
5 Mayıs’ı 6 Mayıs’a bağlayan gece Hızır ve İlyas peygamberler kayan iki yıldız şeklinde, iki ayrı yönden gelip birleşirler ve yeryüzüne inerler ve o birleşme anında tüm akarsular durur, bir anlığına börtü böcek sessizliğe bürünür… Bu birleşme anını sadece yüreğinde kötülük, içinde fesat olmayanlar farkedebilir ve buna tanık olan ne dilerse olur. Yani o gecenin öncesi ve sonrasıyla Hıdırellez; gönüllerin en derinlerinde saklı arzuların usul usul filizlenip, inancın umuduna tutunarak sarmaşık gibi geleceğe niyetlenmesinin adıdır.
Yaşar Kemal’in “Binboğalar Efsanesi”nde anlatılır Hıdırellez. Yersiz yurtsuz kalma tehlikesi içinde bulunan ve umudunu Hıdırellez’e bağlayan bir aşirette, en saf en iyi niyetli en kalbi temiz kim varsa, o gece aşiret için yaylak, koyunlar için otlak ve çadırlarını kurmak için güvenli bir düzlük dilenecektir. Seçilen üç kişi nehir kenarına gidip otururlar yanyana.. Gece yarısına yakın gözleri yıldızlarda, kulakları kirişte beklerler. İlk Ceren görür gökyüzünde kayıp birbirine kavuşan iki yıldızı, Hızır ile İlyas’ı ama aşiret için dilemesi gerekenleri unutur ve dağlarda eşkıya olan biricik aşkına kavuşmayı diler diğer ikisine güvenerek… Sonra köyün yaşlı emmisi duyar akarsuyun durduğunu.. Aşiret için derken, sonuna geldiği ömrü gelir aklına ve biraz daha ömür dileyiverir Tanrıdan.. Son seçilen 6-7 yaşlarında bir çocuktur.. Aşiret aklına bile gelmez onun, babasını görmeyi diler ve böylece aşiret yersiz yurtsuz serüvenine devam eder.
Hıdırellez ile ilgili bir çok rivayet vardır ve sadece bizim ülkemize ait değildir. İran, Irak, Suriye, Türki devletler tarafından da bilinir ve her toplum kendi kültürel zenginliklerine göre kutlar. Yaygın olan rivayete göre; Dünya hükümdarı, çift boynuzlu Zulkarneyn ölümden çok korkarmış. Bu korku onu ab–ı hayat suyu’nu bulma sevdasına düşürmüş. Alimlere bu suyun nerde olabileceğini sormuş. Herkes bir isim ya da yer söylemiş ama alimlerin ortak verdiği tek bir isim varmış: Hızır Peygamber. Ebû Hureyre (r.a.)’dan nakledildiğine göre Hz. Peygamber (s.a.s), Hızır (a.s)’a “Hızır” denmesinin sebebini izah ederken: “Hızır otsuz, kuru bir yere oturduğunda, ansızın o otsuz yer yeşillenerek hemen dalgalanırdı” buyurmaktadır. Hızır (a.s.)’ın Allah’ın lütfu ile dolaştığı yerde yeşillikler çıkar ve çorak yerler çiçeklere bezenir. Hızır, Hıdır yahut Hadır, Arapça bir kelime olup “yeşillik” manasına gelmektedir.
Hızır Peygamber, hem güvenilir hem de inançlıdır. Bu suyu sadece onun bulacağını sultana inandırırlar. Hz. Hızır bu teklifi kabul eder, yardımcı olarak da yanına kardeşi, yine peygamber olan Hz. İlyas’ı alır. Atları ve azıklarıyla yola koyulan bu iki (ya da üç) mübarek insan, dağları, denizleri aşar, Kaf dağını geçer ve 6 ay gece 6 ay gündüz yaşanan bir yere gelirler. Karanlıklar (zulumat) ülkesi olarak bilinen bir yerde konaklarlar, atlarını dinlendirir, bir pınar gözünde azıklarını yerler. O sırada yanlarında getirdikleri kurutulmuş bir balığı suya düşürürler. Balık birden canlanıp kaçıp gidince iki kardeş ab-ı hayat’ıbulduklarını anlarlar. Hemen bu sudan içerler ve Hak Teala tarafından ölümsüz olurlar. (İskender’li olan rivayette ab-ı hayatı bulduklarını ona söylememişlerdir) Bu sırada bir melek gelir. Hızır ve İlyas’ın kıyamete kadar yaşayacaklarını, fakat Hızır’ın karada, İlyas’ın denizde ihtiyacı olanlara yardım edeceklerini bildirir.

