Ormanın derinliklerindeki vadide yüzlerce hayvan toplanmış, Aslan Kral’ın gelişini bekliyorlar. Kalabalığın içinde başta geyikler, karıncalar, kurbağalar, sincaplar, kurtlar ve yaban domuzları olmak üzere birçok hayvan var. Vadinin etrafını yüzlerce ağaç çevirmiş. Ortadaki yemyeşil çimenlerin üzerinde iki sıra oluşturmuşlar. Birkaç tane dişi aslan hayvanların önünde dolaşarak sırayı bozmamaları için dişlerini göstererek kükrüyor. Kartallar ve şahinler de havada yaptıkları uçuşla Aslan Kral’ın güvenliğini sağlıyor. Hayvanlardan bazıları alkış tutup, Aslan Kral’ın lehine tezahüratlar yaparken, karıncalarla sincaplarda tedirgin bir bekleyiş var. Tilkiler de durumdan rahatsız olmuş olmalılar ki yüksek sesle uluyorlar. Yerlerinde kıpırdanan kirpiler de diğer hayvanlarla aralarında belli bir mesafe bırakmış, ileri geri kıpırdanıp duruyorlar.
Kısa bir süre sonra ormanın derinliklerinden bir filin üzerindeki tahtına oturmuş Aslan Kral, yaklaşıyor. Arkasında kaplanlar, leoparlar, vaşaklar ve çakallar var. Filin etrafını çevirmiş, Aslan Kral’ı koruyorlar. Kükremeleri hayvanları iyice ürkütüyor. Kurtlar ulumaya, yılanlar tıslamaya, kurbağalar vrak vrak ötmeye başlıyor. Aslan Kral, elindeki asasını hayvanların üzerine uzatarak kükrüyor, bakışlarını hayvanların üzerinde gezdirerek, “müzik başlasın” diyor. Ağaçların üzerindeki saksağanlar ötmeye, baykuşlar guk guk diye sesler çıkarmaya, maymunlar da çığlık atmaya başlıyor. Aslan Kral, halinden memnun sırıtıyor.
Filin üzerinden seri bir şekilde inip, kalabalığın önündeki yerini alıyor. “Artık, bu ormanda benim yasalarım hüküm sürecek. Size iki ay süre tanıyorum, ya benim istediğim gibi yaşarsınız, ya da defolup gidersiniz. Artık hepiniz bana vergi vereceksiniz. Her gün avladığınız ya da yediğiniz hayvanlar ve yiyeceklerden payımı ayıracaksınız. Karşı koyanlar cezalandırılacak. Eğer aksini düşünüyorsanız bir dahaki öğünümde menüm olursunuz. Bugün iki tane geyik yedim. Onlar da sizin gibi yasalarıma boyun eğmek yerine itiraz etmeye kalkıştılar. Leoparlar, kaplanlar ve tilkiler bir işaretime bakıyor. Sizi parçalamak için can atıyorlar. Anlaşıldı mı söylediklerim, itirazı olan var mı, yok, güzel. Hadi şimdi dağılın, herkes yuvasına. Dışarıda güneş battıktan sonra bir tane bile hayvan görmeyeceğim. Yoksa ormanın güvenliğini sağlayan gergedanların boynuzlarına hedef olursunuz. Hadi dağılın, çabuk.” diyen Aslan Kral hayvanlara tehditkar bir bakış atıyor. Dağ sıçanları ile tarla fareleri titremeye başlıyor. Sincaplar da öfkeyle yerlerinde kıpırdayıp duruyor ama seslerini çıkarmaya cesaret edemiyorlar. Yaban domuzları şaşkınlıkla etrafa bakınıyor. Aslan Kral, geriye dönüp, yine aynı seri hareketle filin üzerine çıkıp, tahtına kuruluyor. Ayağıyla bir uyarı yapınca, fil yerinden kalkıp, ormanın derinliklerine doğru ilerliyor. Etrafını çeviren, leoparlar, kaplanlar ve tilkiler de peşinden gidiyor.
