz. Büyük projesi “Türkiye’nin Ruhu” nu yazamadan 13 Aralık 1977’de, İstanbul’da hayatını kaybeder.  Sultanahmet Camii avlusunu dolduran kalabalık yaşarken göstermediği ilgi ve sevgiyi  onu uğurlarken pişmanlıkla dile getirir. Kabri, Edirnekapı Sakızağacı Mezarlığındadır. Okurlarının -yaşarken göremediği- ilgisini 1984 yılında Milliyet Gazetesinin kendisi ile ilgili olarak başlattığı yazı dizisi ile ikinci kez ve kalıcı olarak çekmeyi başarır.

Sizleri edebiyatımızın bu çok özel ve  renkli  kişiliğinin kendi  cümleleriyle baş başa bırakarak yazımızı sonlandıralım :

ülkemiz büyük bir oyun yeridir. her sabah uyanınca, biraz isteksiz de olsak, hepimiz sahnenin bir yerinde, bizi çevreleyen büyük ve uzak dünyanın sevimli bir benzerini kurmak için toplanırız. küçük topluluklar olarak, birbirimizden bağımsız davranarak ve birbirimizi seyrederek günlük oyunlarımıza başlarız.” ***

Işık Demirtaş / Ekim 2020

Yayımlanmış Kitapları 

  • Tutunamayanlar (1972)
  • Tehlikeli Oyunlar (1973)
  • Bir Bilim Adamının Romanı (1975)
  • Korkuyu Beklerken (1975)
  • Oyunlarla Yaşayanlar (1975)
  • Günlük (1987)
  • Eylembilim (1998)

*     “Tutunamayanlar , Syf:406”  (Oğuz Atay – 1972)

**   “Ben Buradayım, Syf:174-175” (Yıldız Ecevit – 2005)

*** “Tehlikeli Oyunlar,Syf:28” ( Oğuz Atay – 1973)