Ursula K. Le Guin, anarşizm için “tüm politik teorilerin en idealisti ve benim için en ilginç olanı” der. “Mülksüzleri” yazarken bilinçli amacının “anarşizmi daha önce yapılmamış bir şekilde romanda somutlaştırmak” olduğunu da söylemiştir.

Bir söyleşide Rus Devrimi komünist değil anarşist olabilirdi ve bu anarşizm Kropotkin gibi kişilerin barışçıl anarşizmi olabilirdi der. Amerika’da anarşizmi tanımlayanların ise Paul Goodman ve Emma Goldman olduğunu belirtir. “Devrimden Önceki Gün” yani “Mülksüzlerin” geleceğini haber veren Odo’yu anlatan öyküyü de Paul Goodman’a ithaf etmesi, bu anarşist düşünürden ne kadar çok etkilendiğinin başka bir göstergesidir.

Bugün nispeten unutulmuş olsa da, Paul Goodman 20. yüzyılın en etkili anarşist teorisyenlerinden biriydi, 1972’de 60 yaşında vefat eden Goodman, çok çeşitli entelektüel vizyon ve çok yönlü bir karaktere sahip ikonoklastik bir radikaldi. Bir anarşist, bir aile babası, cinsel baskıcı bir çağda açıkça biseksüel, bir entelektüel ve bir şairdi.

Noam Chomsky 1973 tarihli “Devlet Nedenleri” adlı kitabında Goodman’a da yer verir ve onun “Zorunlu Yanlış Eğitim” kitabından şu alıntıyı yapar. “Soru, insanların belirli bir toplum türü için ‘yeterince iyi’ olup olmadığı değildir; aksine, zekâ, zarafet, sosyallik ve özgürlük için sahip olduğumuz potansiyelleri genişletmeye en elverişli olan sosyal kurumların geliştirilmesi meselesidir.”

Eğitimle ilgili farklı düşünceleri vardır Paul Goodman’ın. Özellikle “Growing Absurd – Saçma Bir Şekilde Büyümek” kitabında eğitimi konu alır. Eğitim sistemini tamamen değiştirmeği amaçlamaktadır. Devletin eğitim bütçesinin çocuklar arasında paylaştırılmasını ister. Derslere devam zorunluluğunun olmadığı, okulların mevcut dükkân önlerinde ya da kulüp binalarında, yirmi ila elli kişi arasındaki küçük birimlere bölünmüş, merkezileştirmeden uzak, küçük çocukları koruyucu ve hayatı zenginleştirici bir ortam hazırlanmasını düşünür. Okulun, şehirli çocukların yılın birkaç ayında gidebilecekleri, ekonomik açıdan fazla önem taşımayan çiftliklerle bağlantılı hâle gelmesi ve çocukların kırsal hayatı da tanımalarının önemini vurgular.

Daha büyük çocuklar için de alternatif eğitim yöntemleri düşünür:

“Vazifeli olarak şehri dolaşan “Atinalı pedagog modeli(*)” muhtemelen daha da iyi bir model olacaktır; ancak, bunun için şehirdeki sokakların ve işyerlerinin şimdikinden daha güvenli ve daha uygun olması gerekir. Çocuklar açısından şehir planlamasının bir önkoşulu da onların şehri kullanabilmesidir, çünkü şehrin kendilerine ait olduğunu hissedecek yurttaşlar yetiştiremeyen hiçbir şehrin idare edilmesi mümkün değildir.” (Paul Goodman, Compulsory Miseducation, New York 1964, Londra 1971)

Teknik eğitimin en iyi şekilde iş başında verilebileceğine inanır, çünkü “gençlerin seçeneklerinin olması, örgütlenebilmeleri ve eleştirebilmeleri koşuluyla, iş başında eğitim işçi yönetiminin en çabuk yoludur”. Üniversite eğitimi, “zaten bir şeyler bilen yetişkinler içindir”. (Paul Goodman, Compulsory Miseducation, New York 1964, Londra 1971)

Goodman’ın düşüncesinin merkezinde “anarşist ilke” dediği ana bir ilke vardır. İnsana güvenir, insaniyete inanır. İnsanların birbiriyle iletişim kurarak tüm sorunları çözebileceğine inanır. Tehditler, zorlama, dış mihraklar, toplumsal ödüller insanı ilkelerinden saptırmaz. “İnsan toprak anaya bağımlıdır, sonsuza dek evrene bağımlıyız, ama prenslere değil.” (Goodman, Paul (1962). Drawing the Line; A Pamphlet. NY: Random House.)