Hayvanlar huzursuz. Dişi aslanlar, seslerini giderek yükselten hayvanların üzerine gidip, kükreyerek dişlerini gösteriyor, sesler hemen kesiliyor. Kalabalık yavaş yavaş dağılıyor. Bütün hayvanlar yuvalarına çekiliyor, inlerine gidenler de var aralarında. Aslan Kral’ın gelişi sırasında ayıların hayvanların arasında olmadığı anlaşılıyor. Aslan Kral’a karşı isyan edip, etmedikleri merak ediliyor. Dalkavukları krala bu durumu hemen yetiştiriyor. Aslan Kral, ayıların bir an önce derdest edilip, yanına getirilmesini emrediyor. Vizonlar, emri başlarıyla onaylayıp, hızla ormana doğru ilerliyor. Yaklaşık yirmi tane vizonun, ayıları getirmesi sadece yarım saatlerini alıyor. Nereden buldukları anlaşılmayan bir kafese kapatmışlar. Dört tane ayı, kafesin içerisinde ayaklarından zincirlerle parmaklıklara bağlanmış bir şekilde kralın huzuruna çıkarılıyor. Aslan Kral, kafesin etrafında dolaşıp, dişlerini göstererek kükrüyor. Ayılar kafesin içerisinde iyice büzülmüş, sessizce bekliyor. Neden kafese kapatıldıklarını anlamıyor gibiler. Aslan Kral, ayılardan yaklaşık iki metre boyunda olana soruyor.
“Neredeydiniz ben geldiğim zaman. Çabuk, konuşun. Bana karşı bir isyan mı örgütlüyorsunuz yoksa? Hiçbirinizi yaşatmam, anladınız mı?”
Ayılardan biri, kendisinden beklenmeyecek bir ürkeklikle konuşuyor: “Hayır kralım, kış uykusu hazırlığı için balık avına çıkmıştık. Size isyan etmek ne haddimize. Affedin, biz geleceğinizi duymadık, yalvarıyorum acıyın bize, bir daha olmayacak!”
Aslan Kral, ayıların etrafında dolaşıp, kükremeye devam ediyor. “Söyledikleriniz hiç inandırıcı değil, bir daha böyle bir şey duyarsam hepinizi öldürürüm. Ben ne zaman toplantı yaparsam, hiç itiraz etmeden hepsine katılacaksınız.” diyen Aslan Kral, yanındaki yaverlerine dönüp, “Bunları temiz bir dayaktan geçirin de akılları başlarına gelsin. Sonra da bırakın, gitsinler.” diyor. Ayılar, “Bizi dövmeyin, bizim bir suçumuz yok” deseler de gergedanlar çoktan ayıların bulunduğu kafesleri açıp, boynuzlarını geçirmeye başlamış bile. Ciddi şekilde yaralanan ayılar, yerde uzanmış, inliyorlar. Saldırının etkisiyle darbe aldıkları yerlerinden kanlar sızıyor, morarmış gözleriyle içten içe ağlıyorlar. Diğer ayılarda da yaralanmalar var ama hayati tehlikesi olmayan yaralar bunlar. Ağır yaralı ayıyı, yerlerde sürükleyerek götürüyorlar. Ertesi gün ormanın derinliklerinde, dağ keçileri tarafından bulunuyor cesedi. Diğer ayılar da yedikleri darbelerden sonra inlerine çekiliyor, yaralarını sincaplar ve karıncalartedavi ediyor. Günlerce kendilerine gelemiyorlar. Ayıların inleyişi ormanın her yanını sararken, diğer hayvanlar da korku içindeki bekleyişlerini sürdürüyor. Hepsinin ödü patlıyor Aslan Kral’dan. Ne zaman ne yapacağı hiç belli olmayan krala boyun eğmekten başka çare bulamıyorlar. Sessizce iç dünyalarına çekiliyorlar.
