…z bahçelerimi tırpanladığının bu kaçıncı günü, çiçeklerim umudumdan daha arsız… gün batımları, gün doğumları… doğmak yeniden yeniden ölümüne. Ölüm arsızı olmak, nicesine… keskin bıçaklarının en taze kanları… ne kadar ince, o kadar kırmızı… ne kadar kırmızı, o kadar derin… Dünkü kurumadı daha… yenisi… ah!! iyileşseydi, kabuk bağlasaydı bari, izi kalsaydı, kime anlatırım yaralarımı, kime gösteririm olmayan kabuklarını? Belki de kendim DEVASA bir kabuk olmuşumdur artık, bıçak yaralarına arsız… Kessen oluk oluk kan fışkırır meyve özleri gibi, kendi kanım değilmiş gibi kana, kana içerim; peltemsi, pıtraksı, titreksi yaşam özümü… içmem lazım, yoksa ölücem kan kaybından… sürünesi soğukluğumda sen bıçağım bilerken kendini yine bende.

İçim pıtrak pıtrak, içim tomur tomur… tüm hücrelerimde alacağı pastayı vitrinde seçme pır pırı… Bir türlü kendime alamadığım, hep aldığım… fıstıkları onlara kalan, ve üstündeki süsü… pasta kağıtlarını kazırım ben genellikle, hani kibarlık olsun diye aldığın pastanın en küçük dilimini kendine alırsın ya, öküz getirdi kendi yiyo demesinler diye… kâğıdı atayım bahanesiyle sıyırırım kağıtta kalanı… bulamaç!, olsun… tüm tatlar bir anda, küçük ve dolgun haz, varsın şekilsiz olsun. Tüm pastayı yemiş mutluluğu, ruhum doygun. Hücrelerim birbiriyle kardeş bugün, beynim kalbimin, kalbim kaygının, kaygım içinden ne çıkacağı belli olmayan korkunç bir cehennem kapısının biçimsiz anahtarı değil. Baharım içime doğmuş, ateşi içimde binlerce değişik tomurcuk… tırpanım, bugün elleme beni… beni pastam, tomurcuklarım ve senin sadece tımarcım olduğun umuduyla bırak… üstüne çikolata kreması akmış, antep fıstığı gibi pıtlak tomurcuklarımı yiyeyim bugün, yarın sen kanıma bulamadan.

Soğuk, soğuk, soğuk,,, ateş, ateş, ateş,,, ılık nedir? ılım,ılım rüzgâr, ılım su, ılım,ılım… yokk uzak bana, hücrelerimin bir yanı buz, bir yanı ateş,,, arası yok, arada ince saydamsı bir cam, her an kırılgan, düştüğü yere göre eriyen, keskinleşen… sıcak tarafa düşen kızgın cam az sonra erimiş toprak, soğuk tarafa düşende buzul ölümü,,, hep aynı ürperti, aynı can acısı… yok olmayı incelik sanan camıntırak sonrası sıcak hücrede can çekişerek eriyen buzun ölüm çatırtısı, ya da buza işleyen alevin ince sızısı… buzdan ateşe giden yolda ılıma yaklaşmak, erimek vücudumda, erimek bilincimde, su ateş sızdırmaz hücre çepherlerimden dirimi beslemek… Ben bilmem bu duyguyu,,, bir vicdan kaldı bende, bir de sızdırımtırak hücreler… sızılar sızılar… diz ağrısı gibi ığıl,ığıl… bitimsiz,,, mutluluklarımı yiyen… hücrelerimin öldürüm savaşı… buzlarla saldıranlara ateşle karşılık verenler… buz toplarına dökülen lav ateşleri… ben sahip, ben avazı duyulmayan barışsal, ben savaşımın besleyicisi, uyuyarak, yiyerek, tüketenlerimi besleyerek.