Goodman, merkezileşmeyi ve âdemi merkeziyetçiliği sadece büyük ya da küçük olarak sınıflamaz, o sosyal organizasyon türleri olarak merkezileşmeyi ve âdemi merkeziyetçiliği yeniden tanımlar. “Merkezi bir işletmede, gerçekleştirilecek işlev, kişilerin değil, kuruluşun amacıdır. Çalışanlar personeldir. Otorite yukarıdan aşağıya doğru ilerler. Bilgiler sahada aşağıdan toplanır ve yukarıdakiler tarafından kullanılabilir olacak şekilde işlenir; kararlar karargâhta yapılır ve komuta zinciri tarafından aşağı doğru iletilir.” (Goodman, Paul (1965). People or Personnel; Decentralizing and the Mixed System. NY: Random House.)

“Bireyler aslında merkezden yönetilmeyen kurumlara ihtiyaç duyarlar, yetkili üst mercilerin olmadığı uzlaşmacı birçok merkez vardır, bilgi kişisel temaslarda iletilir ve tartışılır. Her çalışan kendi kapasitelerine göre kendi yolunda çalışır. Gruplar kendi programlarını düzenler.” (Goodman, Paul (1965). People or Personnel; Decentralizing and the Mixed System. NY: Random House.)

İşçiler, çalışma ile ilgili teoremler kurarken Marx’dan etkilenmiştir ama bazı noktalarda Marx ve Engels ile çelişir.

Marks’a göre, emek ve kapitalist üretim ilişkilerinde proletaryanın işe karşı duyduğu manevi yabancılaşma, kapitalist üretim ilişkileri nedeniyle üretimin aşırı küçük parçalara bölünmesinden kaynaklanmaktadır,

Goodman, artık işçilerin sadece hayatta kalmak için çalışmadıklarını ve işçi sınıfının diğer orta sınıflar gibi, daha iyi “yaşam standartları” için çalıştığından sistemin işi küçük parçalara bölmesinden etkilemediğini söylemiştir.

Goodman, Marx’ın, modern sistemdeki insanın, içine düştüğü amaçsızlığı iyi saptadığını, ancak kapitalizmin bu boşluğu “iyi yaşam, yaşam standardı” düşünceleriyle kapatma yolunu seçeceğini öngöremediğini yazmıştır. Goodman, bu durumu “sociolatry (devlete tapmak)” olarak adlandırıyor: “derin doğalarından yabancılaşmış kitlelerin, daha yüksek bir yaşam standardı ve güvenli yaşama düşüncesiyle mutlu olup, bir endüstriyel çarkın içinde ses çıkarmadan çalışmaları ve aslında kendilerini yapay bir şekilde mutlu hissetmelerinin sağlanması” (Goodman, Paul (1962). The Society I Live in is Mine. NY: Horizon Press.)

Özünde, bu, işçi sınıfının kendi çıkarlarını egemen sınıfın çıkarları için satan bir ideolojidir ve Goodman bunu haklı olarak reddeder. Ayrıca, Marksist devlet sosyalizmi çağrısını çözüm olarak reddederek, gerçek sosyalizmin “devlet ya da başka bir zorlayıcı gücün yokluğunu ima ettiğini” savunur.

Goodman için özgürlük, bireylerin ve grupların yeni toplumlar kurabilmesi, özerk vatandaşlar olma (özgürlük) fırsatı kazanması anlamına geliyordu. “Sivil özgürlük, bir fikir, girişim veya bir politika başlatma fırsatı anlamına gelmelidir.” (1962) ”Başlatma/inisiyasyon, eğitim ve hükümet, bu üçü eşanlamlı kelimelerdir.” (Goodman, Paul, & Goodman, Perceival (1990). Communitas: Ways of Livelihood and Ways of Life. NY: Columbia University Press/Morningside)

Goodman’ın anarşist ilkeleri doğrultusunda Mülksüzler romanına bakalım:

Mülksüzler’de Urras gezegeni, bugünkü dünya gibi bölünmüştür. Üzerinde A-Io ulusu ABD’ye ya da belki de bazı Batı Avrupa gücüne karşılık gelir. Terra Büyükelçisinin gözlemlediği gibi;

“Buradaki hükümet despotik değil. Zenginler gerçekten çok zengindir, ama fakirler o kadar da fakir değildir. Ne köleleştiriliyorlar ne de açlıktan ölüyorlar.”