Aslan Kral’ın emirleri hemen uygulamaya sokuluyor. Geyikler yedikleri en besleyici otları, tilkiler, tarla farelerini, yılanlar yedikleri en semiz hayvanların bir kısmını vergi olarak Aslan Kral’a vermeye başlıyor. Sırtlanlar, avladıkları geyikleri ya da impalaları, vaşaklar, yaban domuzlarını kralın vergi tahsildarı çakallar ve leoparlara veriyor. Günler günleri kovaladıkça vergiler artık hayvanların belini bükmeye başlıyor. Bazı hayvanlar karınlarını iyice doyuramadan, çakallara ve leoparlara avladıkları hayvanları verdikleri için, uyumadan önce bol bol su içmek zorunda kalıyor. Yoksa karınlarının gurultusundan uyumaları mümkün değil. Aradan iki ay geçiyor, artık ormandaki hayvanların çoğu bir deri bir kemik kalmış bir şekilde birbirlerine saldırmaya başlıyor. Ormanda kaos çıkıyor. Karamsarlık havası her yere nüfuz ediyor, suskunluklarının esiri olmuş bir şekilde bekliyorlar. Krala karşı isyan akıllarının ucundan bile geçmiyor. Aslan Kral’ın bütün bunlardan haberi var ama sanki hiçbir şey duymamış gibi davranmayı tercih ediyor. Kral egemenliği kaosla güçleniyor.
Sincap ailesi sabah erkenden uyanıyor. Ağacın kovuğundan çıkıp, yere inmeye çalışıyorlar. Kendilerini yaklaşık yüz metrekarelik yapay bir su havuzunun içerisinde buluyorlar. Dağ keçileri yardım etmese, boğulmaları içten bile değil. Patilerini öne arkaya sallayarak çırpınırken, keçilerin boynuzlarına tutunarak kurtuluyorlar. Karıncalar da yuvalarından çıkınca su birikintisinin ortasında kalıyorlar. Birbirlerine tutunmaya çalışan binlerce karınca suyun yüzeyinde bir süre kalmayı başarıyor ancak eğer kıyıya çıkamazlarsa boğulmaları içten bile değil. Tarla fareleri suyun içerisine uzun tahtalar atmasaydı boğulup gideceklerdi. Kirpilerle dağ sıçanları da boğulmaktan son anda kurtuluyor. Ormanda yaşayan böceklerin çoğu, suda boğulup ölüyor. Karafatmalar ters dönmüş, suda debeleniyorlar.
Ormandakileri bir meraktır alıyor. Bu su havuzunu kim, neden, ne amaçla hem de ormanın ortasındaki yuvalarının hemen önüne yapmaya cesaret edebilmiş? Suyun etrafında dolaşıp, araştırmalara başlıyorlar. Yaklaşık elli metre ötede, Aslan Kral’ın suyun içinde ördek gibi süzüldüğünü görüyorlar. Bir yandan kulaç atıp, suda şaklabanlıklar yaparken, bir yandan da hippopotamlara su fışkırtıyor. Ağzı kulaklarında Aslan Kral’ın. Kralın sefa sürdüğünü gören hayvanlar, çıt çıkarmamaya çalışarak ağaçların arkasına saklanıyor. Aslan Kral, suda yarım saat daha yüzdükten sonra kıyıya çıkıp, ağzına o gün ormanda kaybolan geyiğin etini atıyor. Dişlerini takırdatarak yediği eti, kemikleriyle birlikte mideye indiriyor. Üzerine suyunu içtikten sonra geğiriyor. Göbeğini kaşıyarak silkindikten sonra yakınındaki file işaret edip, üzerine çıkıyor. Tahtına kurulup, fille birlikte gözden kayboluyor.
Ertesi gün ormandaki yaşam tam bir kabusa dönüşüyor. Hiçbir hayvan havuzu aşıp, yiyecek bulmaya gidemiyor. Gidebilenler de çeşitli yöntemler deneyerek bunu başarıyor. Kimi bir sırığın üzerinde tutunarak ilerlemeye çalışıyor, kimisi de bir tahta parçasının üzerine uzanıp, elleriyle suyu yararak hareket etmeye çalışıyor. Havuzdan şikayet etmeye de cesaret edemiyorlar. Aslan Kral’ın ne kadar zalim olduğunu bildikleri için her şeyi sineye çekiyorlar. Sessizce yuvalarına gitmeye çalışıyorlar.
