Gün geçmiyor ki televizyonda, yazılı basında intihar ve cinayet haberleri olmasın. On sekiz yaşındaki Furkan adlı gencin intihar etmeden önce kendi sosyal medya hesabından bıraktığı mektubundaki detaylar beni çok etkiledi. Yazdığı satırların, sanki hayatın tüm tecrübelerini yaşamış yetişkinin hayata bakışı ile yazılmış olması çok düşündürücüydü. İçindeki fırtınaları anlatacak ve anlayacak kişileri bulamayışının sonucunda yaşadığı çaresizliği görmemek imkansız. İyi insan olmak için çabalaması ve ardından tam tersi bir insan olunca kendinden memnun olmaması sonucu bu karara vardığını yazmış. İyi insan olma hali kime ve neye göre acaba? İyi olamayıp kötü insan olarak ne yapmış olabilir ki? Şu anda hepsi yanıtsız sorular elbette.
“Çok yönlü olabilmek için her kafa yapısına uygun şarkı dinledim, kitap okudum, araştırma yaptım. Herkesin görüşünü değerlendirdim, onlara saygı gösterdim. Aslında hiçbir şey için yaşamıyorum. Yaşamak için bir nedenim bir amacım yok.” diyerek hiçbir tesir altında kalmadan, bunalımda olmadığını vurgulayarak böyle karar verdiğini eklemiş satırlarına. Kargo firmasında kuryelik yapıyormuş.
“Bir araba, bir ev veya herhangi bir şey uğuruna yıllarımı aylarımı harcamak istemiyorum. İş hayatı bana çok yorucu geliyor. Hem içten hem de dıştan yıpranıyorum. Bir şeyler uğruna bunca sorun yaşamak bana mantıklı gelmiyor. Bunun yerine her şeyi arkada bırakıp gitmek, her şeyi kapatmak daha mantıklı geliyor.”
Ülkemizde bir çok kişi “bir evim olsun, kiradan kurtulayım, bir de arabam olsun,” der. Ne yazık ki ev sahibi olduğunda hastalanıp evinin keyfini süremeden maalesef göçüp gidenlere de şahit oldum. Geleneklerimizde hep aşılanmaz mı? Evin olsun kendini garantiye al diye. Evet bizim gibi az gelişmiş ülkelerde kirada oturmak, bedelini karşılamak başlı başına sorun ve irdelenmesi gereken konu. Toplumun bize dayattığı davranış ve düşünce kalıplarını aşamaz mıyız?
Başka açıdan bakıldığında hepimiz bu dünyada kiracıyız zaten. Malın olmuş tadın olmamış neye yarar. Bu delikanlı farklı düşünmeye, kalıpları yıkmaya çalışmış ama sonra o da toplumun kendinden beklentileri altında ezilip gitmiş. Yakınlarının ve ailesinin arkasından nasıl üzüleceklerini de mi düşünemedi desem, belki bir ailesi bile yoktu, kim bilir? Olması gerekenleri yapayım derken karşılığını görememek onu yıkmış, özünü bulmaya çalışmış ama hayat yolculuğunda sanki yol göstereni olmamış delikanlının.
“Ne olursa olsun değer miydi be oğlum?” demeden edemedim okurken. Peki onu intihara sürükleyen istemediği işte zorunluluktan çalışması mıydı?
Freud’a göre, yaşama ve ölüm içgüdüleri devamlı olarak birbirleriyle savaşırlar. “İnsan ölüm ve yaşam içgüdülerinin birbirlerine karşı savaştıkları bir alandan öte bir şey değildir. Bu iki farklı içgüdü her insanda bulunur.” demiş.
Ölüm içgüdüsü Furkan’da niye galip geldi bunu çok düşündüm. İç dünyasının sarmalının üstüne çalışma hayatında yaşadıkları bardağını taşıran son damla olmuş sanki.
Gençlerin iş bulamamaları; günümüzde çözülmeyi bekleyen en başta gelen sorun bence. Gerek ailelerinin gerek kendi verdikleri emeklerle okuyup meslek sahibi olmuş gençler, iş bulamayınca geçici ve günlük işlere evet demek mecburiyetinde kalıyorlar maalesef. Böyle olunca da mutsuz bireylerin çoğalması kaçınılmaz elbette.
