(6 Ağustos 1928 – 17 Ekim 2018)
Yaşamı boyunca “Ben fotoğraf sanatçısı değil foto muhabiriyim,” diyen Ara Güler, Beyoğlu, İstanbul’da doğdu. Tam adı Aram Güleryan’dır. Eczacı olan babası “Dacat Güler” Giresun’un Şebinkarahisar ilçesi, Yaycı Köyü’nden altı yaşındayken okumak için İstanbul’a geldi.

Lisedeyken film stüdyolarında sinemacılığın her dalında çalışırken Muhsin Ertuğrul’un tiyatro kurslarına devam etti. Çünkü yönetmen veya oyun yazarı olmak istiyordu. 1950’de Yeni İstanbul gazetesinde gazeteciliğe başlarken aynı zamanda İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’ne devam etti.
Ara Güler’e lise yıllarında babası ilk 35 milimlik film makinesini ve bir fotoğraf makinesi alıp Yeni İstanbul gazetesine “foto muhabiri” olarak işe girmesine yardımcı olmuştur. İlk çektiği fotoğraf; 1950 yılında Ticaniler denen gerici bir grubun kırdıkları Gümüşsuyu’ndaki Atatürk heykelinin resmidir.

1958’de Time-Life, Paris-Match ve Der Stern dergilerinin yakın doğu foto-muhabirliği görevlerini üstlendi. 1954’de Hayat dergisinde fotoğraf bölüm şefi olarak çalışmaya başladı.
1953’de Henri Cartier Bresson ile tanışarak Paris Magnum Ajansı’na katıldı ve İngiltere’de yayımlanan “Photography Annual Antalojisi” onu dünyanın en iyi yedi fotoğrafçısından biri olarak tanımladı. Aynı yıl ASMP’ye (Amerikan Dergi Fotoğrafçıları Derneği) tek Türk üye olarak kabul edildi. 1962’de Almanya’da çok az fotoğrafçıya verilen “Master of Leica” ünvanını kazandı.
Savaş foto muhabirliği de yapan Ara Güler, kariyeri boyunca dört savaşı fotoğrafladı. Çeşitli ülkelerde yayınlanan dergi ve gazetelerde yayımlanan fotoğraflarından biri Time dergisine kapak oldu.

Ara Güler ve Picasso
Cannes Film Festivali’ni izlemeye gönderilen Ara Güler, kapıda fotoğraf çeker. Birden herkesin yere düştüğünü, lambaların devrildiğini görür. Biri geliyordu ama kimdi? “Çelimsiz, küçük boylu, sıradan bir adam geliyordu. Bu adam Picasso’ydu” der. Picasso’nun sadece iki kare fotoğrafını çekmiştir. Picasso’nun kitabının yapılacağını duyunca yayınevine gider. ‘Ben de sizinle gelip günlük yaşamını çekeyim’ der. Böylece Picasso’yla buluşma gerçekleştir. Dünyanın en ünlü ressamı korka korka gittiği diş doktoru dönüşünde Ara ile buluşur ve “Sen Fransız ressam Cezanne’a benziyorsun. Dur senin bir resmini çizeyim” der. Ara Güler donar kalır. Picasso onu çizer. Altına da imzasını atar. Ara Güler, “Türkiye’de bir adet orijinal Picasso var, o da benim evde.” der.
1972’de Paris Ulusal Kitaplık’ta sergisi açıldı.1975’de ABD’ne davet edildi ve birçok ünlü Amerikalının fotoğraflarını çektikten sonra “Yaratıcı Amerikalılar” adlı sergisini dünyanın birçok kentinde sergiledi.
Yine aynı yıl Yavuz zırhlısının sökülmesini konu alan “Kahramanın Sonu” adlı bir belgesel film çekti.
Belgesele aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz.
1979’da Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin foto muhabirliği dalındaki Birincilik ödülünü aldı. 1980’de fotoğraflarının bir kısmı Karacan Yayıncılık’ın yayınladığı Fotograflar adlı kitabında basıldı. 1986’da Hürriyet Vakfı’nca basılan Prof. Abdullah Kuran’ın yazdığı “Mimar Sinan Kitabı“nı fotoğrafladı. Aynı kitap 1987’de Institute of Turkish Studies tarafından İngilizce olarak yayınlandı. 1989’da Ara Güler’in Sinemacıları kitabı basıldı. 1991’de Dışişleri Bakanlığı için Halikarnas Balıkçısı’nın (Cevat Şakir Kabaağaclı) “The Sixth Continent” adlı kitabını fotoğrafladı.
Bütün dünyayı gezerek foto röportajlar yaptı ve bunları Magnum ajansı ile dünyaya duyurdu.
Bu arada birçok ünlü kişi ile röportajlar yapmış ve fotoğraflarını çekmiştir.

