Ahmet Mithat Efendi (1844, İstanbul-28 Aralık 1912, İstanbul)
“Şimdi burada keşfetmekteyim ki dünyada hayat, yalnız ruh sahibi olanlara mahsus değil imiş. Bitkilere dahi mahsus değil. Her cisimde hayat var imiş. Taşta da var toprakta da. Ben hayata ‘varlık’ mânası veriyorum. Bu hale göre ölüme de ‘yokluk’ mânasını vermekteyim. Halbuki aradım aradım, alemde tümüyle yok olabilecek bir tek şey bulamadım. Bir damla sıvı, bir zerre cisim kırıntısı bile yok olamıyor.” (1)
Kendi çıkardığı Dağarcık dergisinde 1871 yılında yayımladığı ünlü Duvardan Bir Sada makalesinde ölümün bir yokluk olmadığını söyleyen, modern Türk edebiyatının ilk roman yazarı(2) Ahmet Mithat Efendi’nin bu dünyadan ayrılışının yüz sekizinci yıldönümü bugün. Arkasında bıraktığı yüzlerce roman, hikaye, tiyatro oyunu, makale ile gerçekten de ölümünün yokluk anlamına gelmediğini rahatlıkla söyleyebiliriz.
1844 yılında İstanbul Tophane’de doğan Ahmet, küçük yaşta babasının ölümü üzerine ailesi ile ağabeyinin görevli olduğu Vidin’e taşınır. Vidin’de bir mahalle mektebinde başladığı eğitimini Niş’te tamamlar ve 1864’te Niş Rüştiyesi’ni bitirir. Yine ağabeyinin görev yaptığı Rusçuk’ta devlet memuriyetine başlar. Memuriyetinin yanında Arapça, Farsça ve Fransızca öğrenen, Tuna gazetesinin yazı işlerinde çalışan bu genç, ağabeyinin yanında çalıştığı Osmanlı sadrazamlarından, dönemin Tuna Valisi Mithat Paşa’nın dikkatini çeker. Mithat Paşa, takdirinin bir ifadesi olarak bu gence kendi adını verir ve bu şekilde Ahmet Mithat olarak anılmaya başlar.
Tercümanlık göreviyle gittiği Sofya’da 1866 yılında evlenir. 1868’de Tuna gazetesinin başyazarı olur. Bu dönemde Rusçuk’taki bir tanıdığının Romanyalı bir müzisyen olan eşi sayesinde Batı sanatı ile tanıştığı söylenir. 1869’da Ahmet Mithat Paşa Bağdat Valiliği’ne atanınca Ahmet Mithat da onunla gitmek ister. Bu isteği kabul eden Paşa, Ahmet Mithat’a Bağdat’ta bir matbaa kurma ve gazete çıkarma görevi verir. Böylece Ahmet Mithat Zevra gazetesinin başına geçer. Bağdat yolculuğu sırasında tanıştığı Osman Hamdi sayesinde Batı kültürü ile olan tanışıklığının geliştiği düşünülmektedir.
1871’de ağabeyinin ölümü üzerine Ahmet Mithat görevinden istifa ederek İstanbul’a döner ve ailesinin geçimini üstlenir. Ceride-i Askerriye ve Basiret gazetelerinde çalışan Ahmet Mithat, evinin alt katına da bir matbaa kurar. 1872’de çalıştığı gazeteden ayrılarak kendi gazetesini basmaya başlar. İlk gazetesi Devir ilk sayısında, sonra çıkardığı Bedir on üçüncü sayısında “şiddet-i lisan” gerekçesiyle kapatılır. Bunun üzerine on beş günde bir yayımlanan Dağarcık adlı dergiyi çıkarmaya başlar. Ancak bu dergi de bu yazının başlangıcında bir bölümü yer alan Duvardan Bir Sada başlıklı yazısında “İslam düşmanlığı” yaptığı gerekçesiyle onuncu sayısında kapatılır. Ahmet Mithat Rodos’a sürgüne gönderilir.
Rodos’ta da yazmaya devam eden Ahmet Mithat yazdıklarını yeğeni Mehmet Cevdet aracılığıyla İstanbul’da yayımlayabilmiştir. Aynı yöntemle yine İstanbul’da otuz dört sayı basılan Kırkambar isimli bir dergi de çıkarmıştır.
Ahmet Mithat, Padişah Abdülaziz’in ölümü üzerine çıkan genel af ile 1876’da sürgünden İstanbul’a dönmüş ve gazetecilik ve yazarlık yaşamına devam etmiştir. Yurduna döner dönmez yazdığı Üss-i İnkilab eserinde II.Abdülhamid’i överek sarayla uzlaştığı söylenir. 1878’de Takvim-i Vakayi gazetesi müdürlüğüne, 1879’da Matbaa-i Amire müdürlüğüne tayin edilir.
Ahmet Mithat Türk basın tarihinin en uzun soluklu gazetelerinden biri olacak Tercüman-ı Hakikat’i de 1878 yılında yayımlamaya başlar. Ahmet Mithat’ın tüm kitaplarının önce tefrika olarak yayımlandığı bu gazete, Hüseyin Rahmi, Ahmet Rasim, Muallim Naci, Fatma Aliye gibi isimlerle önemli bir edebiyat okulu işlevini de görmüştür.
