Kuzey kutbu sakinleri oldukça telaşlı günler yaşamaktaydılar. Her grubun kendi arasında yapacağı tartışmalardan çıkacak sonuçlar kutuplar meclisine taşınacak, bunlar ciddi kararların alınmasında yol gösterici olacaktı. Meclis görüşmeleri herkese açıktı ama konuşmalar için ancak temsilcilere söz verilebiliyordu. Ne de olsa kendi gruplarında herkes istediği kadar görüş bildirebiliyordu.
On iki ay gibi kısa yaşamları olmasına rağmen en hararetli tartışmayı lemmingler yapmaktaydı. Gönderecekleri temsilci bu kritik toplantıda aynı zamanda belli aralıklarla bir araya gelen meclisin dönem başkanlığını yürütecekti.
-Toplantıyı açıyorum. Hepinizi bir arada görmek ne güzel oldu. Meclis dışındaki arkadaşlar kusura bakmasınlar. Ama biraz daha yakına gelip toplantıyı izleyebilirler. Tek bir gündemimiz var biliyorsunuz.
Gruptan yükselen sesler gündemi onayladıklarını belirtmeye yetti. Yalnız sıcaklığın etkisini en çok hisseden ayıların temsilcisi kendisini yerden yere atmak zorunda kalıyordu.
-Efendim tehlike giderek büyüyor. Yıllardır yaptığımız uyarıları dikkate almayan yaşamdaşlarımız da sıkıntıya düştüler şimdi tabi. Biz penguenler üşümeyi özler hale geldik inanın.
-Yükselen sıcaklık bizleri o kadar etkiledi ki kürklerimizi çekip atmak istiyoruz bazen.
Kutup ayısının bu acıklı sözüne birlikte ah vah çektiler ama gözyaşlarını tuttular. Çünkü yere düşecek her damla yağan yağmur gibi yaşam alanlarının yok olmasına neden olacaktı.
Renklerini mevsime göre değiştiren kar tavukları, daha çok yaz rengini kullanmak zorunda kalma korkusunu yaşadıklarını belirtmişlerdi. “Bizler yağmur yağışlarının durması için “yağma yağmur” kampanyası başlatalım istiyoruz.”
“Size komik bir şey söyleyeyim mi?” Bıyıklarını sağa sola oynatarak başlamıştı konuşmaya fok balığı. “Dünyamızın diğer canlıları da yağmurun yağması için kampanyalar yürütüyorlar.” Deyince Ortalık kahkahaya boğuldu. Sözcü ayakta fazla kalamadığı için sık sık uzanmak zorunda kalıyordu.
“Arkadaşlar, Arkadaşlar!” Meclis Başkanı şikayetten öte yapılması gerekenler üzerine görüşleri almak için ısrarcı davranıyordu. Kutup ayısına söz verdi.
-Homur homur. Efem biz.. homur homur.. Yağmuru engellemek için buzulların tepelerine maske takalım diyoruz. Püf püf.
Yerde yuvarlanmaktan dolayı ağzına doluşan buzulları üflemeye çalışıyordu.
“Maske mi? Maske ne ya?” Kutup Sumru’suydu şaşıran. “Eeee maske takınca, efendim, ısı daha da, efendim, artmayacak mı, efeeem?”
Meclisin üzerinde uçuşan kar tavukları, balıkçı kuşları ile güçlü kutup sumruları yükselen “doğru söylüyor” sözlerini yakalayıp tekrar meclise gönderiyorlardı. Onların da görevlerinden biri oydu. Yağmurdan en çok etkilenen onlardı.
-Hımf, hımf bir şey de ben diyeyim ya. Hımf, hımf of yoruldum. Dinlenince konuşurum hımf
Morsların temsilcisiydi. Çok çabuk yorulduğu için iki cümle arasında uyuması gerekiyordu. Öyle de yaptı. Herkes onu bildiği için normal karşılıyor, o uyanana kadar konuşmalarını anekdotlar ve fıkralarla sürdürüyorlardı. “İşte uyandı. Susalım lütfen!” Meclis başkanının uyarısı ile kulak kesildiler söyleneceklere.
-Hımf, hımf. Teşekkürler beklediğiniz için. Efem biz deriz ki yaşam alanlarımızın erimesine neden olan, hava kirliliğine yol açan, hımf dereleri kurutan, ağaçları kesenlere bir temsilci gönderip. Zzzz
-Hayda! Yine uyudu. Bari sözünü tamamlasaydı.
