Sevinç, her hafta işe gittiği Hayriye Hanım’ın daveti üzerine kadınlar matinesine katılmaya karar verdi. Mağdur kadınlara yardım derneği kuran Hayriye Hanım, uzun yıllardır birçok aileye yardım da ediyordu. Sevinç de onunla kocasının işsiz kaldığı bir dönemde tanıştı. Kadın Kuşanmaları Derneği üyeleri evine gelip erzak yardımında bulunurken, Hayriye Hanım’ın ev işlerine de gideceğini öğrenince sevindi. Bir yıldan fazladır onunla çalışıyordu. Matine eğlencesi öncesi derneğin toplantısı da olacak, demişlerdi. Hem dernek faaliyetlerini görecek, hem de yıllar sonra bir eğlenceye katılmış olacaktı Sevinç. Heyecanlıydı.
Kadın Kuşanmaları Derneği başkanı Hayriye Hanım sahneye çıktı. Yara bere içinde bedenleriyle masalara dizilmiş kadınlar, önlerinde duran alkollü limonatalarını yudumladılar. Bekleme süreleri arttıkça içtikleri yudumlar çoğaldı, Hayriye çıkana kadar birçoğu zil zurna oldular.
Üstüne mor bir kumaş sarınan Necibe, yanındaki kadına ağlama ile karışık gülmeli bir ses çıkardı.
Her toplantıda başka renk giyerim. Sen ne yapacaksın? Her toplantıya bununla mı geleceksin?
Bilmem benimki biraz hatır gönül kuşanması oldu.
O ne demek kız?
Anlatırım, Hayriye Hanım konuşuyor.
Hayriye coşkuyla haykırıyordu.
Rengarenk olacağız, pembe elbiseler üniformamız, ince belli kadehler silahımız olacak. Soğan sarımsak soymaya son.
Bir anda ortalık yankılandı.
Soğana hayır, çiçeklere bürünelim
Bu haftanın sloganı buydu. Sevinç ne olduğunu anlamaya çalıştı.
Böyle tek renk kumaşlar yerine, şık şeyler giyinip kuşansanız.
Anacım ona para mı yeter.
Neden?
Anam seni nerden getirdiler acaba?

Hayriye yeniden haykırdı.
Rakılı nefeslere, sarımsaklı mezelere son, ağızlar güllü lokum kokacak, kahveler masalarda fır dönecek.
Salon yeniden haykırdı
Rakılı nefese, sarımsaklı mezeye ölüm.
Rengarenk kadınlar sahneye usulca bir sedye getirdi. Hayriye, sedyede getirilen adamın önce gözlerini bağladı. Sonra yüzünü mumyalar gibi sardı. Burnu ve ağzı açıkta, yüzyıllardır yaşamıyor gibi göründü Sevinç’e. Bir anda tüm kadınlar çantalarından çıkardığı maskeleri taktı. Sevinç şaşkınlıkla etrafına baktı.
Al şu maskeyi de sen tak.
Neler oluyor?
Birazdan anlarsın. Belki de seninkidir. Öyleyse çok şanslısın. Ben bir senedir benimkine sıra gelmesini bekliyorum.
Ne sırası yahu, anlamadım?
Yüzü bağlı adam kendine gelmeden önce, ayaklarından ve ellerinden bağladılar. Kaçma, hatta düşme şansı bile kalmamıştı. Kırmızı satenden büyük bir keseyi elinde sallayan Hayriye, bir yandan da ayaklarıyla yere vurarak ritim tuttu. Arkadan şeytan maskeli bir kadın davulla eşlik ederken, V for Vendetta maskesi takmış diğer kadın avuçlarına aldığı kastanyeti çaldı. Sevinç maskenin ardında kalan yüzünün kızardığını hissetti. Keseden yükselen numarayla irkildi. Seksen bir. Elinde duran kâğıdı avucuna sararak sıkmaya başladı. Salonda seksen bir, seksen bir diye ritimle bağıran kadınlara bakarken gözlerinin karardığını hissetti. Yanında oturan kadın avucundaki kâğıdı gördü. Sevinç’i bir anda ayağa kaldırdı. Yüzündeki Semra Özal maskesini gören Hayriye koyu bir kahkaha patlattı.
Daha ilk günden birinci olmak büyük şans.