Çok duymuşuzdur, atanamayan öğretmenlerin alakasız işlerde çalışarak geçimlerini sağlamaya çabaladıklarını. Kimisi kadrolu olamayınca sözleşmeli öğretmen olarak çalışır. Birçok meslekte durum aynıdır aslında, kimileri hak etmeden bir yerlere gelirken kimileri de mağduriyetleriyle bir başlarına kalır. Öğretmenlerden de intihar edenleri duymuştuk.
Araştırmalar intiharın önemli halk sağlığı sorunu olduğunu beyan ediyor. Mutsuz ve umutsuz gençlerin bir kısmının suça yatkınlık gösterirken bir kısmının da intiharı çözüm olarak görmesi işin ciddi boyutlarda olduğunun göstergesi durumunda.
Dünya Sağlık Örgütü’nün araştırmalarına göre, son kırk beş yılda tüm dünyada intihar oranları yüzde altmış artmış. İntihar, günümüzde tüm ülkelerdeki ölümlerin ilk on nedeni arasında sayılırken; Amerika Birleşik Devletleri’nde sekizinci sırada yer almaktaymış. Yine ABD’de 15-24 yaş arası ölümlerin üçüncü önemli nedeni intihar denmekte. Bu eğilim, gelişmiş veya gelişmekte olan ülkelerde benzerlik göstermekteymiş. Dünya Sağlık Örgütü’nün verilerine göre, 15-24 yaşları arasındaki her 100.000 gençten 13’ü kendi yaşamlarına son vermekteymiş.
Dünyadaki intihar vakalarıyla ilgili oranlar, Birleşmiş Milletler’e bağlı Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından paylaşılmakta. Örgütün hesaplamasına göre her kırk saniyede bir kişi yaşamına son veriyormuş. WHO’nun 2019 yılı raporuna göre dünyada intihar oranının en fazla olduğu beş ülke sırasıyla; Litvanya (Yüz binde 31), Rusya (Yüz binde 31), Guyana (Yüz binde 29.2) ve Güney Kore (Yüz binde 26.9).
Türkiye ise en fazla intihar yaşanan ülkelerin oranlar üzerinden sıralandığı listenin 100. sırasında bulunuyor. TÜİK’in verilerine göre 2018’de, 432 ölümle en fazla intihar vakası İstanbul’da yaşanmış. 2000-2018 yılındaki verileri incelendiğinde intihar nedenleri arasında genelde ilk sırayı hastalık, ikincisini aile geçimsizliği, üçüncü sırayı ise geçim zorluğu almakta diyor araştırmalar. Türkiye’de Ergenleri Temel Alan İntihar araştırmada ise ergenlerde ve genç yetişkin grupta (15-24 yaş) intihar oranı gittikçe artmaktaymış.
Herkes kendi deneyimini yaşamakta bu hayatta, kimse kimse için hiç bir şeyi yaşayamıyor. Ne kadar empati yapalım dense de sadece anlayabilme oranları değişiyor yoksa kimse kimsenin hissettiklerini bilmesi mümkün değil ve yargılayamaz da. Ağızdan çıkanlar yargılanabilir belki ama kafanın içinden geçenler ve yüreğinden akıp gidenler asla bilinemez.
Pandemi döneminde internetten alışverişe karşı olanlar bile haftalık market alışverişlerini dahi internet üzerinden yapmaya yöneldiler. Kargo şirketleri de mevcut personeline daha çok iş yükleyerek bu işin altından kalkıyormuş duyduğum kadarıyla. Bir yandan onların yorulmalarını düşünenlerin yanı sıra bir yandan da iyi ki insanlar sipariş veriyor da o kişilerin maaşları çıkıyor diye düşünen kesim de var. Çalışma saatlerinin normale göre arttığını duydum. Az personel çok iş politikası uygulanıyor. Furkan’ın yaşama umudunu yitirmesine koronanın da sebep olması olası bu dönemde.
Bizler koranadan korunalım diye evde kalırken, onlar işlerinin gereği, karantinada olan bilmem kaç evin kapısını çalmakta, hasta olmaya ramak kala.
Ne yazık ki hayat çetin ceviz gibi oluyor çoğu zaman. Bazen de pamuk ipliği misali… Ama her şeye rağmen, nefesini sonlandırmaya değer miydi, diye düşünmeden edemiyorum.
ÖZLEM GEMİCİ