Papirus Dergisi Nisan Mayıs 2016 sayısında yayınlanmıştır.

Filiz Bilge

PERE-LACHAISE’İN İKİ SAKİNİ: GORIOT BABA VE BALZAC

Yaşam kronolojisinin otuzuncu yılında; 1829’da, babası ölen Balzac tam da bu yıl şeytanın bacağını kırarak kendi adıyla ilk romanını yayımlar. Sefalet içinde bir kulübede Ballsa soyadıyla doğmuş olan baba Bernard François’nın elli dört yaşındaki erkek kardeşi, hamile bir köylü kızını öldürmüş ve giyotinle idam edilmiştir. Balzac’ın babası da yıllar sonra seksenindeyken bir kızı hamile bırakmakla itham edilmiş, ailenin itibarını zedelemiştir. Hem asalete olan merakı hem de bu kötü ünden uzaklaşma ihtiyacı ile Balzac, aile içinde atıp tutulan hikâyelere göre uzaktan akraba oldukları öne sürülen Galyalı bir derebeyi ailesine dayanarak, adına soyluluk ünvanı ‘de’ takısını ekler. İlk olarak Tılsımlı Deri’yi Honore De Balzac olarak imzalar. Böylece dönemindeki diğer yazarlar tarafından alay edilip hırpalansa bile hayran olduğu Napolyon gibi kendi imparatorluğunu ilan etmiştir.

Balzac’ın çocukluğu ve gençliği bir zafer silsilesi olan Napolyon döneminde geçmiştir. Honore üç kardeşinden önce doğduğunda ailesi varlıklı ve saygın yurttaşlardır. Ama bunun Honore’ye pek, hatta hiç faydası olmaz. Zira tüm gücünü kendi iyi yaşamını sürdürmek için kullanan babası ve hastalık hastası annesi tarafından bebekliğinden itibaren dışlanır. Bir jandarmanın karısına sütanneliği için teslim edilir. Dört yaşına kadar orada kalır. Devamında ailede tek sevdiği kız kardeşi Laure ile birlikte yarım pansiyonlu olarak başka bir eve verilir ve sadece pazar günleri eve bir yabancı gibi gelir.

Yedi yaşında küçük bir çocukken kasvetli kuleleri ve devasa duvarlarıyla adeta bir hapishane olan Vendome adındaki Oratoryen rahiplerinin yatılı okuluna verilir. Okul kayıtlarında “Canlı bir karaktere sahiptir, kolayca ateşlenir ve zaman zaman şiddetli bir ateşe tutulur.” notu vardır. Altı yıl süren bu dayanılmaz eğitim sona erip eve döndüğünde ruhen ailesinden tamamen uzaklaşmış durumdadır. Erken dönem eserlerinden olan Louis Lambert Balzac’ın çocukluğunun trajik içsel yaşamını sarsıcı bir şekilde anlatır. Burada birbirini tamamlayan iki karakter betimlenmiştir. Balzac kendi kişilik bölünmesi temasını daha sonra farklı iki karakterde iki şair olarak Sönmüş Hayaller’dede kullanır. Kitapta yoğun bir şekilde felsefi sorgulamanın yanı sıra tüm yaşamı boyunca etkisi altında olacağı gizemciliğin de izleri bulunmaktadır. Ne yazık ki genç yaşta delirerek ölen Louis Lambert, Balzac’ın yaşamındaki ölümü sorguladığı ve intiharı denediği zorlu yılların da ipucunu vermektedir:

Ansızın elimde olmadan bir duygu gelip geçti içimden: Louis’nin deliliğinden kuşku duydum. Oysa beni görmediğini de duymadığını da çok iyi biliyordum. Sanki tanrısal bir mutluluğa eriştiğini gösteren bir uyum vardı sesinde, bu da, sözcüklere dayanılmaz bir güç vermişti. Bilmediğimiz bir dünyayı eksik bir biçimde açıklayan tümcesi ıssız bir gecenin ortasında duyulan görkemli bir çan sesi gibi ruhlarımızda yankılar bıraktı. Matmazel de Villenoix’nın, Louis’nin aklı başında bir adam olduğuna inanmasına artık şaşmıyordum. Belki de ruhun yaşamı bedenin yaşamını öldürmüştü onda. (Louis Lambert, sayfa 106)

Balzac Paris’te Hukuk Fakültesine kaydolunca ailesinden kurtulacağını, özgür kalacağını zanneder. Oysa anne ve babası, para kazanma tutkusu ile onu bir avukatın ve noterin yanına işe verirler. Balzac edebiyata ilgisi olduğundan Sorbonne’da yazarlık derslerine katılır. Bir müddet hem okuyup hem çalışır. Sonunda dayanamaz işten çıkar ve onların seçtiği burjuva mesleklerini istemediğini, yazar olmaya karar verdiğini söyler. Babası ilk defa ona karşı durmayarak destekler görünür. Oysa bu durum Balzac’ın yine açlık sınırında bir harçlıkla yıkık dökük bir çatı katında yeni bir yaşam mücadelesi vermesi demektir. Üstelik de tecrübesiz bir şekilde. Tek başına bırakılmış olan bu gençle arada sırada ilgilenen eski bir aile dostu vardır; hırdavatçı Le Petit Pere Dablin.