Yaşadıkları felakete yeni bir felaketin eklendiği gün çıkageliyor. Sabah uyandıkları zaman yuvalarından bir türlü çıkmayı başaramadıkları havuzun etrafına yaklaşık yirmi tane kanalın açıldığını fark ediyorlar. Her biri beş metre derinliğinde ve yaklaşık on metre genişliğinde. Ormandaki ağaçların bir kısmı kesilmiş, ağaç kökleri kazılıp kesildikten sonra yok edilmiş. Ormandaki doğal dengeyi bozan bir başka gelişme de ağaçların tepesinde yuvaları olan kuşların ormanı terk etmesi oluyor. Sabahları her yanı saran kuş cıvıltılarını duymayan diğer hayvanlar bir terslik olduğunu anlıyor ama henüz esas tehlikenin farkında değiller. Kanalları takip ederek bu havuzun ve etrafındaki kanalların neden yapıldığını anlamaya çalışıyorlar. Kanallar büyük bir su birikintisine açılıyor, göle benzeyen bir su birikintisine. Kaplanlar, leoparlar ve çakallar sandallara binmiş, sefa sürüyorlar. Sandallarda sırt üstü uzanmış hayvanlar, patileriyle geyik, impala ve keçilerin etini ağızlarından salyalar akıtarak parçalayıp mideye indiriyor. Hayvanlar ağaçların arasında gizlenerek tanık oldukları bu manzara karşısında şaşkınlığını gizleyemiyor. Rüzgarın kokularını sefa süren bu hayvanlara taşımasından korktukları için sessizce geriye çekilip, oradan uzaklaşıyorlar. Gölün etrafındaki ağaçların tamamen kesilip, ahşaptan kulübeler yapıldığını da dönüşte gittikleri farklı yoldan öğreniyorlar. Ormanın ortasında yaklaşık on kilometrekarelik bir alan, ağaçlardan arındırılmış, Kral ve avanesinin zevk-ü sefa alemleri için tahsis edilmiş. Gölün etrafındaki doğal hayat tamamen yok olmuş. Bazı hayvanlar su kanallarında avlanmaya gidiyor ancak yüzme bilmeyenleri zor günler bekliyor. Yedi tane tarla faresinin cesedi suyun yüzeyinden sürüklenerek kanallara doğru ilerliyor. Karıncaları bekleyen kabus günleri ise çok yakında. Ormandaki yaşam alanları adım adım yok ediliyor. Birkaç gün sonra ağaçlar kurumaya başlıyor. Ağaçlarda yaşayan yüzlerce hayvan, ormanı terk etmek zorunda kalıyor. Yoksa yok olup, gidecekler.
Gece gelen silah sesleriyle yerlerinden irkiliyorlar. Yaralı kuşlar yere sağanak halinde düşmeye başlıyor. Bazıları ölmüş. Av köpekleri koşarak kuşları ağızlarına aldıktan sonra silahlı adamlara götürüyor. Ormanda neredeyse hiç kuş kalmamış, toplu bir kıyımdan geçiriliyorlar. Sadece birkaç tanesi can havliyle gökyüzüne kanat çırparak uzaklaşabiliyor. Safariye çıkan avcılar bunlar. Başarılı avın ardından pişkince sırıtan avcılara, Aslan Kral önlerinde heybetli yürüyüşüyle eşlik ediyor. Avcılar ormandan çıkarken, Aslan Kral’a vurdukları geyiklerden birkaçını bırakıyorlar. Aslan Kral, kükreyerek avcıları yolcu ediyor. Dişi aslanlarla birlikte geyik etini kısa sürede mideye indiriyor. Sırt üstü uzanıp, geğirmeye başlıyorlar. Göbeklerini patileriyle kaşımayı da ihmal etmiyorlar. Günlerce sürüyor bu kırım. Binlerce kuşun cesedi ormanın yüzeyinde çürümeye başlıyor, Aslan Kral, bu cesetlere dokunulmasına izin vermiyor. Ormanın her yanına dayanılmaz bir koku yayılıyor.
