şikayet etme
halinden memnuna
“İşte!
dayandılar kapıya
yoksa, duymuyor musun?
öyleyse sus da dinle
nasıl da çalıyorlar zili
alacaklı gibi
gibisi fazla resmen alacaklı bunlar
bankadan geldiler, rapor edecekler
satılacak ne var ne yok evde
yetmeyecek belki de ödemeye
elimizden alacaklar evimizi
sokaklara saçacaklar bizi
Peki!
demedim mi sana?
ödeyemeyiz demedim mi?
güldün arsız arsız
daha bankadan ayrılmadan koydun cebine
kaçıp gittin sonra
uğramadın eve aylarca
bıraktın el kadar çocukla
döndün sonra kürkçü dükkanına
arsız ve pek tabii ki beş parasız
yeminler ettin ekmek kitap üstüne
sözler verdin
ödeyecektin
hadi öde.
Şimdi!
Yazan: Melis Arıbal”
Melis, annesinin isyanını ve babasının küfürlerini, savrulan tekmeleri, kırılan camları başka başka şiirlere paylaştırdı. O güne ait anılar defterindeki onlarca şiirden bir kaçı olarak bekledi.
Evdeki bağırışları Ve zil sesi sussun diye açtığı kapıyı Ve aralığından sıvışan babasını Ve onun yüzünden annesinden yediği okkalı şamarın utancını büsbütün unutmayı diledi, bunları hiç bir zaman şiir bellemedi, bunlar da beklemedi, yazılmadıkları için unutuldular. Çok şükür. Çok şükür.
Melisler, hep aynı kentte yaşıyorlardı, kentte işler hep ters gidiyordu, son zamanlarda kent fırtınalı sağanaktı. Aksilikler hep üst üsteydi, üst üste üst üste…
Tolstoy, Anna Karenina’nın ilk cümlesinde; “Mutlu aileler birbirlerine benzerler. Her mutsuz aileninse kendine özgü bir mutsuzluğu vardır.” demiş.
Yok, öyle değildi işler bu kentte.
Mutsuz aileler hep yoksuldu bir kere.
Yoksulların ise anlatılacak tek bir hikâyesi vardı.
Dinlemeye değmeyecektir belki.
“Öteki herkes için,
işler her zaman yolundadır,
bütün aksilikler seni bulur.
Öteki herkes için her şey yolundadır.
Sen de becer yoluna gir
ya da
sus
şikayet etme
sus
şikayet etme
halinden memnuna.
Yazan: Melis Arıbal”
O gün tüm karmaşanın ortasına düşmüş bir adam vardı kapıda: haciz memuru. Melis, ilk kez duyuyordu ‘haciz’ kelimesini. Hacizcilerin korkunç kişiler olduklarını ve onlara kapıyı açmaması gerektiğini annesi kendi bildiğince hemencecik öğretmek istemişti: tokadının asıl nedeni buydu, fakat yıllar sonra Melis’e bu yöntemlerin sökmediğini söyleyecekti.
Annesi ŞAK diye kapatmıştı kapıyı yüzüne, hacizci adamın. Aynı gün belki de başka bir gün? Aynı adam bir polis memuru ile gelmişti. Anneannesine sığınmışlardı, anne kız. Yanlarında iplerle kuşakladıkları, yol ortasında açılıp içinden kirli çamaşırlarının dökülüp saçıldığı bavulları ile aşağı mahalleye yerleşmişlerdi. Bavuldan çok utanmıştı, Melis.
Yıllar sonra aynı haciz memuru birazcık göbekli, biraz kırlaşmış, biraz daha alıklaşmış karşısındaydı. Melis’i tanımadığı besbelliydi. İlk kez karşılaştıklarında Melis 4 yaşında, ufak kara kuru bir kız çocuğuydu. Biraz önce yediği tokattan, evdeki kavgadan, sıvışan babasından, kısalmış pijamalarından, delik çoraplarından, taranmamış saçlarından, yoksulluklarından çok utanmış bir kız çocuğuydu. Gözlerini kapı eşiğine dikmiş kıpkırmızı bir yüzle kımıltısız kalakalmıştı. O gün bir daha hayatlarının eskisi gibi devam etmeyeceğini düşünmüştü. Babasız ve utanç içinde geçecek bir yaşam… Fakat yetişkinler hiç bir şey yaşanmamış gibi hayatlarına devam etti. Yetişkinlik böyle gerektirirdi.