Sebastião Salgado ve Ara Güler
Belgesel fotoğrafın duayenlerinden Brezilyalı Sebastião Salgado bir gün Ara Güler’e hediye ettiği fotoğraflardan oluşan “Sevgili Dostum Ara’ya” sergisini açtı. Serginin öyküsü de şu şekilde; “Ben seni hep izlerdim, fotoğraflarını da çok severim. Senden fotoğraflarını istiyorum” der bir gün Salgado. “Kaç tane verirsen, ben de o kadar fotoğraf veririm” diye de ekler. “Seç on beş resim“ deyince “On beş az, daha çok fotoğraf istiyorum, otuz tane olsun” der. Böylece Ara Güler hatırı sayılır bir Sebastião Salgado koleksiyonuna sahip olur. Ara Güler ile belgesel fotoğrafın bir başka ustası Salgado arasında geçen bu fotoğraf alışverişi, Salgado’nun da onayının alınmasıyla yıllar sonra bir sergiye dönüşmüş olur.


Charlie Chaplin’in fotoğrafını neden çekmedi?
Ara Güler, hayranı olduğu Charlie Chaplin’in fotoğraflarını da çekmek ister: “Chaplin benim dünyamı kuran, bana vizyonu veren, hayata bakmayı öğreten adam… O zamanlar İsviçre’de bir şatoda yaşıyordu. Karısı da Amerikalı ünlü yazar Eugene O’Neill’in kızı Oona’ydı. Bunların şatosunun önünde üç gün, kar kıyamet demeden fotoğraf çekmek için bekledim. Sonunda Oona donmamdan korkup, ‘Konuşursan konuş, ama resim çekme’ dedi. Adam yürüyen iskemlede, felçli resimlerini çektirip akıllarda böyle bir imaj bırakmak istemiyordu. Çünkü o da benim gibi elimdeki fotoğraf makinesinin acımasız olduğunu biliyordu. Pire gibi dolanarak dünyanın en cevval tipini yaratmış Charlie Chaplin’i felçli halde çekmek bana yakışmazdı, o nedenle onun fotoğrafını fırsat bulduğum halde çekmedim.”

Salvador Dali ve Ara Güler
“Dali’nin Paris’te oteline gittim, 101 numarada kalıyormuş. Kapısını açtım, bana bakıyor; ‘Niye benim fotoğrafımı çekmek istiyorsun?’ dedi. ‘Çok meşhursun da onun için.’ dedim. ‘Benim dakikam 25 bin dolardır.’ dedi. ‘Güzel ama ben bir dakikada fotoğraf çekemem ki!’ dedim. Beni tuttuğu gibi dışarı attı. O akşam bir Yahudi arkadaşımla yemeğe gittim.’Dali beni dışarı attı.’ dedim, ‘O benim vaftiz babam.’ dedi. ‘Ama sen Yahudi’sin o Hristiyan nasıl olur?’ dedim. ‘Sen karışma.’ dedi, gitti konuştu. Ertesi sabah saat 11’de gittik. Dali bana bakıyor ben ona. ‘Senin fotoğrafını çekmeliyim. Adamakıllı bir fotoğrafın yok.’ dedim. ‘Kimse yokken gel.’ dedi. Ertesi gün saat onda gittim, üç gazeteci daha geldi. ‘Hani benden başka kimse olmayacaktı.’ dedim. ‘Dur ben onları hemen salarım.’ dedi. Elinde de gümüş saplı bir baston var. ‘Bilin bakalım, ziftin formülü nedir?’ dedi. Kimse bilemedi. Formülü kafadan attı. ‘Benim adım Salvador Dali, bu bastonu ziftin içine sokar çıkarırım. Beş kuruşluk baston olur 50 bin dolar. Sen bunu yaparsan deli derler. Şimdi dediğimden ne anladınsa git onu yaz.’ dedi. Üçünü birden toplayıp dışarı attı. O fotoğrafları o gün çektim.“

Alfred Hitchkock ve Ara Güler
Ara Güler’in unutamadığı özel çalışmalardan biri de Alfred Hitchkock ile yaptığıydı. Hitchkock, başlarda onu pek sevmemişti ama sonra alıştılar birbirlerine. Sonuna geldiklerinde ise, artık şakalaşıyorlardı. “Baktı ki, ben ondan daha matrak biriyim, rahat rahat çalıştık sonra. Ben de içimden: ‘Yahu ben, Picasso’larla falan çalışıyorum. Sen de kim oluyorsun? Sen Hitchkock isen ben de Ara Güler’im’ diyorum”.