Sevinç korkak adımlarla sahneye doğru yürürken, avuçları terledi, dudakları titredi, gözünden yaşlar döküldü. Tüm bu olanlar maskenin altında gerçekleştiğinden, hiçbir kadın ondaki telaşı göremedi. Sahneye çıkan Sevinç alkışların arasında yükselen ağlama sesini bastırdı. Hayriye, tek eliyle tüm salonu susturdu. Sevinç’in hıçkırıklarını duyan kadın afalladı. Aslında bu olanlar kendi hatasıydı. Yeni gelenlere verilen maske hep aynı olduğu için onun kim olduğunu biliyordu. Gelmeden burada olanları ona anlatmalıydı ama yaşayarak görmesini istemişti. Numara dağıtanların ona vermemesi gerekti aslında, bugün aralarına katılan tek kişi olunca gözden kaçmıştı. Anlık bocalamaların içinde Sevinç, Hayriye’nin kulağına eğilerek “ben adam öldüremem” dedi. Saniyeler içinde duruma kavrayan Hayriye yeniden kahkahalara boğuldu. Hızlıca kendini toparlayıp salona seslendi.
Yeni arkadaşımızı alkışlıyoruz. Bugün onun için sürpriz. Kendisi yakınımdır. Ufak bir değişiklik olsun istedim. Bütün bu olanları görerek öğrensin, bu sebeple küçük bir oyun yaptık ilk onu çekmiş olduk.
Sürprizleri seven, on beş günde bir toplanıp bu büyülü günü yaşamayı iple çeken kadınlar ordusu, coşkuyla avuçlarını birbirine vurup, huzur çığlıkları, naralar atıp, ıslıklar, zılgıtlar çaldı. Hızlıca yeni bir numara çeken Hayriye, on iki diye haykırdı. En öndeki masadan fırlayıp kalkan, 13. Cuma filmindeki Jason maskesi takan kadın, hızlıca çıktığı merdivenlerden koşarak gelip, adama okkalı bir tokat patlattı.
Sevinç bir anda korkuyla içini çekti. Ardı ardına çekilen numaralar, bu haftanın şanlısı kırk bir kadının uyguladığı dayak seansları sonra erdiğinde, bağlı adamın bağlarına bile tutunacak hali kalmamıştı. Sedyeyle başka bir odaya götürdüler. Orada ufak tefek tedavi sonrası adama giydirdikleri kadın kıyafetleriyle bir arabaya koydular.
Tüm eğlence sona erdi. Arabada kadın kıyafetleriyle bekleyen adamın sesini çıkaracak hali yoktu. Sevinç, Hayriye ve iki tane koruma tipli kadının da bindiği araba hareket etti. Kimse sesini çıkarmıyor, çalan hafif müziğe dalgın gözlerle yola bakarak eşlik ediyorlardı. Adamı ıssız bir sokakta bıraktılar.
Seni eve mi bırakalım yoksa biraz yürümek ister misin?
Aslında ben neler olduğunu öğrenmek isterim.
Her on beş günde bir dayakçı, huysuz, cimri, kadın düşmanı kocaları dövüyoruz. Anlamayacak ne var?
Yani tüm bu düzen nasıl işliyor?
Boş ver, orası bana ve bu iki kızıma ait. Sana bir şey soran olursa. Bana ütü yapmaya geldin o kadar.
Ama bu doğru değil…
Senin yediğin dayaklar ne kadar doğru Sevinç?
Daha fazla arabada kalamayan Sevinç inmek istedi. Evine kolay ulaşabileceği bir durakta onu bıraktılar.
On beş gün sonra yine ütüye bekliyorum Sevinç Hanım.
Ürkekçe kafasını salladı. Ağzından çıkan tamam kelimesini tam duyuramasa da Hayriye anladı. Sevinç eve geldiğinde içerde çalan ev telefonuna yetişmeye çalıştı.
Yenge, hastanedeyiz. Abim pek iyi değil. Acil gel.
Telgraf metni gibi süren konuşmanın ardından kıyafetlerini değiştirip hastaneye gitti.
Ne oldu? Hasan’ın neyi var. Tansiyon mu yoksa?
Yok Yenge, acayip bir şey, biz de anlamadık. Abime tecavüz etmeye çalışıp, dövmüşler.
Tövbe bismillah, o ne biçim şey, tövbe de hele.
Ne tövbesi yenge öyle olmuş, ıssız bir sokakta, devriye arabaları olmasa yanmıştık.
Bir de şurada duran elbise üstündeymiş. Abim manyaktı ama böyle şey olur mu yenge hiç mi

anlamadın sen?