Bu sırada Balzac’da baba figürünün yerine geçen önemli bir güç figürü olan Napolyon yenilmiş, esir düşmüş ve ölmüştür. Bir yıl sonra içindeki boşluğu şefkatle ve aşkla dolduracak kadınla karşılaşır. Vadideki Zambak’taunutulmaz karakter Henriette olarak anlattığı kendisinden yirmi iki yaş büyük Mme de Berny. Onun maddi desteğiyle ticari hayata atılır. Önce yayımcılık sonra matbaacılık ve daha sonra da hurufatçılık işine girer ve batar. (Bu akışta bir kökene dönme isteği görülebilir.) Borçları yüzünden zor günler yaşar. Babasından kalan kaba ve gösterişi seven mizacını, ayakta kalmak için kullanır.

 Başarıyı ve kurtuluşu yeniden edebiyatta görür. İrade ve istenç gücüne inanan Balzac, hayran olduğu Napolyon’un zafer anlarındaki gibi tek büyük hedef için tüm güçlerini toplamaya yönelir. “Onun kılıcıyla sona erdiremediğini ben kalemimle tamamlayacağım.” diyerek yola çıkar. Gerek kendi ailesinden çektikleri, gerekse toplumun çözülmeye doğru gitmesi Balzac’da içinde bulunduğu yenilenme dönemine, tarihsel bir perspektiften bir bütün olarak bakma ihtiyacını doğurmuştur. Zira daha önceki monarşi günlerini ve yaşantıları daha doğal bulmaktadır. Balzac kendi evrenini yaratmaya karar verir.

Bir arkadaşına “Bu cehennemi dile getirecek bir Dante ister.” der. Böylece insanlık komedyasının temelleri atılır. Üç bölümde tasarladığı eserin en yoğun bölümü töre incelemelerine ayrılmıştır. Başrollerde Paris, taşra, kibar alemi, kadınlar, büyük tutkular, büyük hırsızlıklar, basamaklar yükseldikçe kaybolan ruhlar vardır. Kendisi de kaybolmamak için yazma hastalığına tutulur. Günde on altı saat çalışmaya başlar. Romanlarında gerçekçiliği oluştururken kendisi hayali bir dünyada yaşamaya başlar.

Balzac edebiyatında daha çok baba-kız ilişkisini işlemiştir. 1833 yılında yazdığı Eugenie Grandet adlı eserinde cimriliği ve otoritesiyle karısını, kızını ezen bir baba karakteri vardır. l834’de ise ilk gerçekçi roman olan Balzac’ın Kral Lear’ı Goriot Baba yazılmaya başlanır. Son dönem başyapıtı Kibar Fahişeler’de de yaşlı hafiye Peyrade ve kızı Lydie’nin ‘babasının kefaretini ödüyor’ diye nitelenen trajedisi konu edilmiştir.

Balzac’ın baba başlığında inceleyeceğimiz en kapsamlı eseri, iki güzel kızına saplantılı bir sevgi duyan ve ihanete uğrayan Goriot Baba’dır. Bu romanda ayrıca toplumdaki babalık kurumuna ahlaki bir gönderme vardır. “Babalar ayaklar altında çiğnenirse, vatan mahvolur, gün gibi aşikâr bu. Toplum, kibar âlemi babalık sayesinde yürür.” Fakat bu toplumsal suçta Goriot Baba’nın payı da sistemi bu hale getirenlerden aşağı değildir. Bu kitap insanlık komedyası içinde Balzac’ın planlayarak yazdığı ilk kitaptır. Aynı şekilde ilk defa bir kentin, insan yaşamında mevzilere ayrılmış bir cephe gibi etki gücü ortaya konmuştur. Güçlü karakterler, güçlü betimlemeler, paranın iktidarını ilan etmesi, geri dönen karakterlerle yazarın ustalığının eseridir.