Ertesi gün uyanan hayvanlar, ormandaki kuş seslerini artık duymuyor. Çekirgeler bile korkudan yuvalarına çekilmiş, sessizce bekleşiyorlar. Sincaplarla karıncalar gizlice bir araya gelip, durum değerlendirmesi yapıyor. Kırmızı sincap konuşuyor: “Bu böyle gitmez arkadaşlar, Aslan Kral, hayatımızı zehir etti, kral olmasının üzerinden daha iki ay geçmeden vergileriyle belimizi büktü. Ormanın ortasındaki havuz ve kanallar hayatımızı mahvetti. Kuşları da öldürdüler. Ayıların başına geleni hepimiz biliyoruz zaten. Bir şeyler yapmalıyız. Sessiz kalmayalım.”
Karıncalardan biri çıkıp, “Her şey kolay aslında. Bir araya gelip kralı devirmek zorundayız. Herkes kendi çıkarını düşünürse Aslan Kral daha yıllarca bize zulmeder. Bütün hayvanları bir araya getirmeliyiz. Muhbirlere karşı çok dikkatli olmak zorundayız. Eğer kral ona karşı durduğumuzu öğrenirse, hepimize hayatı zindan eder. Bence bir an önce sesimizi çıkaralım yoksa çok geç olacak. Açlıktan nefesimiz kokuyor, dostlarımızı ya yaraladılar ya da öldürdüler. Bir gün bize de sıra gelecek. Karşı koymalıyız.”
Bir süre daha konuşan hayvanların krala karşı öfkesi, bir süreliğine de olsa yatışıyor. Ormandaki diğer hayvanlarla gizlice konuşma kararı alarak dağılıyorlar. Hayvanlara yaşadıkları ortak zorlukları anlatıyorlar, Aslan Kral’ı da teşhir etmeyi unutmadan. Çoğu hayvan ürkek ve umutsuz. Aradan bir hafta geçmeden, karıncaların ve sincapların kendisine karşı örgütlemeye çalıştığı isyandan haberdar oluyor Aslan Kral. Hemen tutuklanmalarını emrediyor. Derdest edilip, kralın huzuruna çıkarılıyorlar. Öncesinde kralın emriyle gergedanlar, boynuz darbeleriyle sincapları yara bere içinde bırakmış, karıncaların da yuvalarını dağıtılmış. Yüz binlerce karınca ormanın yüzeyinde ne yapacaklarını bilemeden dolaşıp duruyor. Binlercesini de havuza attırmış, hepsi boğulmuş. Bu katliamı da ibret olsun diye bütün hayvanlara seyrettirmiş.
Aslan Kral, yaralı sincabın yanına yaklaşıp kükrüyor. “Ne istediniz de vermedim. Nankörler. Senden hiç beklemezdim kırmızı sincap. Hepinizi zindana attıracağım ama neden isyan ettiniz bana, önce onu anlatın.” diyen Aslan Kral’ın gözlerine korkusuzca bakan kırmızı sincap, “Sanki bilmiyorsun neler yaptığını. Seni kral seçmedik ki biz. Zorla kendi egemenliğini ilan ettin. Hayatı zehir ettin hepimize. Bu daha başlangıç. Sen bizi zindana da attırsan, öldürsen de bu egemenliğin sonu bir gün gelecek. Biz olmadan sen bir hiçsin. Bütün hayvanlar ormanda huzur içinde yaşayacak sen gidince.” dedikten sonra susuyor. Aslan Kral, kızgınlıkla sağa sola doğru hareket ederken, gergedanlara işaret ediyor. Dört gergedan, karıncaları ezip, sincapları da boynuzlarıyla yaralayarak öldürüyor. Ölüm haberleri kısa sürede ormanda dalga dalga yayılıyor. Bütün hayvanlar yuvalarına çekilip, daha da suskunlaşıyor.