“Yeni baba almıştı annesi kızına
yeni kardeşler yapmıştı.
Yeni baba demek;
yeni borçlar,
yeni hacizler,
yeni taşınmalar demekti.
Annesi memurların suratına ŞAK diye kapatmıyordu kapıyı
artık
bağırmıyordu eskisi kadar.
Hatta onlara evde varsa yeni demlenmiş çay ikram ediyordu.
Yazan: Melis Arıbal”
İşte böyle, haciz memurlarının mütemadiyen gelip gittiği bir hayata pekâlâ alışılıyordu ve utanmaya vakit olmuyordu artık.
Yıllar sonra Melis’in zilini de çalmıştı, memurlar. Annesinin şamarı öğretememişti kapıyı açmaması gerektiğini. Açılan kapıyı annesinin yaptığı gibi ŞAK diye kapatamamıştı çünkü ar damarı bir türlü çatlamamıştı. Hem kapıdaki adamı tanımıştı, görür görmez.
“Merhaba” dedi, Melis. Artık yaşlanmış olana, yanındaki genç olanı görmezden gelerek. Ne de olsa yaşlanmış olanla eski bir hukukları vardı.
“Yıllar öncesinden kalan acı hatıraların bile tebessüm ettirdiği
yeni hayatımız
niçin çok daha acısın şimdi?
Yazan: Melis Arıbal”
Geçmişin yoksul yıllarında bir naiflik mi vardı? Yıllar içinde yaşam biraz daha sevimsiz ve sert mi geliyordu?
Eve girdi yaşlı memur elleri arkasında, “Televizyonu ve bilgisayarı yaz” dedi.
Genç memur kâğıtlara yazdı.
“Televizyon çalışmıyor, bilgisayar da çok eski” dedi Melis, “onun yerine buzdolabı, çamaşır makinasını yazın.”
Buzdolabı ve çamaşır makinasına baktı memurlar, burun kıvırdılar.
“Bunların faturaları var mı?”
“2. el almıştım faturaları yok.”
“İşimize yaramaz zaten sizin için lüzumlu eşyalar yasa gereği haczedilemiyor. Farzımuhal edilmiş olsalardı yine de borcunuzu karşılamazdı.”
“Borçlu değilim ben, kefil olmuştum bir arkadaşıma.”
“Televizyonu ve bilgisayarı yazdın mı?” diye sordu yaşlısı gencine.
“Bilgisayarı yazmasanız, lüzumlu eşya kapsamında gösterseniz? Okulumu oradan takip ediyorum, Üniversitede dersler online biliyorsunuz değil mi? Hem o bilgisayar gerçekten çok eski model, kimsenin işine yaramaz.”
Memurlar bir süre ne yapacaklarına karar veremediler, sessiz kaldılar.
“Ama biz önce bilgisayarları kayıt edecektik” dedi genç memur. Sonra aklına bir şey gelmiş olacak ki telaşla evrakları masaya yaydı. Kıpkırmızı bir suratla yaşlı memura baktı.
“Yanlış adrese gelmişiz, çok fazla bilgisayar olmalıydı burada” dedi.
Özür dileyip, apar topar karşı daireye geçtiler.
“Yaşlanmış memur
birazcık göbekli, biraz kırlaşmış, biraz daha alıklaşmış
çaldı yanlış zili
çalan her zili açan
ödemeye hazır ve nazırdı her zaman
bütün borçları
çalınacak ziller bitince
yaşlanmış memur evine döndü yorgun argın
açtı son model bilgisayarını
girdi bir sanal mağazaya
laptop seçti
hem de en yeni modelinden
hem de en pahalısından
hem de en güzelinden
hem de ödedi şak diye
bir defada taksitsiz
teslimat adresine gelince sıra
dosdoğru yazdı yanlış adresi
devam etti yazmaya
ALICI ADI: Melis
ALICI SOYADI: Arıbal
Yazan: Melis Arıbal”
Ayşenur BARAN
Mart-2021