Babil’den Sonra Yaşayacağız
Ara Güler’in erken döneminde kaleme aldığı öykülerle daha sonra çektiği fotoğrafları bir araya getiren bu kitap, Türkiye’de yaratıcı fotoğrafçılığın uluslararası alanda ün kazanmış en önemli temsilcisi olarak kabul edilen ve fotoğrafçı kimliğiyle öne çıkan sanatçının pek bilinmeyen bir yönünü, öykücülüğünü ve yazarlığının türlü yönlerini etraflı bir şekilde ortaya çıkarıyor. Türkçe, Ermenice ve İngilizce üç cilt halinde eşzamanlı olarak yapılan bu yeni basım Güler’in metinleriyle görsel dünyası arasında muhtemel eşleşmelerin izini sürerek bir “foto-öykü albümü” halini alıyor. Fotoğraflarında anlamlı anları yakalayıp onlardan bir kompozisyon oluşturabilmesinde bu erken dönem öykülerinin önemli bir rolü olduğunu düşünen Güler, kitapta yer alan on üç öyküsünü birer fotoğraf olarak nitelendiriyor. Babil’den Sonra Yaşayacağız, Güler’in yalnızca fotoğraflarıyla değil, öyküleriyle de “görsel dünyanın adamı” olduğunun adeta kanıtı.

Ara Güler, Afrodisyas antik kentinin keşfedilmesini sağladı
1964 yılında bir baraj açılışı için bölgeye gazeteci olarak giden Ara Güler açılıştan dönerken yolunu kaybeder. Aydın’ın Geyre beldesine bu şekilde tesadüfen gider, orada köylülerin tarihle iç içe yaşadıklarını görür. Kahvehanede tarihi eserlerin masa yapıldığını, evlerin direklerinin tarihi sütunlardan oluştuğunu, lahitler içerisinde kadınların üzüm şırası süzdüklerini görür. Fotoğraflarını çeker ve İstanbul’a gelince araştırır. Fakat burasını kimse bilmemektedir, kimsenin Geyre’de yatan o muazzam tarihi kentten haberi yoktur. Çektiği fotoğrafları Time dergisine gönderir ve fotoğraflar bir anda dünyanın ilgi odağı haline gelir.

Ara Güler Nuh’un Gemisinin peşinde
Nuh’un Gemisi’nin ilk fotoğrafını çekme ve dünya kamuoyu ile paylaşma şerefi dünyaca ünlü foto muhabiri Ara Güler’e nasip oldu. Erzurum’daki 3. Ordu Komutanlığı’ndan kendisine tahsis edilen askeri uçakla gökyüzünden Nuh’un Gemisi’ni çeken Güler o anı yıllar sonra, “Eğer bu, Nuh’un Gemisi’nin izi ise bu aşağıda Allah’ı görmek gibi bir şeydir.” diyerek tanımladı.
.
NEMRUT DAĞINI DÜNYAYA DUYURDU
Ara Güler 1960 yılında Alman Der Stern dergisi için Kahta’dan katırlarla dokuz on saatlik bir yolculukla Nemrut Dağı’na ulaştı ve Nemrut Dağı’nı kendine has bakış açısıyla fotoğraflayarak dünyaya duyurdu.
ARA GÜLER’İN İSTANBUL FOTOĞRAFLARI
ARA GÜLER’İN TRT BELGESELİ
Coşkun Aral’ın “Ustam” dediği ve 2018’te 90.yaşını kutlayan Ara Güler için hazırladığı belgeselden tadımlık bir bölüm.
Ara Güler’in ilk röportaj fotoğrafı yirmi bin liraya satıldı
Duayen foto muhabiri Ara Güler’in ilk röportaj fotoğrafı, 20 bin 532 liraya alıcı buldu. İstanbul Müzayede tarafından organize edilen açık artırma, internet üzerinden canlı gerçekleştirildi.