Devlet tarafından düzenlenen özel kapitalist ekonomide bazı sosyal hareketlilik vardır; tüketim malları özenle paketlenir ve sergilenir, bazı kadınlar cinsel çekiciliğini güç oyunları için kullanırlar. A-Io’nun rakibi olan Thu, SSCB’ye bir göndermedir: hükümeti, halk temelli bir sosyalist devrimin ürünü olmasına rağmen, oldukça merkezileştirilmiştir ve ekonomiyi tamamen kontrol etmektedir. Hizalanmamış fakir ulusların üçüncü bir dünyası da var. Bunlardan biri, Benbili, romanın Vietnam’ıdır.

Urras dünyamızın titiz bir kopyası değildir. Bir yandan A-Io, çağdaş Batı’dan daha Viktorya dönemi, hizmetkârların bolluğu ve üniversitelerin kadınlara kapalı olması ile ayrılır dünya’dan, ancak bizden daha gelişmiş bir yanı da vardır, hükümet doğal çevreyi serbest girişimden kurtarmayı başarmıştır. Dünyamızdan en büyük sosyo-politik fark, Urras kökenli komünist anarşistler olan Odo’nun izleyicilerinin, gezegenin biraz kurak “ayı” olan Anarres’e yerleşmiş olmalarıdır. Hikâye başladığında 150 yaşın üzerindeki bu koloni, Urras ile sınırlı temas halindedir. Böyle bir düzenleme, bu kadar eski ve başarılı bir anarşist deneyin inandırıcılığını arttırır. Çünkü kapitalist dünyanın etkilerinden kurtulup, yeni bir gezegende, sıfırdan medeniyetlerini kurarak ve kapitalist dünya ile iletişimi çok azaltarak farklı bir yaşam yaratılmıştır.

Anarres’in merkezi olmayan toplum düzeninin Paul Goodman’ın fikirlerinden esinlenerek tasarlandığını söyleyebiliriz.

Toplumdaki rollerle ilgili olarak da, Ursula Le Guin Goodman’ın, “Gestalt teorisindeki” çalışmalarından etkilenmiştir.

Anarres’te mülkiyet, din, aile, evlilik gibi kurumsal yapılar yoktur. Yemekhaneler, yatakhaneler, öğrenim merkezleri ortak mekânlardır ve insanlar buralardan ihtiyaçları doğrultusunda karşılıksız yararlanırlar. Kişileri bir soya bağlayan soyadı yoktur; isimler bilgisayar tarafından belirlenir; eşler karı-koca, çocuklar kız-erkek şeklinde cinsiyet bildiren biçimlerde anılmazlar; yerleşimden sonra oluşturulan yeni dilde sahiplik bildiren iyelik ekleri yoktur. Ergenlikten itibaren insanlara cinsel özgürlük tanınmıştır, tercihlerde herhangi bir sınırlama, kısıtlama yoktur. Eşli yaşamı sürdürmek isteyenlere bu imkân tanınır, çiftler iki kişilik özel mekânlarda yaşayabilirler. Para ya da herhangi bir değişim aracı bulunmaz ve insanlar belli sürelerle iş değiştirerek farklı farklı alanlarda çalışırlar. Çalışmak istemeyenler zorlanmaz. İnsanları denetleyen bir mekanizma, devlet, hiyerarşik ilişkiler yoktur. Tek kontrol mekanizması toplumsal vicdandır. Sadece organizasyonu sağlamak için kurulan Üretim ve Dağıtım Eşgüdümü adında bir merkez vardır. Anarres’te merkezileşme ya da bireyde hükmetme isteği uyandıracak türden kurumların oluşması bir tehdit olarak algılanır. “Her birey toplumun kendisiyle birlikte varolduğu, toplumun kendileri olduğu, hayatta kalabilmek için birlikte çalışmaları, paylaşmaları gerektiği bilinciyle yaşar”.

Daha az nazik dürtülere gelince, Anarresti, silahlardan masum olsa da, ölümcül olmayan fiziksel düşmanlığı o kadar rahat bir şekilde kabul eder ki, el ele bir dövüşün seyircileri çekmek için “ilginç” olması gerekir. Adil bir kavganın kaybedeni ne beklenir ne de kin beslemeye eğilimlidir.

Eğitim konusunda da Le Guin iki anarşist yazarın fikirlerinden esinlenmiştir, Herbert Read ve Paul Goodman.

