(The Oxford Book of Carribean Short Stories, Brown and Wickham, Oxford University Press, 1999 kitabında yer alan ve Jean Franco tarafından İngilizceye çevrilmiş Journey to the Seed öyküsünden Ayşegül Ayman tarafından Türkçeye çevrilmiştir.)

1904 yılında Lozan’da doğmuş, 1980 yılında Paris’te yaşama veda etmiş, annesi Rus asıllı bir dil profesörü, babası Fransız bir mimar olan Alejo Carpentier; yaşamı boyunca kendisini Küba’lı olarak tanımlamış bir sanat adamıdır. Çocukluğu Avrupa’da ve Küba’da geçmiş, 1920’lerde Havana’da mimarlık okumaya başlamıştır. Mimarlık eğitimini yarıda bırakarak gazeteciliğe başlamıştır. Müzik ve edebiyat özellikle ilgilendiği alanlardır. Komünist olduğu gerekçesiyle hapse atılan Carpentier 1920’lerin sonunda Paris’e kaçarak burada gönüllü bir sürgün hayatı yaşamaya başlamıştır. Fransa’da Bréton, Eluard, Aragon, Prévert, Artaud gibi sürrealistlerle görüşmüş, Neruda ve Austrias ile çalışmalar yapmış, hatta Picasso ile de tanışmıştır. Eserleri gerek bu tanışıklıklardan gerekse müzik ve edebiyat çalışmalarını sürdürürken çıktığı seyahatlerden oldukça etkilenmiştir. Fransa, İspanya, Venezüella, Haiti ve Meksika gibi ülkelere yaptığı seyahatlerde, Latin Amerika kültür ve sanat dünyasının önemli simaları ile ilişkide bulunmuştur. Latin Amerika siyasi hayatının da her zaman içinde olmuş ve kendisini çoğu zaman devrimci olarak tanımlamıştır.

1959 Küba Devrimi’nden sonra Küba’ya dönerek Eğitim Bakanlığı’nda çeşitli görevler almış ve 1968 yılında da Paris Küba Büyükelçiliği’nde Kültür Ataşeliği görevine atanmıştır. Son romanı Arp ve Gölge’nin basıldığını göremeden 1980 yılında Paris’te yaşama veda etmiş olan Alejo Carpentier’in Küba’ya son yolculuğu Havana Colon Mezarlığı’na olur.

Latin Amerika edebiyatının ve 20.yy’ın önde gelen romancılarından biri olan Carpentier, “büyülü gerçekçilik/lo real maravilloso” terimini ilk kullanan edebiyatçı olarak da bilinir. 20.yy Latin Amerika edebiyatının ünlü yazarlarını oldukça etkilemiştir. 1962 yılında yayımlanan ve Fransız Devrimi’nin Yeni Dünya’daki etkilerini anlatan “Kathedral’de Patlama” romanını okuduktan sonra Marquez’in, Yüzyıllık Yalnızlık kitabının ilk taslağını atıp, sıfırdan yeniden yazmaya başladığı söylenir.

Pek çoğu Türkçe’ye de çevrilmiş romanları bulunan Carpentier’in tek öykü kitabı 1958 yılında yayımlanan “Guerra del Tiempo” (Zaman Savaşı) isimli eseridir. Bu kitapta yer alan ve öykü zamanının geriye doğru ilerlediği “Viaje a la Semilla” (Tohuma Yolculuk) öyküsü, ölüm döşeğindeki Capellanias Markisi Don Marcial’in, hayatını geriye doğru yaşayarak hiçliğine varışını anlatır. Carpentier, 1944 yılında yazdığı bu öyküyü yazar olarak olgunluk çağının başlangıcı saymaktadır. Mumların uzayarak söndüğü, yıkılan evin duvarlarının tekrar yükseldiği, ağaçların yaş halkalarının azaldığı bu öyküde hem büyülü gerçeklik hem de Carpentier’in Fransa’da sürrealistlerle birlikteliğinin izleri açıkça görülür. Ölüm/yaşam ikilemi, döngüsel zaman anlayışı ve Afro-Cuban unsurlar siyasette olduğu kadar edebiyatta da devrimci olarak nitelenen Carpentier’i yansıtmaktadır.