Aslan Kral, doymak bilmiyor zulme. Yeni güne yeni yasaklarla uyanıyorlar. Bütün hayvanları vadideki çimenlerin üzerinde toplayan Aslan Kral, gözdağı veriyor. “Vergilerinizi iki katına çıkarıyorum bu günden itibaren. Sincaplarla karıncaların sonunu gördünüz. Sizi de öldürmek istemiyorum, bu günden sonra avladığınız hayvanlarla topladığınız yiyeceklerin yüzde seksenini bana vereceksiniz. Vermeyenler, tutuklanacak. İtiraz eden ya da karşı koyan olursa işkence edilerek öldürülecek.” Hayvanlar, kendi gölgelerinden ürkecek kadar tedirgin bir şekilde kralı dinliyor. Aslan Kral biraz daha konuşup, “Dağılın artık,” diyor. Ayılar da kralı dinleyenler arasında. Bütün hayvanlar ormanın derinliklerine giderek gözden kayboluyor.
Orman, güneşin ışıltısıyla yeni bir güne uyanıyor. Yakınlardan balta sesleri geliyor. Geyikler, hoplaya zıplaya gittikleri ağaçların arasında gizlenirken, seslerin nedenini anlamaya çalışıyor. Ellerinde baltalarla dev adamlar, devasa ağaçları kesiyorlar. Sincapların yuvalarını da tek tek dağıtıyorlar. Yüzlerce ağacı iki saat içerisinde yerle bir ediyorlar. Sincapların yeniden ormana gelip yuva kurmasından korkan Aslan Kral, bütün yuvaları darmadağın ettiriyor. Sincapların boyun eğmez tavrı Aslan Kral’ın uykularını kaçırıyor. Öfkesine hakim olamıyor, sürekli kükrüyor, derinden gelen tiz bir sesi var. Ormanın her yanından kolaylıkla duyuluyor bu ses.
Ellerinde ateş püskürten tüplerle bütün karınca yuvalarını yakıp darmadağın eden adamlar ortaya çıkıyor aynı gün. Çakallar ve leoparlar adamların etrafını çevirip, korumaya almışlar. Aslan Kral da filin üzerindeki tahtına oturmuş, hemen yakınlarında bekliyor. Yüz binlere karınca birkaç saat içerisinde yok ediliyor. Aslan Kral, isyancılara gereken dersi verdiğini düşünüyor. Ormandaki hayvanlara verdiği mesaj açık. “Ya benim istediğim gibi yaşar, boyun eğersiniz, ya da karşı koyup yok edilirsiniz.” Mesaj yerine ulaşıyor, bütün hayvanlar sessizce Aslan Kral’ın zulmüne boyun eğiyor. Bu suskunlukları aylarca sürüyor. Yarı aç, yarı tok yaşadıkları günler geçip giderken, Aslan Kral’ın çevresindeki hayvanlar ise iyice semiriyor, kilo alıp miskinleşiyor.
Orman Perisi gökyüzünde kanat çırptığı günlerden birinde yaklaşık yüz kilometre uçarak ormanın derinliklerine doğru ilerliyor. Bir grup sincabın, Aslan Kral’ın denetiminden uzakta bir bölgedeki ağaç kovuklarında yaşadıklarını fark ediyor. Hemen yakınlarında da onlarca tür karıncanın yuvaları var. Yavaşça yanlarına doğru süzülüp, yere iniyor. Sincaplarla karıncaları, elindeki küçük asayı sallayarak öne doğru eğilip selamlıyor. Sincaplar, Orman Perisi’ni annelerinin anlattığı masallardan tanıyor. Karıncalar da küçükken ormanın ruhunu taşıyan perilerin yaşadığını duymuş birkaç kez. Ebeveynleri öldürüldüğünden bu yana kralın bölgesinden uzak durmaya çalışan bu hayvanlar, bu sevecen, çıtı pıtı periden etkileniyorlar. Peri de sessizce kucak açıyor onlara. Dili döndüğünce meramını anlatıyor. Ormanda yaşananlardan habersiz değil zaten sincaplarla karıncalar. Ancak Aslan Kral’ın öfkesinin nelere mal olduğunu da iyi bildikleri için çaresizlik hepsini esir almış. Orman Perisi, eski güzel günlerden söz ediyor. Yaklaşık yirmi yıl önce annesiyle gökyüzünde süzülerek ormana geldikleri günlerdeki kuş cıvıltılarıyla bütün hayvanların etrafta neşeyle koşuşturmalarını çok özlediğini söylüyor. İlgiyle dinlendiğini fark ediyor Orman Perisi. “O güzel günleri yeniden yaşamak istiyorsak, Aslan Kral bize ne yaparsa yapsın, ona karşı mücadele etmek zorundayız. Bir ömür boyu bu korkularla yaşayamazsınız. Siz olmasanız kral bir hiç. Ona gerekli dersi verip, ormandan sürelim. Sizin de desteğinize ihtiyacım var. Ortam kötü, kralın her yerde yalakaları var. Ama biz tek vücut olduğumuz sürece bir şey yapamaz. Ailelerinizi acımadan katletti Aslan Kral. Hadi ne duruyorsunuz, harekete geçelim.”