1880’ler Ahmet Mithat için yayımcılık faaliyeti açısından oldukça verimli geçer. Her yıl telif ve tercüme olmak üzere birçok roman, tiyatro eseri ve fikrî eserler yayımlamayı sürdürür. 1890’lı yıllarda özellikle Halit Ziya’nın temsilciliğini yaptığı realist roman akımının edebiyat dünyasında egemen olmaya başlamasıyla Ahmet Mithat Efendi’nin eserleri pek fazla ilgi görmemeye başlar. Yayımcılık faaliyetlerini sürdürmekle birlikte ömrünün geri kalan kısmında Ahmet Mithat eğitim faaliyetlerine öncelik vermiştir. II. Meşrutiyet’ten sonra Cemiyet-i Tedrisiye-i İlmiye, Tarih-i Osmanî Encümeni’ndeki görevlerinin yanı sıra Medresetü’l-Vaizîn’de dinler tarihi, Darülmuallimat’ta ilm-i terbiye, Darülfünun’da umumi tarih dersleri vermiştir. Gönüllü olarak öğretmenlik yaptığı Darüşşafaka’da nöbetçi olduğu bir gece, 28 Aralık 1912 tarihinde görevi başında bu dünyadan ayrılmıştır.
Hace-i evvel (ilk öğretmen), ayaklı yazı makinası gibi isimlerle anılan Ahmet Mithat’ın belki de en belirgin anlatım özelliği, romanlarının teknik açıdan eleştirilmesinde büyük pay sahibi olan ve okurun dikkatini oldukça dağıtıp anlatıdan koparabilen araya girmeleridir. Yazar, sürekli anlatının içindedir. Okurun ağzından sorular sorar ya da okura sorular yöneltir ve bunları yine kendisi cevaplar. Ahmet Mithat’ın okurla sürekli iletişim içinde olduğu bu tekniği meddahlardan aldığını söyleyebiliriz. Kullandığı sade dilin ve ilgi çekecek konuları işlemesinin yanında, dönem halkının aşina olduğu bu anlatımın, yazarın ulaştığı okur sayısında kuşkusuz bir payı vardır. (3)
Her telden çalmak, derinleşememek, çok fazla ders vermek gibi eleştirilere de maruz kalmasına rağmen edebiyatımızda çok önemli bir yeri olan bu üretken, öncü, çalışkan ve cesur yazarı, Rodos sürgününe sebep olan makalesinden günümüze tüm gerçekliği ve derinliği ile uzanan sözleriyle analım.
“Fikir kelepçeye, hapse gelir bir şey değildir. Sınırsız özgürdür.” (4)
Eserleri
Edebiyatımızın en üretken, en renkli, en yenilikçi simalarından olan Ahmet Mithat Efendi’nin iki yüzden fazla eseri olduğu söyleniyor. Sadece romanlarını aşağıda bulabilirsiniz.
Romanları
- Hasan Mellâh Yahut Sır İçinde Esrar (1874)
- Dünyaya İkinci Geliş Yahut İstanbul’da Neler Olmuş (1875)
- Hüseyin Fellâh (1875)
- Felâtun Bey ile Râkım Efendi (1875)
- Karı-Koca Masalı (1875)
- Paris’te Bir Türk (1876)
- Çengi (1877, oyun)
- Süleyman Musûlî (1877)
- Yeryüzünde Bir Melek (1879)
- Henüz On Yedi Yaşında (1881)
- Karnaval (1881)
- Amiral Bing (1881)
- Vah! (1882)
- Acâib-i Âlem (1882)
- Dürdâne Hanım (1882)
- Esrâr-ı Cinâyât (1884)
- Cellâd (1884)
- Volter Yirmi Yaşında (1884)
- Hayret (1885)
- Cinli Han (1885)
- Çingene (1886)
- Demir Bey Yahut İnkişâf-ı Esrâr (1887)
- Fennî Bir Roman Yahut Amerika Doktorları (1888)
- Haydut Montari (1888)
- Arnavutlar Solyotlar (1888)
- Gürcü Kızı Yahut İntikam (1888)
- Nedâmet mi? Heyhât (1889)
- Rikalda Yahut Amerika’da Vahşet Âlemi (1889)
- Aleksandr Stradella (1889)
- Şeytankaya Tılsımı (1889)
- Müşâhedât (1890)
- Ahmed Metin ve Şîrzât (1891)
- Bir Acîbe-i Saydiyye (1894)
- Taaffüf (1895)
- Gönüllü (1896)
- Eski Mektûblar (1897)
- Mesâil-i Muğlaka (1898)
- Altın Âşıkları (1899)
- Hikmet-i Peder (1900)
- Jön Türkler (1910)
- Şemsettin Sami’nin Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat’ı ilk Türkçe roman kabul edilir. Ancak bu eser dışında başka roman yazmamış olan Şemsettin Sami’yi değil, otuz beş tane roman yazmış, hayatını kurmacaya adamış Ahmet Mithat’ı Türk edebiyatının kurmacada başlangıcı olarak kabul eden edebiyat araştırmacıları da bulunmaktadır.
- Funda Yılgın, Ahmet Mithat Kime Göre Başarısızdır?” Papirüs 23, Artshop Yayıncılık, Mart-Nisan 2018
- Ahmet Mithat Efendi, Duvardan Bir Sada, Dağarcık Dergisi, 1871, İstanbul, Güncelleyen: S.Emrah Arlıhan, arlihan.blogspot.com, 29.08.2008, web:27.12.2020
Ayşegül Ayman