Bu arayı fırsat bilen penguenlerin temsilcisi, platonik aşk yaşadığı kutup tavşanına yanaşıp duygularını açtı hemencecik. Tavşanı penguenin kanatları arasında görünce bir alkış tufanı sardı gökyüzünü. Kuşlar atmosferi ısıtmasın diye hemen alkışları geri gönderdiler.
-Hımf, hımf. Temsilci gönderip iş birliği yapmayı teklif edelim hımf. Efeem hep birlikte yok olmaktansa iş birliğini kabul edecek akılları vardır hımf sanırım hımf…
Son sözler herkesin birbirine şüpheyle bakmasına neden oldu tabi. Gülüp gülmemek arasında gidip gelen duygular kızışan düşüncelere dönüştü. İmdada balinaların temsilcisi yetişti. Akıllı bir gruptu ne de olsa balinalar.
-Arkadaşlarımızın sözlerine katılıyoruz elbette. Bu arada boş durmayalım diyoruz. Diğer denizlerdeki arkadaşlarımızla iletişime geçelim. Denizlere atılan atıkların, akıtılan pisliklerin önüne geçmelerine yardımcı olalım.
“Nasıl? Nasıl?” Diye sorular yükseldi hemen. Bu arada balinanın suya dalıp biraz soluklanması gerekti. Çıkar çıkmaz da konuşmasına kaldığı yerden devam etti.
-Biz diyoruz ki atıkları arıtmadan derelere, denizlere boşaltan işyerlerinin tahliye borularını tıkasınlar. Biz de buradakiler için aynı şeyleri yapalım.
-Aah. Olur mu ya. Biz nasıl şey yapamadığımızda şey yani işte, patlıyorsak işyerleri de şişer patlar yahu.
-Homur homur sıçamadığımızda demek istiyor herhalde sanırsam.
O sözü kullananın ayı olduğunu herkes biliyordu ve tüm bakışlar ona yöneldi tebessümler eşliğinde.
Herkes olacakları göz önüne getirmiş olmalı ki tebessümler kahkaha tufanına dönüştü ve o ses dalgası yüzünden buzullardan bir parça daha koptu.
-Sessizlik lütfen, dinleyelim! Biz lemmingtonlar bu fikre onay veriyoruz. Ayrıca deriz ki madem onlar yağmura muhtaç, karatavuklarımız kuşlarımız yağmur bulutlarını o bölgelere sürüklesinler. Hatta çocuklarımıza uçurtmalar gibi bulutları sürüklemeleri için aletler yapalım. Hem eğlenirler hem de yağmur bulutlarının buralara boşalmasını engellerler.
“Söz alabilir miyim lütfen?” Kutup Baykuşuydu bu. Her zaman akılcı düşünceler dillendirdiğinden herkes dikkatini ona vermişti. “Atmosfere zararlı maddeyi püskürten bacaları saptayalım. Biz kuşlar o bacaların tıkanması için bol bol toprak boşaltalım. O da şişip bacanın sahibini patlatsın. Aynı şeyi egzoz boruları için de yapmalıyız.”
Sözler ortalığa güm diye düşmüştü şimdi. Baykuşun bile öyle eylem kararı almasından tehlikenin ne kadar büyük olduğunu yeniden anlamışlardı. Bu arada koca bir buz parçasının daha onları terk ettiği haberi gelmişti. Öfkeleri doruğa ulaşmıştı şimdi.
-Denizleri ve karaları kirlettikleri yetmiyormuş gibi şimdi de uzayı atıklarla doldurduklarını duymuşsunuzdur. Başıboş bir şekilde dolaşmakta olan bu parçacıklar tehlike oluşturmaya başlamışlar.
Sayıları hızla azalmakta olan tilkiydi konuşan. Mücadele kararlarının bir an önce alınmasını istiyordu doğal olarak.
-Biliyorsunuz dostlarımızın hem denizlerde hem de uzayda gezen gemileri var. Bölgelerimize yönelen tehlikeleri engellemek için durmaksızın dolaşıyor, havada ve denizlerde biriken atıkları topluyorlar. Geçenlerde yaşam alanlarımıza göz dikmiş olan bir uzay gemisini kara delikte yok olma tehlikesinden kurtarmışlar. Umarım küresel ısınmanın yol açtığı tahribata aldırmayanlar için bir zihin açıklığı sağlar bu dayanışma örneği.
Alkış tufanı yeri göğü inletmeye yetti. Hatta kimi yanındakine sarılıp öpüşerek, kimi dans ederek, kimisi de havada taklalar atarak sevinçlerini belirtti.
-Bir dakika lütfen. Buyurun sevgili Bülbül. Söz sizde.