Orman Perisi elindeki küçük asasıyla uçarak gökyüzünde süzülüyor. Ormandaki eski cıvıltılar ve neşeden artık eser yok. Bütün hayvanlar inlerine çekilmiş, tedirginlikle bekliyor. Orman Perisi kilometrelerce dolaşıyor ormanda ama nafile, bir tane bile mutlu hayvana rastlayamıyor. Ayıları, dağ keçilerini, sülünleri, tarla farelerini, zebraları, tavşanları, tilkileri görüyor ama hepsi bitkin ve suskun. Merak edip soruyor tavşanlardan birine. Tavşan konuşursam biri duyup krala yetiştirir endişesiyle susmayı tercih ediyor. Orman Perisi ne kadar uğraşsa da konuşturamıyor tavşanı. Tilkiye soruyor o da kulaklarını indirip, uzaklaşıyor. Tarla farelerini çağırıyor yanına, ama onlar da arkalarına bakmadan yeraltına iniyorlar. Orman Perisi ne kadar uğraşsa da hayvanların tedirginliğinin nedenini anlayamıyor. Yeniden gökyüzüne kanat çırpıyor. İki üç kilometre uçtuktan sonra kayalıklarda Aslan Kral ile yanındaki şürekasını fark ediyor. Bir keçinin etrafını çevirmişler ve biri boynundan diğeri ayaklarından yakalamış, hayvanın çığlıklarına aldırmadan diri diri keçiyi mideye indiriyorlar. Yere doğru süzülen Orman Perisi, “Durun, yapmayın, keçinin ne suçu var. Neden saldırıyorsunuz, bırakın onu” diyor. Aslan Kral, yerinde doğrulup, çakallarla leoparlara “Yakalayın hemen onu, bana getirin çabuk” diyor ama Orman Perisi çoktan gökyüzüne süzülüp gözden kaybolmuş bile. Şimdi daha iyi anlıyor ormandaki suskunluğun nedenini. Aslan Kral’a büyük öfke duyuyor, hayvanlara karşı zulmünden dolayı. Bazı hayvanları cesaretlendiriyor. Kralın sincaplarla karıncaları öldürdüğünü, ayılara işkence yaptığını, getirdiği vergilerle bütün hayvanlarının belini büktüğünü, kuşların kralın korumasındaki avcılar tarafından katledildiğini, dev gibi adamların sincapların ve karıncaların yuvalarını dağıtarak yaşam alanlarını yok edip, büyük bir ağaç katliamı yaptığını, kurduğu havuz ve kanallarda yüzlerce hayvanın boğulduğunu anlatıyorlar. Yeniden gökyüzüne süzülüp, Aslan Kral’ı tahtından indirmenin bir yolunu bulmanın hayallerini kuruyor. O zaman yine iyilik, dostluk ve mutluluğun ormana egemen olacağını düşünüyor. Kralı tahtından nasıl indirebiliriz diye düşünüyor bir süre. Hep birlikte hareket edersek bunu başarabiliriz diyor kendi kendine. ‘Önce hayvanların güvenini kazanmalıyım’ diyor ve hayvanlara ihtiyaç duydukları zamanlarda yardım etmeye başlıyor. Kiminin zorlukla taşıdığı yükleri, sihirli sopasıyla yuvalarına götürüyor. Kiminin yaşadıkları yerleri temizliyor, kimilerine de ihtiyaç duydukları yiyecekleri sağlıyor. Ormandaki hayvanlar, kendilerinden biri gibi gördükleri Orman Perisi’ne zamanla güvenmeye başlıyor. Artık ikinci aşamaya geldiğini hissediyor Orman Perisi. Bir araya gelip, tek yumruk olmaları gerektiğini çok iyi biliyor.