“Öğrenme merkezleri sanat çalışmasına hazırlık yapmaya yarayan bütün becerileri geliştiriyordu: şarkı söyleme, ölçü, dans eğitimi, fırça, keski, bıçak, torna vb. kullanımı. Hepsi çok pragmatikti:

Çocuklar görmeyi, duymayı, hareket etmeyi, tutmayı öğreniyorlardı. Sanatlar ve zanaatlar arasında hiçbir ayrım gözetilmiyordu; sanatın yaşamda bir yeri olduğu düşünülmüyor, tıpkı konuşma gibi, yaşamın temel yöntemlerinden biri olarak görülüyordu. Bu yüzden mimari çok erken dönemlerde özgürce, tutarlı bir tarz olarak, saf ve açık, dengeli oranlarla gelişmişti.

Resim ve heykel, çoğunlukla mimariyle kent planlamasının öğeleri olarak iş görüyordu. Söz sanatlarına gelince, şiir ve hikâye anlatma genelde kısa ömürlüydü ve şarkı ve dansla bağlantılıydı, yalnızca tiyatro tek başına ayakta durabiliyordu ve yalnızca tiyatroya “Sanat” deniyordu, kendi içinde tamamlanmış bir şey olarak. Birçok yöresel ve gezgin aktör ve dansçı topluluğu; çoğunlukla aralarında bir de oyun yazarı bulunduran repertuar toplulukları vardı. Trajediler, yarı-doğaçlama komediler, pandomimler sahneliyorlardı. Yapayalnız çöl kasabalarında yağmur kadar hevesle beklenen bir şeydi bu topluluklar, geldiklerinde yılın en görkemli olayını oluştururlardı. Anarres ruhundan yükselen, onun yalıtılmışlığını ortaklaşalığını içinde taşıyan tiyatro, olağanüstü bir güç ve görkem kazanmıştı.” (Sayfa 140)

Eğitim Genel Müdürlüğü de Goodman’ın hayaletini memnun edecektir. Küçük çocuklar için, okullaşma yerel toplumun çalışmaları ile birleştirilir ve ileri eğitimlerde, Goodman’ın gördüğü gibi Orta Çağ Üniversitesi’nin merkezi olmayan organizasyonunu takip eder: Öğretmen ve öğrencinin kişisel bir ilişkisi üzerine kurulmuş, notlarla, kredilerle ve standart zorunlu derslerle sınırlandırılmamıştır. Öğrenciler, bir öğretmenden onlara sunmasını arzu ettikleri dersleri alırlar.

Paul Goodman her modern toplumun daha basit, insanca bir şekilde yaşayabileceğine inanıyordu ve doğaya dönük, eğitim, yönetim, cinsellik konularında daha özgür toplumlar düşlüyordu ki Anneres’te Ursula Le Guin’in Goodman’ın düşlediği toplumu kurmuş olduğunu düşünüyorum. Paul Goodman New York’u, Amerika’yı, modern kentleri anarşist kentlere dönüştürmeyi hayal ederken, Le Guin yeni toplumu, eski medeniyetten ayırarak, çorak ayda kurmuş.

Işın Güner Tuzcular

Kaynakça:

anarkismo.net/ HYPERLINK “https://www.anarkismo.net/article/31563″article HYPERLINK “https://www.anarkismo.net/article/31563″/31563

nobleworld.biz/ HYPERLINK “http://www.nobleworld.biz/images/Habib.pdf”images HYPERLINK “http://www.nobleworld.biz/images/Habib.pdf”/Habib.pdf

redefineschool.com/ HYPERLINK “https://redefineschool.com/the-dispossessed/”the-dispossessed HYPERLINK “https://redefineschool.com/the-dispossessed/”/

Mülksüzler Ursula Le Guin

Goodman’ın Growing Absurd kitabı

Wikipedia

(*) Atinalı Pedagoglar

Yunan eğitim sisteminin ilk aşaması “ilköğretim/paideia”dır. Çocuklar yedi yaşına kadar annelerinin gözetiminde yetiştirilirdi ve bu yaştan sonra erkek çocukların eğıtimi baba tarafından üstlenilirdi. Babaları erkek çocuklarının eğitimini “paidagogas” adı verilen evdeki deneyimli ve eğitimli kölelerin sorumluluğuna bırakırlardı. Bunun en iyi örneği de Akhilleus’un paidagagosu Phoeniks’tir