-Konuşmama başlarken bizleri aranıza kabul ettiğiniz için teşekkür etmek istiyoruz. Yaşam alanlarımızı aşırı ısınma yüzünden terk edip buraya göç etmek zorunda kaldığımızı hepiniz biliyorsunuz.
Bir çeşit bülbüldü konuşmayı yapmakta olan. Herkes onun ne söyleyeceğini çok merak ediyordu. Binbir zorlukla ve birçok arkadaşlarının ölümüne tanık olarak soğuk bölgelere göç etmek zorunda kalmışlardı. Ayıya sokulan Tilki bunların buraya neden ve nasıl gelebildiklerini sordu bilmiyormuş gibi.
-Homur homur. Bak! Şu konuşan var ya. Birkaç çocuğunu yolda kaybetmiş. Göç ederken mola verdikleri bazı ağaçların yaprakları yeterli vitamini verememiş onlara.
-Aa. Neden? Ağaçlara ne olmuş ki?
-Bak, Tilki kardeş! Aşırı ısınmanın sonucunu herkes yaşıyor. Bitkiler de benzer sorunlarla karşı karşıyalar. Hatta yok olan ağaçların yerine dikilenlerin yeterli besinleri taşımadıkları söyleniyor. Bülbüllerin de yurtlarını terk ederek buraya gelmelerinin bir nedeni de bu.
-Püf, püf. Nesilleri tükenmesin diye soluğu burada aldılar demek istiyorsun.
“Evet aynen öyle.” Laf arasına giren Penguendi.
-Üstelik bunların beslendiği hayvanlar şimdi çoğaldıklarından, fırsat bu fırsat deyip doğaya daha çok zarar vermeye başlamış.
“Nesilleri tükenmesin” cümlesi Tilki için can alıcı noktaydı. Onlar da aynı tehlikeyle karşı karşıyaydı.
-İlk zamanlar hayatları buzullarda geçenlerin bazıları bu yeni gelenleri hoş karşılamamış, düşmanca tavır takınmıştı. Biz araya girince ortalık yatıştı. Biz de aynı tehlikeyle yüzleşeceğiz gibi görünüyor. Ama bizim gidecek bir yerimiz olmayacak.
Baykuş yine bilgece konuşmuştu. Göçmenlere karşı çıkanların başında olan Tilki kulaklarını indirmiş, başını da öne eğmişti. Belki de onlara karşı yaptığından utanmıştı.
Meclis başkanı görev paylaşımı yapmadan önce toplantıya on beş dakika ara verdiğini açıkladı. Bu arada kendilerini buzların üstüne atanlar, soğuk sulara dalıp oyunlar oynayanlar, suya dalış örneklerinin en güzelini sergileyenler ortalığı tam bir şenlik alanına çevirdi.
Toplantıya dönüş muhteşem olmuştu. Herkese renk gelmiş, umut dolu bakışlar gözlere yerleşmişti.
-Evet toplantıyı yeniden açıyorum. Şöyle bir paylaşım yapalım. Öncelikle kütle şeklinde kopup denize düşen buzulların bölgeden ayrılmasını engelleyelim. Bunun için sudaki dostlarımız aralarında görev dağılımı yapıp buz dağlarını kuşatsın. Onları bu bölgede ne kadar uzun tutarsak belki erimenin önüne geçebiliriz. Ayrı bir grup da kanalların tıkanması için çaba harcayacak dostlarına yardımcı olsun.
Suların temsilcileri bu öneriyi kabul etmişlerdi hemencecik.
“Onlara bir görev daha vermeliyiz bana kalırsa.” Baykuştu söz isteyen “Ne yazık ki kötü amaçlı gemiler artık içlerimize kadar girip yaşam kaynaklarımızı ve alanlarımızı yok edici işler yapıyor. Arkadaşlarımız onların bu davranışlarını engelleyecek etten duvar örsün.”
“Bizler altlarına kadar girip pervanelerini çalışmaz hale getiririz.” Balıkçı Kuşunun teklifini herkes hayranlıkla karşıladı.
-İkinci olarak uçabilen dostlarımız bulutları paylaşarak bir bölümünü yağmur yağması gereken bölgelere sürüklesin, diğer bulut grubuna da buzullardan aldıkları parçaları serpiştirerek donmasını ve kar yağışına dönmesini sağlasın. Bir grup da sözünü ettiğimiz bacaların tıkanmasını sağlayacak malzemeleri boşaltmaları için sıcak bölgedeki dostlarımıza yardımcı olsun.
Gökyüzünün hakimleri bu önerileri coşkuyla karşıladı.
