(1908-1969)

SUTÜVEN
Bir kayadan duman duman
On yedi metre atlayan
Dağ kokusuyla yüklü su.
Boşluğa fırlayınca, saç
Düştüğü yerde üç kulaç
Mavi su, ak köpüklü su.
Şi’rin elindesin bugün
Eski masalların bütün
Canlanacak birer birer.
“Akha”lılar da bir zaman
Şâir, ilâhe, kahraman,
Şi’rini burda içtiler.
Hepsi tapardı rengine,
Rastlamamıştı dengine,
Hiçbiri, mor Tesalya’da
Öyle füsunludur bu yer
Şi’rine borçludur “Homer”
Çünkü senindir “İlyada”.
Eski, uzun zamanların
Tığ gibi kahramanların
Türküsüdür senin henüz.
Dağda hayât uyandıran
Taşları duygulandıran
Bir son ilâhesin henüz.
Afrodit olmadan ilâh
Dağdan inerdi her sabah
Elde gümüş hamam tası.
Burda çıkardı örtüden
Kimseye gösterilmeyen
Gerdanı, göğsü, kalçası.
Altına mavi mermerin,
Üstüne ak köpüklerin
Kurt gibi saldırırdı hep.
Kimseye belli etmeden,
Hırsla kucakladıkça sen,
Göğsünü kaldırırdı hep.
Burda “Mogol”, “Yunan”, “Mısır”,
“Med”, “Roma”, “Türk” asır asır
Taptı döküldüğün yere.
Tanrıların konakları,
Orduların otakları
Burda ererdi göklere.
Söylediğim masal değil;
Atları, kahraman “Aşil”
Burda sulardı bir zaman.
Burda gezerdi “Keykubad”,
Burda keserdi “Mihridat”,
Burda içerdi “Antuvan”!
Göğse nasıl batarsa diş
Öyle derinden işlemiş
Taşlara “Hektor”un izi.
Söyle, bugün niçin, neden
Bunca ilâhlığınla sen
Kulluğa almadın bizi?
Halbuki bir “Yunan” kadar,
Hüsnüne her tapan kadar
Tapmayı biz de anlarız.
Bizleri başka görme sen;
Hüsnü, Hudâ kadar seven
Gönlü temiz adamlarız.
Hepsini at da bir yana,
Bâri o günlerin bana
Şi’rini söyle, tatlı su!.
Şi’rini, geldiğin yerin
Şi’rini, eski günlerin
Söyle, köpük kanatlı su!

“Bu şiirin şairi öldü”; Mustafa Seyit Sutüven’in ölümünden on beş gün sonra, Yeditepe Dergisi’nde “Sutüven” şiirinin altına yazılmış olarak çıkar ölüm haberi.
Ölümü bile geç duyulan şairin dedesi, Feridüddin Attar’ın Pendnamesi’ni manzum olarak Türkçeye çeviren Hacı Galip Efendi’dir. 1908 yılında Edremit’te doğmuştur. Dışardan sınavlara girerek Balıkesir Lisesi’nden mezun olur. Uzun yılar Edremit’te “Yeni Köylüler Pazarı” adını verdiği bir kırtasiye dükkanı işletir ve maden ticareti yapar. Bir ara Edremit Zeytinyağı Satış Kooperatifi’nde müdür, İzmir Zeytinyağı Kooperatifi’nde yönetim kurulu başkanı olarak çalışır. Evli ve iki çocuk babasıdır. 1969’da İzmir’de vefat eder ve cenazesi İstanbul’a getirilerek Zincirlikuyu Mezarlığına defnedilir.
Mustafa Seyit Sutüven ticaretle uğraşmasına karşın kooperatifçiliğe verdiği önemin yanında, edebiyatla ilikisini kesmez; sık sık İstanbul, Ankara gibi büyük şehirlere giderek edebiyat çevreleriyle ilişkisini sürdürür.
“Mustafa Seyit Sutüven, 1938’de Mehmet Behçet Yazar’a yazdığı mektupta kendisinde edebiyat zevkinin oluşmasında aynı zamanda hocalığını yapan Ruhi Naci Sağdıç’ın büyük etkisinin olduğunu belirtir.” Mehmet Behçet Yazar
Sabahattin Ali’yle dostlukları vardır: “Kaz Dağlarındaki şelaleden soy ismini alan Mustafa Seyit Sutüven ile Sabahattin Ali’nin Edremit’te başlayan dostlukları ölene kadar aynı sıcaklıkla ve aile ölçeğinde devam etmiştir.