ARA GÜLER’İN İNSANA, TARİHE BAKIŞI
“İnsan olmadığı zaman hayat olmaz. Onun için benim fotoğraflarımda hep insan vardır… İnsan sevgisini kaybetmişse hiçbir şeyin önemi yoktur aslında. En mühim şey insan sevgisidir. Her şey buna bağlıdır. İnsan sevgisi oldukça fotoğraf da gelişecektir. Çünkü her şey, fotoğraf da insan içindir. Sevgisiz insan, insansız da fotoğraf olmaz.
Tarih en mühim şeydir benim hayatımda. Yahu aslında bir foto muhabiri kimdir biliyor musun? Görsel tarihçidir. Tarih artık bugün görsel yazılacaktır. Sen bugün yakın tarihteki katliamları yazıdan mı okuyorsun, yoksa fotoğraflardan mı görüyorsun? Hangisi aklında kalıyor? Hangisi daha güvenilir, daha gerçek. Onun içindir ki kimi polisler, anladın mı, hep fotoğrafçıların peşindedir, makine kırar. Çünkü istedikleri tarih yazılsın istiyorlar memlekette. Binlerce, milyonlarca insan binlerce, milyonlarca yoldan dünyanın dört yanına gider. Birbirine kavuşanlar, birbirinden ayrılanlar olur. Binlerce otobüs, milyonlarca yol yalnızca bu işe hizmet eder. Binlerce, milyonlarca insan aynı şeyi duyumsar, aynı şeyi ister. Birbirlerinin yanından geçer, konuşur, ayrılırlar… Her insanın pusulası, sanırsın onları birbirinden uzaklaştırmak için yaratılmıştır. Her an yanından geçen binlerce, milyonlarca mutluluktan habersizdir insan. Köpük içinde hapsolmuş sinekler gibi…”
ARA GÜLER MÜZESİ
Doğuş Grubu’nun, duayen foto muhabiri Ara Güler iş birliği ile hayata geçirdiği “Ara Güler Müzesi (AGM)” açıldı. Müzenin, Bomontiada’da yoğun katılımla yapılan açılışında Ara Güler Arşivi’nden fotoğraf, hikaye, video, tablo, obje ve kitapların yer aldığı “Islık Çalan Adam” sergisi de meraklılarının beğenisine sunuldu. Güler’in sanatını, kimliğini ve yaşamını gelecek nesillere aktarmak amacıyla kurulan, Türkiye’nin uluslararası standartlara sahip ilk fotoğraf sanatçısı müzesinin açılışında ayrıca, 16 Ağustos 1928’de dünyaya gelen Güler’in 90. doğum günü için pasta kesildi.
VEFAT
Adına açılan müze ile onurlandırılan usta fotoğrafçı Ara Güler aynı yılın 17 Ekim’inde 90 yaşında hayatına gözlerine yumdu ve 2010 yılında kaybettiği eşi Suna Güler’in yanına son yolculuğuna uğurlandı. Şişli Ermeni Mezarlığı’nda toprağa verildi.
Ödülleri:
1979 – Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Birincilik Ödülü (foto muhabirliği dalında)
1999 – Türkiye Gazeteciler Cemiyeti, meslekte 50 yılını dolduran gazetecilere verilen “Burhan Felek” basın hizmeti ödülü
2000 – Fransa Légion d’honneur nişanı
2004 – Yıldız Üniversitesi fahri doktora unvanı
2005 – Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı Kültür Sanat Büyük Ödülü
2008 – İstanbul Fotoğraflarıyla İstanbul Turizm Özel Ödülü
2011 – Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü
Başlıca Kitapları:
– Fotoğraflar (Karacan Yayınları, 1980, İstanbul);
– Ara Güler’in Sinemacıları (Hil Yayınları, 1989, İstanbul);
– Sinan, Architect of Soliman the Magnificient (Editions Arthaud, 1992, Paris; Thames and Hudson, 1992, Londra ve New York);
– Living in Turkey (Albin Michel, 1993, Paris; Thames and Hudson, 1993, Londra ve New York; Archipelago Press, 1993, Singapur);
– Eski İstanbul Anıları (Dünya Yayınları, 1994, İstanbul);
– Bir Devir Böyle Geçti, Kalanlara Selam Olsun (Ana Yayıncılık, 1994, İstanbul).
– Yitirilmiş Renkler (Dünya Yayıncılık, 1995, İstanbul);
– Yüzlerinde Yeryüzü (Ana Yayıncılık, 1995, İstanbul);
– Ara Güler’in 70. yaşgünü için özel olarak yapılan Ara Güler’e Saygı kitabı (YGS Yayınları 1998, İstanbul, Hamburg);
– Babilden Sonra Yaşayacağız, (Kısa hikayeler, Aras Yayınevi, 1996, İstanbul);
– İstanbul des Djinns (Fata Morgana, 2001, Montpellier, Fransa);
– Yeryüzünde Yedi İz (Yapı Kredi Yayınları, 2002, İstanbul);
– 100 Yüz (Yapı Kredi Yayınları, 2003, İstanbul);
– Retrospektif – 50 Yıl Fotojurnalizm (YGS Yayınları, 2004, İstanbul, Bremen);
– Ara Güler (Antartist Yayınları, 2005, İstanbul);
– Ara’dan Yetmişyedi Yıl Geçti (Fotografevi Yayınları, 1. Baskı 2005, İstanbul)
Nalan İncekara
Kaynakça
Not: Atölyemizde Afrodisias temasıyla bir çok öykü ve şiir yazılmıştır, https://pazartesi14.com/category/temaoyku/afrodisyas linkinden yazılarımıza ulaşabilirsiniz.
Yazıyı çok beğendim. Eklentiler de çok güzel olmuş. Siteniz de göz dolduruyor. Tebrik ederim.
BeğenLiked by 1 kişi
Teşekkür ederiz 🙂
BeğenBeğen
Teşekkürler 🙂
BeğenBeğen
Çok güzel hazırlamış, yüreğinize sağlık…
BeğenLiked by 1 kişi