-Üçüncü olarak buzullar üstünde yaşamlarını sürdüren dostlarımız da ta içlerimize kadar girip buraları kirleten gemilerin pisliklerini saptayıp geri dönüşüme taşısınlar.
Gruplar çalışmalara başlamak için sözleşip bölgelerine dağıldı. Ertesi gün gerek buz altında gerek, buz üstünde, gerekse de havada yoğun hareketlilik gözlemleniyordu. Herkes görevini en iyi bir şekilde yerine getirmek için canla başla çalışmaya başlamıştı.
Bu arada penguen ile tavşan gelişmeleri izlemek üzere suyun kenarına gelmişti. Su altında müthiş bir mücadelenin sürmekte olduğu haberi yayılmıştı. Yok oluşu önemsemeyen gemilerden biri içlerine kadar yanaşmıştı. Tüm su altı hayvanları buna direniş sergilemekteydi. Geminin attığı ağ birçok direnişçiyi kuşatmış, yok etmeye hazırlanıyordu. İşte sevgililerden penguen bu haber üzerine ağı parçalamaya yardım amaçlı suya atlamıştı hemen. Öncesinde sevgilisine bir öpücük kondurmayı ihmal etmemişti. Suyun aldığı renk durumun vahametini anlatmaya yetiyor, tavşanı da derin bir kaygıya sürüklüyordu. Birden su üstünde birçok arkadaşını görmeye başlayınca, ağın parçalandığını anlayarak sevinç zıplamaları yapmıştı. Ama asıl beklediği henüz su üstüne çıkmamıştı. Kimse ona açıklama yapmaya cesaret edemiyordu.
“Çabuk dostlar çabuk. Arkadaşlarımıza bulaşmış olan pislikler, fabrika atıkları onların hareket etmesini engelliyor.” Yeni yerleşimcilerin temsilcisiydi konuşan. Onlarcası minik gagalarıyla dostlarına bulaşıp hareket kısıtlılığına yol açan ve onları ölümle karşı karşıya getiren pislikleri, atıkları temizlemeye başlamıştı bile.
Buzulların içine konuşlandırılmış olan fabrikalardan yükselen alarm sesleri önce herkesi ürkütmüş, ama sonra neler yaşandığını anlayınca bir sevinç dalgası kaplamıştı mücadele edenlerin yüzlerini.
“Neler oluyor, bize de anlatın ne olur. Bu ses, bu sevinç neden?” Seslerden en çok ürken tavşanlardı konuşan.
-Homur , homur. Anlamadınız mı? Fabrika patlamak üzere.
-Neden?
-Eee, balinalar alttan, kuşlar da üstten tüm tahliye borularını tıkamışlar.
-Burunlarını oynata oynata, taklalar atarak, birbirlerine sarılarak sevinçlerini göstermeye başlayan tavşanlara Tilki kıs kıs gülerek bakmaya başladı.
Birkaç gün sonra gelişmeleri görüşmek üzere meclis iki eksikle yeniden toplandı. Penguenler ve tavşanlar yeni temsilciler gönderememişlerdi. Tavşanlar suyun kıyısında beklemekte olan arkadaşlarını yalnız bırakmak istememişti. Penguenler de ağı parçalamada büyük özverilerde bulunan temsilcileri için bekleyişlerini sürdürmekteydi.
-Arkadaşlar! Yaşamın paylaşılması gereken bir alan olduğunu kabul etmeyen kibirliler boş durmamış karşı ataklarını acımasızca sürdürmüşlerdir. Ne yazık ki onlarca yaşam savunucusu arkadaşımız ve dostlarımız öldürülmüş yüzlercesi kafesler içine alınıp etkisiz hale getirilmiş durumda.
Hem meclisin içinden hem de etrafındakilerden yükselen yuh sesleri neredeyse kulakları sağır edecekti. Tam umutsuzluğa kapılacakları sırada arkalardaki hareketlilik herkesi heyecana boğdu yeniden. İki sevgili birbirlerine sarılı bir şekilde onlara doğru yaklaşmaktaydı.
“Kaybettiğimiz dostlarımız için hepimiz üzgün ve öfkeliyiz. Ama yine de mücadeleye devam edeceğiz. Çünkü yok olmakla karşı karşıya olduğumuz gerçeği karşımızda duruyor. Haydi iş başına.” Sevgililerin yaklaşmakta olduğunu gören meclis başkanı enerjinin yeniden yükseldiğine tanık olunca konuşmanın seyrini değiştirme gereği duymuştu.
Hamit Ergüven