Mektuplaşmalarında sık sık ortak dostlarından ve edebiyattan bahseder. Sutüven’in Sabahattin Ali hapisteyken ailesine her ay düzenli olarak yardım ettiğini, fakat bu parayı Sabahattin Ali’den gelmiş gibi aileye verdiğini de kız kardeşi anlatmaktadır.” Ali Duymaz
Şairin en çok bilinen şiiri “Sutüven”in bir öyküsü vardır: 1934 yılında Mustafa Kemal Atatürk Edremit’e gelecektir. Kaymakam Mithat Kemal Bey, Sutüven’den Kaz Dağları’yla ilgili bir şiir yazmasını ister. Yazar, iki ay gidip gelir Sutüven Şelalesi’nin olduğu yere. Kış ayıdır ve havalar buz gibidir.
Mustafa Seyit Sutüven’in şiiri ve kendisiyle ilgili yorumlar da kayda değerdir:
“Bir taraftan aruz vezniyle kaleme aldığı gazel ve mesnevilerinde eski şiir geleneğini sürdüren şair, diğer taraftan halkın sorunlarıyla dertlenip mutluluklarıyla saadet bulan bir duyarlılıkla hicivler yazar. Serbest vezne, özellikle de bu vezinle yazdığı şiirleriyle adını duyuran Nâzım Hikmet’e hayran olan Mustafa Seyit, Nev-Yunanîlik ve Akdeniz Havzası Edebiyatı cereyanının etkisinde kalır.” Şerif Aktaş
“Sutüven şiiri, gerek şekil, gerek muhteva bakımından zengin bir şiirdir. Ona bu zenginliği veren âmil, çeşitli unsurların dil musikisinin, tarih ve efsanenin, kendini ve milletini yüceltme duygusunun ve son parçalarda hissolunan esrarlı havanın bir araya gelmesidir. Şiirde teferruat ile bütün, dış ile iç arasındaki sıkı bir münasebet vardır.” Mehmet Kaplan
“Mustafa Seyit içinde yaşadığı toplumun bütün acılarını, sevinçlerini duyan, duyuran bir halk çocuğu. Öyle bir halk çocuğu ki, yaşadığı topraklara Halikarnas Balıkçısı’nın gözüyle bakıyor ve o topraklardaki medeniyet bütünlüğünü, kültür bütünlüğünü görebiliyor. Bu sebepledir ki şiirlerinde çeşitli anlatım imkânlarına başvurabiliyor. Onun ilk zamanlarında, birtakım amatörler Vergilius ya da Ovidius’u taklit ederek yalnız mitologya konulu şiirler yazarlardı. Eski Yunan Tanrıları arasında dünya edebiyatınca sakız edilmiş hikâyeleri, isimleri, mısralarına doldurdular mı kendilerini ‘Yunanî şair’ ya da ‘Şiirimizin Homeros’u diye ilan ettirirlerdi. Oysa Mustafa Seyit, gerçeği görmüş, Yunan ve Latin şairlerini, hatta Yunan mitologyasını hangi toprakların nasıl, Kazdağı’nın, Edremit’in ne zaman yetiştirdiğini anlamış bir insan olarak kendi yaşadığı memleket açısından o isimleri bütünleştiren coğrafyayı öne almıştı.” Zahir Güvemli
Cemal Süreya ise sessiz kaldığı bir dönem nedeniyle, yazısında, “tek şiirlik şair” diye eleştirir Sutüven’i.
Mustafa Seyit Sutüven; Yücel, Serveti Fünun (Uyanış), Yeni Ses, Yurt ,Dünya, Türk Dili, Varlık, Yeditepe ve Yeni İnsan dergilerinde şiirlerini yayınlar. Sağlığında seksen adet şiirini kitaplaştıramaz. “Bütün Şiirler” kitabı, 1976 yılında Zahir Güvenli ve Behçet Necatigil’in önsözleriyle yayınlanır.
Pandemi krizinde dahi Kaz Dağlarındaki doğa katliamının, rant uğruna sürdürülmeğe çalışıldığı günümüzde; Mustafa Seyit Sütüven “Kazdağı” şiirinde, “Kazdağı âşık dağıdır / Sevgi bu dağlarda yaşar…” diye yıllar öncesinden seslenir bizlere.
Muhsin Başaldı