Mario Vargas Llosa, Cennet Başka Yerde (El paraíso en la otra esquina), Can Yayınları, 2020, İstanbul (İlk baskı: 2006, İstanbul) Çeviri: Saliha Nilüfer
Flora Tristan (1803-1844), günümüz standartlarına göre kısa sayılabilecek yaşamının ilk bölümünü kötü bir evliliğin eziyetleri ve çocuk bakımı ile geçirdikten sonra kadın ve işçi hakları için mücadele eden bir yazar ve aktiviste dönüşmüş. Dünyayı değiştireceğine inandığı projesi ‘Emekçi Birliği’nin kuruluşu için Fransa’yı karış karış dolaşmış, patronların, devletin, güvenlik güçlerinin engellemelerine ve giderek bozulan sağlığına rağmen dünyayı herkes için adil bir hale getireceğine inandığı düzenin kurulması yolunda mücadele etmiş bir kadın.

Paul Gauguin (1848-1903), anneannesi Flora Tristan’ın ölümünden dört yıl sonra doğmuş ve hiç tanımadığı Flora gibi onun yaşamı da büyük bir dönüşüme sahne olmuş. Otuzlu yaşlarına kadar ortalama bir yaşamın içinde iyi para kazanan, beş çocuklu burjuva ailesini rahatça geçindiren bir borsacıyken, hobi olarak ilgilenmeye başladığı resim ve heykelin büyüsüne kapılarak hem işini, hem ailesini terk etmiş, değişik dönemlerde yaşadığı Panama, Tahiti ve Fransız Polinezyası’nda vahşinin, ilkelin içinde sanatı aramış, insanı ve sanatı bozduğunu düşündüğü medeniyetten kaçmış, ölümünden sonra ünlenmiş bir ressam.

Latin Amerika’nın en iyi yazarlarından biri olarak kabul edilen Mario Vargas Llosa (1936- ), ‘Cennet Başka Yerde’ romanında Flora Tristan ve Paul Gauguin’in gerçek yaşam öykülerini anlatıyor. Yirmi iki bölümden oluşan kitabın ilk bölümünde Flora’nın Auxerre’de kunduracılara işçi haklarını anlatmasına şahit olurken, ikinci bölümde Tahiti’ye henüz gelmiş Paul’ün (oradaki adıyla Koke) yeni ve bambaşka bir yaşam kurma çabasını görüyoruz. Bu paralel anlatı kitap boyu sürüyor; bir Flora, bir Paul. Mücadelelerinin çerçevesi ve ortamı farklı olsa da Flora ve Paul’ün yaşam öykülerinde paralellikler sayfalar ilerledikçe okuyucunun zihninde beliriyor. En önemli ortak nokta ise her ikisinin de kendi cennetlerini arıyor olmaları.

Paul vahşi ve ilkel yaşamın içindeki büyüyü ve gücü yansıtarak başyapıtlarını ortaya çıkarırken, Flora adalet ve eşitlik inancıyla Fransa şehirlerini dolaşıp işçileri örgütlerken, kişisel yaşamları da tüm dinamikleriyle sürmektedir ve hastalıklar ayrılıklar ihanetler budalalıklarla her ikisi de Llosa’nın kelime evreninde cennette olmaktan çok uzaktırlar . Flora’nın sınıfsal ve Paul’ün de estetik mücadelesi yaşamları boyunca sürecektir.
Peru’lu (1) yazar Mario Vargas Llosa romanda farklı bir teknik kullanarak anlatıcının bakış açısını sık sık değiştirmiş. Her şeye hakim anlatıcı tanrısal bakış açısıyla kurduğu bir cümlenin hemen ardından Flora ya da Paul’e doğrudan hitap etmiş.
“…bir küçük meydanda, çocukların halka olup kendi aralarında yer değiştirdiklerini gördü. Onları izlemek için durdu. Cennet oyunu oynuyorlardı; annenin söylediği kadarıyla Vaugirard’ın bahçelerinde, Don Mariano güler yüzüyle izlerken, komşu çocuklarıyla sen de oynarmışsın bunu. Anımsıyor musun Floracık?”
Bu üslup başta biraz kafamı karıştırdıysa da roman ilerledikçe okuyucunun da kahramanların da dahil olduğu bir sohbet havası yarattığını fark ettim. Özellikle yaşam öyküsü anlatırken okuyucu açısından inandırıcılığı arttıran bir tarz olmuş.
Llosa 2010 yılında Nobel aldığında İşveç Kraliyet Bilimler Akademisi yazarın bu ödüle layık görülme sebebini şöyle açıklamış; “iktidar yapılarının haritasını çıkarması ile bireysel direniş, isyan ve yenilginin etkili tasvirini yapması” (2)

Gerçekten de Flora’nın da Paul’ün de hikayesi, yaşamın hemen her alanında -günümüzde de- hüküm süren bilinenin/ortalamanın iktidarına karşı bireysel direnişin, isyanın ama en çok da yenilginin hikayesi. Uğruna her şeyin feda edildiği ve hâlâ ararken Flora’nın da Paul’ün de can verdiği cennetin aslında bir yer değil bir an olduğunun hikayesi. Cennet; genç ve cesur bir işçi kadının ‘Emekçi Birliği’nin Dijon komitesini kurmayı üstlendiği anda, daha vahşi ve daha ilkel olanı arayan, gözleri artık neredeyse görmeyen yaşlanmış ressamın yağmur ve fırtınayı ölmeden atlatıp, içinde oluşan coşkuyu tuvaline dökmek için evine doğru koşmaya başladığı anda.
Kırmızı Başlıklı Corona
⦁ Llosa, çift vatandaşlık sahibidir. Peru vatandaşlığı yanında İspanya vatandaşlığını da almıştır.
⦁ Richard Lea, Nobel Prize for Literature Goes to Mario Vargas Llosa, theguardian.com, 07.10.2010, web:17.07.2021