Aslında Sevinç olan biteni anlamıştı. Anlatabileceği gibi bir şey yoktu. Kocasının uyanmasını beklemeleri gerekti. İçindeki korku bulantıya dönüştü ve büyüdü. Bir anda hastane koridorlarına kusmaya başladı. Uğultular yükseldi. Hemşire, temizlik görevlisi koşturmaya başladı. Tansiyonu yükselen kadını bir odaya yerleştirdiler. Yanında söylenen Hüseyin’in sesiyle kendine gelmeye başladı
Bir de özel hastaneye getirmişler. Nasıl karşılayacağız yenge, sana diyorum.
Hüseyin’le göz göze gelen kadın önceki konuşmaları duymadığını fark etti.
İşe gittiğim ablalardan birinden isterim. Sen zahmet etme.
Abisini hiç sevmeyen Hüseyin’in zahmet etmeye hiç niyeti yoktu.
Hala bu adam için bir şeyler yapıyorsun yenge. Hatta yapıyoruz.
Benim başka çarem yok. Senin var. Git karının yanına uyu.
Oldum olası yengesini çok seven Hüseyin, söylediğine pişman bir şekilde kadından özür dilerken, Sevinç ankesörlü telefon bulmak için yatağından kalktı. Hayriye Hanım’ı arayıp hastaneye gelmesini rica etti.
Hayriye hanım, dışarda kendini bekleyen Sevinç’in yanına oturdu.
Keşke o ilk tokadı ben atsaymışım.
Hala şansın var. Uyurken çimdiklersin, anlamaz kimse. Her yeri morluk içinde aynı senin gibi.
Ya her şeyi anlatırsa. Anlatamaz. Utanır.
Neyinden utanacak o arsız.
Kocanı nasıl getirdiğimizi hiç merak etmedin mi?
Neden benim kocam peki, orada bir kadın bir senedir bekliyorum dedi.
Boş ver bunlar şans işi, çektik seninki çıktı. İlk günden iyi şans valla.
Şansına sevinsin mi üzülsün mü kararsızdı Sevinç. Gözleri dolarken içinden gülmek geliyordu. Keşke suratını görseydim hayvan herifin diye geçirdi içinden. Tam içindekileri diline dökecekti ki, Hüseyin yanlarına geldi.
Hala uyuyor yenge, ben eve gideyim, hanım çocuklar yalnız. Gelirim yine.
Tamam oğlum git sen, ben yengenin yanındayım. Bir şey olursa ararız seni.
Sevinç, Hüseyin’in gitmesine sevindi. Ağzımdan bir şey kaçırırım telaşına düşmüştü. Hayriye ile bankta oturmaya devam ettiler. Sessiz sakin, bir bankta sigara molası vermiş iki zararsız kadındı görünen. Aslında içlerinde kükreyen aslanı dindirmeye çalışıyorlardı.
Nasıl kaçırdınız peki kocamı?
Aslında kendi geldi. Kocan ara ara telekızlarla buluşuyor. Benim de bunun için bir ekibim var. Her tür sapık ve adi koca için farklı ekipler. En kolayı da kızlara düşkün olanlar oluyor. Bir şekilde bizim kızlardan birine ulaştı. Sonrası kolay oldu. Kızlar sahne öncesi bir sürü fotoğrafını çekti.
Elbise giydirdiniz. Onu nasıl açıklayacak?
Boş ver, o da onun sorunu. He bu arada tecavüz olayı da düzmece, biraz korksun istedik.
Ama bu yaptıklarımız, ondan ne farkımız kaldı ki? Başka bir yolu olmalı.
Başka bir yol varsa kurtarsaydın kendini bugüne kadar.
Yanımda olan biri olsaydı, belki.
Biz varız işte.
O zaman sizinle doğru yolu bulsak.
Aman sevinç komik olma, keyif almadın mı olanlardan?
Aldım sanırım.

Sevinç hüzünle mutluluğu bir arada yaşıyordu. Kocasının haline üzüldü. Sonra kocasının her dayak sonrasını rakısını yudumlarken izlediği filmler geldi aklına. Hayriye ben para işini hallederim diyerek ayrılmadan önce bir özür gibi özel odaya aldırmıştı adamı. Kocasının yattığı odaya gitti. Televizyona bağlı video makinesini gördü. Birkaç kasetin içinden seçim yapması gerekti.
Filmi açtı, kantinden aldığı çayını yudumlarken, sirkeeee diye bağıran Adile Naşit’e gülüyordu. Filmin sonuna doğru bir yumruk oturdu karnına. Kocasının acılarını hissetti. Aynılarını yaşamıştı.
Hüseyin’i aradı.
Şu avukat arkadaşın vardı ya hani, sağlam adam der durursun, onu da alıp gelsene, anlatacaklarım önemli…
Zeynep Pınarbaşı