O gündür bugündür Hızır A.S. ve İlyas A.S.’ın sağ olduğu ve yılda bir kere Hızır (a.s.)’ın karadan, İlyas (a.s.)’ın denizden çıkıp geldiği, bir gül ağacının dibinde buluştukları ve darda kalanlara, isteği olanlara, zorluk çekenlere yardım ettiği rivayet edilir ve “Hıdırellez” adı verilen bu mübarek günün 5 Mayıs günü ikindi zamanı başlayıp, 6 Mayıs ikindi zamanı bittiğine inanılır.
Hızır ile İlyas’ın buluştuklarına, onların buluşmalarıyla ölü tabiatın canlandığına inanılan 6 Mayıs günü, aynı zamanda “baharın başlangıcı, bereket ve bolluğa adım atış günü” dür. Halk inanışına göre 6 Mayıs’ın yağmurlu geçmesi, Hızır ve İlyas’ın buluştuklarında sevinçlerinden ağlamalarının ve bulutların da onlara katılmalarının bir ispatıdır. Asırlardır halk arasında “doğuş, tazelenme, ölümsüzlük, bolluk ve bereket” amacıyla kutlanan ve dilekler dilenen bir gündür. Her ne kadar ikindi vakti bittiğine inanılsa da, eğlenceler hava kararıncaya dek sürer.
Bir görüşe göre, Hıdırellez, Mezopotamya ile Anadolu kültürlerine aittir. Başka bir görüşe göre ise, İslamiyet öncesi Orta Asya Türk kültür ve inançlarına aittir, Türkler’in Orta Asya’dan getirdikleri Nevruz Bayramı’nın başkalaşmış ve İslamlaşmış halidir. Ergenekon Destanından bu yana kutlandığı söylenmektedir. Aslında Hıdrellez Bayramı’nı tek bir kültüre mal etmek olanaksızdır. Bahar ya da yazın gelişiyle belli başlı doğasal döngüler için ilk çağlardan itibaren, Mezopotamya, Anadolu, İran, Balkanlar ve hatta bütün Doğu Akdeniz ülkelerinde sevinç duyulduğu, kutlamalar yapıldığı bilinmektedir.
İnanışa göre, nişanlı çiftler varsa, 5 Mayıs günü, oğlan evi kız evine “Hıdırellez Kurbanı” olarak süslenmiş bir koç gönderir ve bu kurban 6 Mayıs’ta kesilerek birlikte yenir. Yemeğe çağrılanlar, gönüllerinden kopan armağanlarla gelir, getirilen armağanlar da ipler üzerine serilerek sergilenir.


Hızır’ın gülü çok sevdiği ve gül fidanlarını dolaştığı söylenir, o yüzden 5 Mayıs gecesi bir gül fidanının altına ya da dallarına kırmızı kurdeleyle istekler bağlanıp dua edilir. Bu dilekler beyaz bir kağıdı yazılıp bir kese içinde gül dalına bağlanabildiği gibi, toprağa taşlarla şekil çizilerek de yapılabilir. Evlenmek isteyenler kese içine yüzük ya da sevdiğinin fotoğrafını, para isteyenler bozuk para, yuva isteyenler ev resmi, çocuk isteyenler de bebek resmi çizip koyarlar. Gece yatarken evin kuzeye akan penceresine, kırmızı veya pembe bir zarf, içine dileklerin yazılı olduğu bir kağıt konulup asılır, ertesi sabap alınıp bir akar suya atılır. Bazı yörelerde akşamdan “Niyet Çömleği” hazırlanır, ertesi gün manilerle açılır. Dualar edilir, namazlar kılınır. Ertesi sabah, gün ağarmadan dallara asılan niyetler toplanır, bir su kenarına gidilip suya bırakılır. Ağaçlık yerlere gidilir, piknik yapılır, yemekler “özellikle kuzu etinden yapılan” yenir.
“Osmanlı döneminde yeni doğmuş kuzulara bu güne kadar dokunulmazmış. Hıdrellez geldiğinde Müslüman halk, durumlarına göre yarım ya da tam kuzu alırmış. Bu yüzden özellikle kuzu etiyle yapılan yemekler geleneksel sayılır. Aynı gece İstanbul’daki bütün kışlalarda da kuzu etli pilav ve irmik helvası çıkarmış. Ayrıca Kağıthane’de mekteplere, mekteplilere ziyafetler verilir, Harbiye, Mühendishane, Mülkiye mekteplerine burada kuzu dolmaları, helva ve salata çeşitleri ikram edilirmiş. Kuzu eti geleneksel olsa da, Türkiye’nin her bölgesinde farklı yemekler de hazırlanırmış.“

Hıdırellez’in olmazsa olmazı “Hıdırellez Ateşi‘dir. 6 Mayıs ikindiden sonra ateşler yakılır, niyetler tutulur ve üç kez ateşten atlanır. Her yörede farklı nüanslarla kutlanan Hıdırellez sonunda son bulur, ertesi yıla kadar olması dileği ile umutlar her daim canlı tutulur.
Haydi gelin biz de bu günün hürmetine bir dilekte bulunalım.
Hızır ve İlyas hürmetine evlerimize bereket, bedenlerimize sıhhat dolsun. Bizi evlerimize mahkum eden, doğadan, yeşilden uzak tutan, bizi bizden ayıran Corona artık son bulsun. Eski, güzel, mutlu günlere kavuşmak dileği ile Hıdırellez kutlu olsun.
– AYŞEN CUMHUR ÖZKAYA –
Mitolojide Hıdırellez de bir başka güzel. Kalemine sağlık.
BeğenBeğen
Yazını okuyunca ne güzel adetlerimiz varmış bizim dedim. Bize tekrar hatırlattığın ve bu güzel anlatımın için çok teşekkürler. İkinci yazını önce okudum, bu da üstüne katmerli oldu. Kalemine sağlık.
BeğenBeğen
Tebrik ederim Ayşen hanım. Önce ilk yazınızı okumuştum. Kutlamalar için geç oldu ama seneye inşaallah önerilerinize göre bir Hıdırellez yaşamayı planlıyorum. Keşke iki yazı da aynı gün çıksaymış. Kaleminize sağlık.
BeğenBeğen