***

Sokağa çıktım bugün bir nen varmış gibi hı hı hııı sokağa tırs tırs sürük insanlar betimsiz gri yüzsüz bakan gözler anlamsız tırsık neden korktuğu belirsiz benden değil her halde benim içimde savaş var zati ben vücudumdaki savaşta iki tarafa da söz geçiremeyen kumandan ama arazi benim hi hii kira mı alsam ama ya çekilirlerse hücrelerim benden bilemedim şimdi ben de tırstım sürük sürük alışveriş arabaları bu bi yaşamsal döngü sayılabilir mi yiyip sıçmak yani, yemeseydik sıçmazdık allahın işine de karışılmaz tabi ama niye bu kadar tavuk butu, dana yüreği ne kadar taze o kadar iyi kanlı kanlı yok kendi kanımı içmek daha iyi ama kendi şeyimi içmem bak onun için ermek gerekiyor ben erksizim yok dikili bir taşım olsa yerini beğenmez sürekli değiştirirdim Pazarcı çat çat çat eller simsiyah emeğin tırnak içleri paslı ama çalanların tipi güzel pehhhh tırnaklarının pisini kesip üstlerine cila attırmış ki ki ki ama her şeyi yok edip kendini yansıtan ayna gibi onlara ne yaparsan yap sana zannettikleri kendilerini yansıtıyorlar iyide ayna bize bizim kendi frekansımızı yansıtmıyor muydu senin gördüklerin o zaman bir yanılsama değil!!! onlar yanılsamanın yalıtımlı ortamlarında. Bizim onların sıcağına giren buz katmanları ya da soğuğunu eriten ateş olmamız lazım yoksa hücrelerim bunu mu öğrettiyorlar amannn bana ne ne bileyim ben geçen gün balık alıcam yarım kilo balık dedim adam yeticek mi abla yalnız mı yaşıyorsun dedi siki adayı olmakla acınası fakirliğim sanısı arasında gözlerim ölmüş balığın pörtük gözü he dedim bir kilo balığın yarısını çöpe atmamak için insanın bilmediği boşluklar için böyle kelime arası pörtlemeleri için devrim lazım devrim anlamadığın bir durumu anlamadığın öbür duruma çevirir oyalanır gideriz sonlanana en azından bitene ufalana ve yok ettiğine dönüşene kadar, böylesi kesinlikle pörtük kalmaktan daha iyidir yok bi de pörtükken ölü balık kokusu siniyor üstüne

Zatiii dolmuşlar kucak kucağa (inşallah ölü balık kokumu hissetmezler yoksa anlarlar devrimsiz olduğumu, bi de erksizdim neyse en azından dolmuş param var.) (-şimdilik… ) para uzatma mesafesi ılılıkta, seviyorum bilmediğim insanlarla bu bozuk para verme temaslarını şıkır şıkır ama mikroplu işte sildim çantama koymadan yakın temasımın şahidi parmak izini yok ettim hayatımdan paraların dili çoktur dostu da, gider söyler ılıklığımı yedi düvele neme lazım, duyar sevi biçiciler… Hücrelerim yine zıplaşıyor içerde savaş, dışarda zıpır mikrop arkadaş canlısı öpüşü ölümlü zırttt zırtt dırtt dırtt bu gün de aldım marmaray iademi ohhh olsun bırakmadım hayattan alacağımı iki buçuk lira hi hi hiii bi de apartman komşumlarımdan asansörü çaldığımda böyle mutlu oluyorum önce asansörü çağırıp sonra ayakkabılarını bağlıyorlar o arada asansörü ele geçiriyorum ne zevk yarabbim bilsin herkes haddini zamanım kıymetli benim darbem acımasız tırs tırs tırs cırt cırt cırt evren anladı mesajımı hakkımı bırakmam asansör bile olsa devrim devrimdir bugün asansörü ele geçiren yarın belki hücrelerine de söz geçirebilir.

Sevmiyorum zati onları bak şimdi yemek yaptım yiyince tatlı istiyicekler benim şerbet düşkünlüğümün arkadaşımın annesinin ruhuna huzur vermediğini bildiğim halde ölüm helvasını yediricem onlara (bi de yedikten sonra bi dua bile etmiyorlar kendi hücrelerim diye söylemiyorum yani gerçekten hayırsızlar) üstüne çay sonra bugün bilgisiz kaldık deyip beni yatağımın üzerindeki yüzlerce kitabın arasına sürecekler sanki daha öncekilerle bi halt edebilmişler gibi bütün başarıları yediklerini çıkarmak cırt cırt kart iadesi almak asansörü ele geçirmek şimdi de beynimi içine girdikleri beyinlerde kaybedip habire daha fazla al daha çok yok ol daha çok daha çok diye içimi oyuyorlar neyse en azından kendi savaşlarını unutuyor salaklar ya da ben salak onlara her açtırdıkları başka bir beynin hücresi sayfada yeni savaş taktikleri öğretiyorum beni kullanarak haritalar hazırlıyorlar beynimde kaleleri elden ele geçiriyorlar bi tanesi (soğuk olan) kötü şeylerin altlarını çizdiriyor bana kara kalemle diğeri (sıcak olan) kırmızı,,, ne olduklarına karar veremediklerimi yeşil kalemle çiziyorum belki sonra benim öyküm olurlar ama onları da Sabahattin Ali sahiplenmiş. Boş resim kâğıdıyım üzerimde kalemler ne çizdiklerini bilmediğim; kâğıt benim kalem ben, içim ve dışı hücrelerde savaş, yıkım betimsiz.

İsis