Öyküde zamanın geriye doğru akışının başlangıcı olan 2. bölüm ile Marcial’in gençlikten çocukluğa geçişini anlatan 8. bölümü aşağıda sunuyoruz.

-II-

Sonra, buradan ayrılmamış olan yaşlı kara adam garip hareketler yaptı ve bastonunu bir seramik mezarlığının üzerine salladı.

Siyah ve beyaz mermer karolar gerisin geri uçtular ve yerleri yeniden kapladılar. Kendinden emin sıçramalarla taşlar, duvarlardaki boşlukları doldurdular. Çivilerle süslenmiş ceviz paneller kendilerini çerçevelerine yerleştirirken, menteşelerin vidaları hızlı dönüşlerle kendilerini yuvalarına gömdüler. Çiçeklerden gelen bir güçle ayaklanan solmuş döşemenin seramikleri, kırılmış parçalarını bir araya getirdi ve gürültülü bir kil kasırgası içinde çatının üstünden yağmur gibi yağdı. Ev yükseldi, normal boyutlarına geri döndü, tam ve olduğu gibi. Ceres daha az griydi. Çeşmede daha çok balık vardı. Ve suyun mırıltısı unutulmuş begonyaları çağırıyordu.

Yaşlı adam ana kapının kilidine anahtarı soktu ve pencereleri açmaya başladı. Topuklarından gelen ses derinleşti.  Pirinç lambaları yaktığı zaman, sarı bir ürperti aile portrelerinin yağlıboyaları arasından geçiverdi ve siyah giysili insanlar tüm koridorlarda, kâselerde çikolata karıştıran kaşıkların ritmiyle mırıldandılar.

Don Marcial, Capellanias Marki’si, erimiş balmumu sakalları olan dört mumun eşliğinde ve göğsü madalyalarla kaplı olarak ölüm döşeğinde yatıyordu.

-VIII-

Eşyalar büyüdü. Kollarını yemek masasının kenarında tutmak giderek zorlaştı. Oyma pervazlı dolapların ön yüzleri genişledi. Bedenlerini esneterek, merdivenlerdeki Moorlar fenerlerini sahanlıktaki parmaklıklara tuttular. Koltuklar daha derindi ve sallanan sandalyeler geriye doğru devrilmeye eğilimliydi. Mermer ayaklı banyo küvetinin içine uzandığı zaman bacaklarını kıvırması gerekmiyordu artık.

Bir sabah, ahlaksız bir kitap okurken Marcial birdenbire tahta kutularında duran kurşun askerlerle oynamak istedi. Kitabı yine lavabonun altına sakladı ve örümcek ağlarıyla kaplanmış bir çekmeceyi açtı. Çalışma masası bu kadar çok kişinin sığması için uygun değildi. Marcial yere oturdu. Piyadeleri sekizli sıralar halinde dizdi, sonra atlı süvariler, sancaktarın etrafında toplananlar ve arkada toplarıyla topçular. Arkadakileri öne sürünce, flütler, timballer ve davulculardan oluşan muhafız alayı geldi. Havan topları, bir metre uzaklıktan cam bilyeleri fırlatacak yayla donatılmıştı.

Dan! Dan! Dan!

Atlar düştü, sancaktarlar düştü, davullar düştü. Ellerini yıkayıp yemek odasına inmek üzere kafasını toplaması için Zenci Eligio tarafından 3 kez çağırılması gerekti.

Bundan sonra Marcial, seramik yer döşemesinin üzerinde oturma alışkanlığını korudu. Avantajlarını anladığında bunu daha önce düşünmemiş olduğuna şaşırdı. Kadife yastıklara tutkunlukları ile yetişkinler çok fazla terlerler. Bazısı noter gibi kokar –Don Abundio gibi-, çünkü üzerine boylu boyunca uzanıldığında mermerin serinliği hakkında hiçbir şey bilmezler. Bir odanın tüm açıları ve perspektifleri tam olarak yalnızca zemininden değerlendirilebilir. Yetişkin insan boyundan görünemeyecek tahtanın güzellikleri, gizemli böcek yolları, gölgeli köşeler vardır.

Ayşegül Ayman

Not: Papirus Edebiyat Dergisinin Kasım-Aralık 2015 tarihli 14. sayısında yayımlanmıştır.

Not: Tohuma Yolculuk öyküsünün Ayşegül Ayman çevirisi:

Tohuma Yolculuk