Goriot Baba‘dakiRastignac karakteri de taşradan Paris’e gelen genç bir hukuk öğrencisidir. Parasız ama heveskârdır. Romanda iki karakter O’na babalık örneği gösterir. Eski bir makarna tüccarı olan Goriot Baba ve eski bir suçlu olan Vautrin. Ne yazık ki biri ölecek ve diğeri de hapse girecektir. Rastignac ise Balzac gibi kadınların soyluluk unvanlarının katkısıyla paranın ve yükselişin hayalini kuracaktır.

“Paris’te başarı her şeydir, iktidarın anahtarıdır. Kadınlar sizi akıllı, yetenekli buldular mı erkekler de inanacaktır buna…”

Romanın sonlarında Goriot Baba gözünden esirgediği, ölesiye düşkün olduğu, tutkulu bir aşkla sevdiği kızlarının çaresizlik içinde kıvrandıklarını görüp de hiçbir şey yapamadığı için sinirlenir ve ciddi bir kriz geçirir. Krizi geçirdiği gece, her iki kızı da bir baloya gidecektir. Bu baloda giyeceği elbiseyi alması için son kalan değerli eşyalarını da satmış ve parayı Anastasie’ye vermiştir. Babalarının ölüm döşeğinde olduğunu bilmeleri her iki kızını da bu baloya gitmekten alıkoymaz. Bu Eugene de Rastignac’a doğru bir davranış olarak gelmese de Delphine’e eşlik eder. Bir an, kızlarının bu ışıltılı görüntüsüyle Goriot Baba’nın yoksul yatağı arasındaki zıtlığı düşünür, yüreği burkulur. Balodan sonra nemli ve soğuk havaya karşın yürüyerek pansiyona döner. Goriot Baba’nın durumu daha da kötüleşmiştir. Sürekli olarak kızlarını sayıklamaktadır. Zavallı adam son nefesini vermektedir, ancak kızlarından biri bile yanında değildir. Goriot Baba’nın bitmeyen sayıklamalarına dayanamayan Rastignac ne kadar denese ve çağırmaya gitse de sonuç değişmez ve iki kızı da gelmez.

Sefalet ve gösterişin, ümit ve ümitsizliğin, sevgi ve nefretin buluştuğu Paris’te bir son noktadadır artık Goriot Baba. Kızlarının değil arabalarının katıldığı fakir bir cenaze törenidir onunki. Madam Vauquer’in elinden son anda Rastignac’ın kurtardığı, kızlarının saçlarından örülmüş altın çemberli madalyon ile gömülmesi son zenginliğidir.

“Rastignac, bir uşak ve bir hizmetçi kadınla birlikte Goriot Baba’nın tabutunun ardından yürürken büyük bir öfke duymuş ve birden hayatın sırrını anlayıvermiştir. O an Vautrin’in hayat felsefesi kulaklarında çınlamıştır: İnsanlara posta arabasının atları imiş gibi davranmalı, arabamıza koşulu bulundukları sürece onları kamçılamalı, hedefe ulaştıktan sonra gebermeğe bırakmalı… İşte bu anda, öteki kitapta karşımıza çıkan Baron Rastignac -o vicdansız ve katı yürekli menfaat düşkünü, Paris’in Ayan Meclisi üyesi ve birinci sınıf adamı olan Rastignac- haline gelmiştir.” Stefan Zweig

Balzac kendi yaşamında da adaletsizlikleri görmüş ve yaşamıştır. Buna rağmen kalemiyle geçinmeye çalışmıştır. Soylu ‘yabancı kadın’ Madam de Hanska ile de ancak ölmeden kısa bir süre önce evlenebilmiştir. Eleştirdiği babası ve hatta annesi gibi gayrimeşru çocukları olmuştur. Bilinmeyen Şaheser adlı eserindeki mükemmeli arayan ressam Frenhofer gibi tüm renkleri büyü gibi kullansa da kendi yaşam tablosu bir ‘torso’* gibi yarım kalmıştır. Biz ona hayran okurları içinse İnsanlık Komedyası’nın yazarı ile ‘anlatı ormanlarında’ dolaşmak ve soru sormak serbesttir. Balzac bugün olsaydı, bu coğrafyanın gerçekleriyle nasıl bir baba karakteri kurgulardı?

 * insan gövdesi: baş, kollar ve bacaklar çıkarıldığında kalan kısım

Kaynakça;

Zweig Stefan, Üç Büyük Usta, İstanbul,Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2015

Zweig Stefan, Balzac Bir Yaşamöyküsü, İstanbul, Can Yayınları, 2011

Balzac Honore De, Goriot Baba, İstanbul, İletişim Yayınları, 2013

Balzac Honore De, Louis Lambert, İstanbul, Türkiye İş Bankası Yayınları, 2011Balzac, Kibar Fahişeler Cilt 1, İstanbul, Cem Yayınevi 1972)