Bu gece annesinin yanında kalmalıydı, biliyorsun. Üzülüyorsun anneye, anneye mi yoksa kızına mı? Kaç yıldır bu hastanedesin, daha kötülerini de gördün ama alışamıyorsun bir türlü. Kayınvalideni de aynı hastalıktan kaybetmiştiniz, oğlu son anlarında yanında olamamıştı, sen başucundaydın, helallik istemişti senden.
Elindeki biletlere bakıyorsun, niye kabul ettin ki. Kız vermişti son anda, üstelik bu akşama, yazık olmasın, merak duydun madem. Mesain bitmek üzere, ne yapacaksın, gidecek misin? Opera! Öğrenciyken arkadaşlarınla gitmiştin bir iki kez, okuldaki kızlarla ne heyecanla hazırlanırdınız. Eve gidip giyinecek vaktin yok, biraz makyaj yapsan yeter. Kocana da haber vermelisin, pek ilgili değildir ama o da gelir belki, yetişebilir mi, gelmek ister mi? Onun kıyafet derdi de yoktur, satış mümessili, zaten hep takım elbise giyiyor. Telefon ettin, şaşırttı seni, Süreyya’nın önünde buluşacaksınız. Operanın adını bile sormadı ‘Lucie de Lammermoor‘. Eve gitmeyeceğine göre önce internetten biraz araştırma yapabilirsin. Oh, yine düşman iki aile, kavuşamayan âşıklar, trajik bir son.
Kocan senden heyecanlı, ilk kez bir operaya geliyor, biraz vaktiniz var önce bir şeyler atıştırabilirsiniz. Uzun süredir dışarıda baş başa yememiştiniz, aceleyle de olsa hoşuna gidiyor.
Operanın önü kalabalık, kapılar açılmış, beklemeden içeri giriyorsunuz. Burası AKM’ye benzemiyor, giriş holüne adımını attığında sanki bir zaman yolculuğuna çıkıyor operanın galasının yapıldığı San Carlo Tiyatrosuna gidiyorsun. Parterin ön sıralarındaki yerinize sanki yürümedin de kocan elinden tutmasaydı uçarak gidecektin. Yerine oturdun, salonun yüksek tavanındaki pırıltılı devasa avize tavan fresklerini ortaya çıkarıyor, duvarlardaki panolar, yanlardaki ahşap localar her şey her şey seni birazdan izleyeceğin gösteriye hazırlıyor.
Salon doldu, orkestra yerine yerleşti, uvertür başladı. Şimdi müziği içinde hissediyorsun, yavaş yavaş açılan kırmızı perdenin ardından kale muhafızlarıyla dolu sahne beliriyor. Konusunu okumuştun, heyecanla Edgardo’nun Lucie ile buluştuğu sahneyi bekliyorsun. Sese yansıyan özlem, sevgi duyguları sahneyi doldurup ruhunu sarıyor. Tutkulu bir aşk yaşamadın, kocan bu kadar üstüne düşmeseydi evlenir miydin onunla? Seni seviyordu, âşık mıydı, ikiniz de yalnızdınız, evlenmek mantıklı gelmişti sana, ama aşk başka… Ağabeyi Lucie’yi başkasıyla evlenmeye zorluyor, yalan haberlere, baskılara dayanamıyor sevmediği adamla evlenip aklını yitiriyor. Çekilen acılar ezgilere yansıyor. Aşk hep böyle zorlu mu? Sonu hep böyle trajik mi? Tüm bu acıları anlatan arya neden seni kendinden geçiriyor. Heyecandan koltuğunda öne doğru uzanmışsın, farkında değilsin ama kocan seni seyrediyor, yavaşça eline uzanıyor. Ona dönüyorsun, sana gülümsüyor, elini verip arkana yaslanıyorsun, birlikte el ele seyretmeye devam ediyorsunuz. Lucie’nin ölüm haberini alan Edgardo kılıcıyla hayatına son veriyor, sevgilisiyle göklerde buluşacaklar. Sahne dua ezgileriyle sona eriyor.
Perde kapanıp alkışlar başlayınca salona dönüyorsun, kocana bakıyorsun o da çılgınca alkışlıyor. Seyirciler ayağa kalkıp alkışlamaya devam ediyor, sanatçılar da seyircileri selamlarken, kocan sana doğru eğiliyor, anlattığından daha da iyiymiş diyor. Seninle birlikte izlemekten çok keyif aldım. Seviniyorsun, birbirinizin gözlerine bakarak alkışlıyorsunuz. Benzer duyguları yaşamak ne hoş. Elini tutuyor, bundan sonra gösterileri kaçırmayız, biletleri ben alırım canım diyor.
Zeliha Özer