Karıncalar Orman Perisi’nin konuşmasından etkilenmiş olarak sincaplara işaret ediyorlar. Bir anda yüzlerce sincap ağaç kovuklarından çıkıp, Orman Perisi’nin önünde toplanıyor. Peri şaşkın ama mutlu. Bu kadar çok sincabın etrafta olabileceğini tahmin etmemişti. Yüzlerce karınca katarı da ormandaki patika yolda yerini almış, Orman Perisi’nin önlerine geçmesini bekliyor. Peri havaya kanat çırpıp, elindeki asayla hayvanların önüne geçiyor. Perinin ıslık çalmasıyla birlikte gökyüzünden süzülen binlerce kuş kanat çırparak gruba katılıyor. Artık çok daha güçlüler ve inanıyorlar kazanacaklarına. Yürüyüşe geçiyorlar, yaklaşık bir saatte ulaşıyorlar Aslan Kral’ın sarayına. Ormanda kralın baskılarına kızmış olan hayvanlar da arkalarından gruplar halinde katara katılıyor. Karıncalar, dev tahta kapıyı kemirerek öğütürken, sincaplar duvarlara tırmanmış, pençelerini çoktan dişi aslanlarla leoparların yüzüne ve gözlerine geçirmiş durumda. Aslanlar, sincapları uzaklaştırmaya çalışıyor kendilerinden ama nafile. Çakallar ve leoparlar, yüzleri gözleri yara bere ve yırtık içerisinde kalmış inliyorlar. Ayılar pençelerini gözlerine geçirip kör etmişler, oldukları yere çöküp inlemeye başlamışlar çoktan.
Aslan Kral, yaklaşık on dakika mesafedeki tahtından hayvanların çığlıklarını duyuyor. Ağaçların arkasına saklanarak nereden gelebileceği belli olmayan saldırıdan kendini korumaya çalışıyor ama ortada sığınabileceği ağaç o kadar az ki. Hepsini kestirmişti. Fil de ortada yok, üzerine binip kaçmayı deneyebilirdi oysa.
Kralın sarayına girmeleriyle birlikte ayılar en öne geçmiş, hemen arkasından tarla fareleri, kirpiler, tavşanlar ve kaplumbağalar ilerliyor. Geyikler de hemen arkalarında. Ormanın derinliklerinden çıkıp gelen binlerce hayvan, önce kralın avanesini ezip geçiyor, ardından arkasına bakmadan kaçan kralı, öldürdüğü hayvanların kemiklerinin bulunduğu uçurumdan atıp, öldürüyorlar. Böylelikle kralın egemenliğine sona ermiş oluyor.
Aradan üç gün geçmeden orman eski neşesine kavuşuyor. Artık başlarında despot bir kral yok ama bütün hayvanların birlikte karar verebilecekleri konseyler oluşturmuşlar. Bütün ihtiyaçlarını gözeterek oluşturdukları konseyde, Orman Perisi de yer alıp, deneyimlerini ormandaki diğer hayvanlarla paylaşıyor. Kuş sesleri her bir yanı sararken, ağaçlarda koşuşturan sincapların neşeli şarkıları her yanı sarıyor. Ağaçların üzerindeki yuvalardan yavru kuşların cıvıltıları geliyor, gökyüzünde kanat çırpan kuşlar, özgürlüğe kulaç atıyorlar. Ormanın her yanında daha bir yeşil görüntü var sanki, ağaçların boyu daha uzamış, daha bir serpilmişler. Renk renk açmış çiçeklerin kokusu her yana sinmiş. Doğa kendini yenilerken, bu yeniliğin coşkusu bütün hayvanları sarıyor. Orman Perisi de artık orada kendisine ihtiyaç olmadığını görerek elindeki asasıyla birlikte kanatlarını çırparak gökyüzüne süzülüyor.
HAKAN KİZİR